BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Çiçek böcek

 

Geçen haftaki yazımı yazarken, birçokları gibi biraz öfkeli, biraz isyankâr… Bir yandan da son haftalarda yazdıklarımı düşünüyor ve kendi kendime “Bu son olsun” deyip duruyordum. Ne de olsa bu ülkede hep, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulması farzdır. Tedirgin oluyor insan. Nitekim “Ben bundan sonra çiçek böcek yazacağım” diyerek bitirmiştim yazıyı.

Bütün hafta düşündüm; ne yapıp edip gerçekten de çiçekli ya da böcekli bir konu bulmalıydım. Evimde çok çiçeğim vardır benim, her odada ve pencere önlerinde. Her biriyle ilgili birer öykü yazabilirim istersem, özellikleri vardır, hatta geçmişleri vardır. Zira birkaçının yaşı 50’yi geçer, benden önce yaşamaya başlamışlar evimde. Neler gördüler... İyi bakarım onlara, korurum, gözetirim, nazlarıyla oynarım, pek severler beni.

Pencere önü çiçeklerim ise onlardan daha korunaksız. Ne de olsa dış etkilere açıklar. Yağmura, kara, güneşe, soğuğa, sıcağa ve de özellikle kuşların ilgisine karşı savunmasızlar. Kuşu bol bir bölgedir (idi) burası. Yıllar içinde kimi çaktırmadan yok edilse de, olur olmaz zamanlarda budama niyetine gereksizce kırpılsalar da, asırlık çınarlar vardır karşımda. Her biri kuş kolonileri barındırır.

Kargalar, kırlangıçlar, serçeler de vardır ama özellikle güvercinlerimiz ve kumrularımız pek şımarıktırlar, daha önce söz etmiştim; esnaf besler onları. Korkmadan evlere sokulurlar, ağaçlar yetmezmiş gibi, pencere, balkon saksılarında yumurtlamaya kalkarlar. Tetikte olmak ve sakınmak gerekir.

Çiçeklerimi bu olası tehlikelerden sakınırken hiç düşünmemiştim ki bir gün arka arkaya atılan gaz bombaları yüzünden zehirlenecekler. Allahtan çabuk fark ettim. Her birini küvete sokup yıkadım. Kimi yaprakları yandı ama toparlandılar. Kuş tehlikesi ise hepten bitti.

Bir zamanlar bir kuşçu dede vardı; kar kış demez, her gün torbalar dolusu ekmek ve şişe şişe su getirirdi ağaçların altına, kuşları beslemek için. O dede yok artık; belki hatırlarsınız, iki yazıma konu etmiştim onu. Yan sokakta oturan bir hanım var, artık o bakıyor hepsine. Her sabah gelir, ağaçların altında durup ıslık çalar ve ânında yüzlerce güvercin tepesine üşüşür. İzlerken eğlencelidir de, o saatlerde pencereleri kapalı tutmak gerekir. Biri aniden içeri dalabilir, pervaz önü kuş pisliği de cabası.

Bir süredir pencere pervazlarında hiç kuş pisliği yok. Bu sabah, ıslık sesini duyunca bir bakayım dedim. Onbeş adet güvercin vardı, üç-beş de serçe. Ne oldu bunlara? Tabii ki biber gazından zehirlenip öldüler. Amaaan, zaten o kadar çoklar ki, birazı eksilse ne olur, değil mi? İnsanlar ölüyor; üç-beş kuş, kedi, köpek, hatta fare, kertenkele, kurbağa ölürse, ya da o gazlar toprağa karışırsa, alt tarafı ne olabilir?

Ha, bir de böcekler var. Onlara ne oluyor acaba? Geçen gün bir arkadaşım aradı. Evlerini pire basmış. Yanlış okumadınız, pire. Bulut gibi kaplıyormuş, yerden yerden her yanı. Başa çıkamamışlar. Çaresiz, bir ilaçlama firmasından yardım istemişler. Oradaki memur “Hanımefendi” demiş, “siz bu hafta aynı nedenle başvuran yirminci kişisiniz.” Haydi bakalım, buna ne buyrulur? Nereden çıktı bu pireler?

E siz onları barındıran ve yiyen canlıları öldürürseniz, onlar da barınacak ve kanlarını emecek başka canlılar ararlar. Süpürülen güvercin cesetleriyle konteynırlar doldu. Kediler köpekler de cabası.

İnsanların birbirleriyle savaşmak için ürettikleri bu ‘kancık’ça silahlar ve de para kazanmak için ürettikleri gereksiz ilaçlar, her şekilde doğanın dengesini bozuyor. Havayı, suları, toprağı mahvettikleri gibi, ekosistemi da altüst ediyorlar. Bir zamanlar da bir bit salgını başlamıştı aniden. Nice ilaç firması zengin oldu bu sayede. Ya fare zehirleri? Böcek ilaçları?

Bu insanca acımasızlıklar bozmazsa, doğanın kendi içinde inanılmaz bir dengesi vardır. Karışmayacaksın. Yılanları öldürürsün, fareler çoğalır. Kuşları öldürürsün, böcekler çoğalır. Sonra o çoğalan böceklerle başa çıkmak için kimyasallar icat edersin, onlar yüzünden kelebekler, yarasalar, ateş böcekleri hatta arılar ölür. Ki arılar ölürse insanlık biter. Ya sonra ne olur?

Her şeyin sonundan sonra, insana en çok zarar veren böcekler kalır. Çünkü onlar en güçlü yaratıklardır. Kendilerini her koşula adapte edebilirler. Gerekirse mutasyona uğrayıp daha da güçlenirler. Düşünsenize, bazıları radyasyondan bile etkilenmiyor. Ve de her şeyi yiyebiliyorlar. Ben yere dökülen toz deterjanı yiyen karafatma gördüm.

Demez misin şimdi, “Ey insanoğlu, sen toptan yok olduğunda böcekler sürecek bu dünyanın sefasını!” Yazdım işte! Alın size; çiçek böcek.