VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Postmodern kıtlık

 

 

Yazıya konu olan şehirde kıtlık yaşanıyorsa, bu yazının da özel bir anlamı yok demektir. İnsanlar kıtlıkla boğuşurken yazının ne anlamı olabilir ki?

Halep kıtlık yaşıyor, biz ise oturmuş makale yazıyoruz.

Halep’te evlerimizde oturmuş Sudan ve Somali’deki aç çocukların görüntülerini izlerken, özellikle o akbabalı fotoğrafa bakarken, kıtlığın dünyada bir gerçeklik olduğuna inanamazdık bir türlü. Nasıl inanalım; her şey o denli boldu ki... İnsanlar yediklerinin yarısını çöpe döküyorlardı. Köylüler, hayvanlarına, samandan daha ucuz olduğu için ekmek yediriyorlardı.

Şimdi ise bütün şehir kıtlığı yaşıyor. Suriye’deki diğer şehirlerde de durum iyi değil ama Halep özellikle birkaç yönden kuşatılmış durumda. İhtilalciler tarafından kuşatılmış. Sonra, onlarla birlikte hükümet kuvvetleri tarafından çevrelenmiş. En nihayet, halk, tarihi şehrinin içinde kuşatılmış. Aynı eski zamanlarda olduğu gibi, bir ordu gelip kale kenti kuşatıyor, kuşatma günler, aylar, yıllar sürüyor, sonra da şehir düşüyor.

İyi de, modern zamanlarda böyle bir şey nasıl olabilir? İnsanlık Ortaçağ’dan beri bir adım bile ilerleyemedi mi? Ne moderni, ne ilerlemesi... Söz konusu olan güç ve iktidarsa, insan hep aynı maymun. Boynuzlu hayvanlar boynuzlarıyla dövüşüyorlarsa, ayılar pençe darbeleriyle birbirine saldırıyorsa, insan da onlardan farklı değil. Bildiğin Homo sapiens. Ne fuzuli bir özgüvendir bu?

Hakikat şu ki, düzen üç önemli kaynaktan besleniyordu. Birincisi, bugün toplamanın mümkün olmadığı vergiler; ikincisi, bugün tamamen durmuş olan petrol geliri; üçüncüsünü anımsamak bile komik: Turizm geliri. Bu üç kaynak kuruduğunda düzen ancak dolar ve lira kurlarıyla oynayarak gelir elde ediyor. Ne de olsa memurlarının maaşlarını ödemek zorunda.

Bugünlerde satılan dolarların kaynağı nedir? Yurtdışındaki akrabaların yardım olarak gönderdiği ya da doğrudan doğruya isyancılara ödenen paralar. Peki, kim dolar alır? Lira karşısında daha da fazla değer kazanacağına emin olanlar. Başka bir deyişle, bir savaş ekonomisi oluşmuş durumda. Bu ekonomide sadece dışarıdan para alanların (bu paraların kur değerinden ötürü) ya da devletten maaş alanların harcama yapma imkânı var.

Ticarete gelince; para harcayanların yanında, bir de mal sahibi olanlar var. Dışarıdan getirdiği malları bu döviz kuru ile satması imkânsız. Yerli üretim uzun süredir yapılamıyor. 500’den fazla fabrika dağıtılmış ve yurtdışına, büyük ihtimalle de Türkiye’ye satılmış durumda.

Bir de ulaştırma meselesi var. Başbakan Vail el-Halaki geçen hafta Meclis’te yaptığı konuşmada, gıda kamyonlarından oluşan bir konvoyun kısa sürede Halep’e gönderileceğini vaat etti. Ama ulaştırma hatları kullanılamaz olduğundan, geçen hafta başgösteren kıtlık daha da yoğunlaştı. Ekmek, et, sebze ve meyve tümüyle yok oldu. Sadece çok yüksek fiyatlarla pirinç, mercimek ve şeker bulunabiliyor.

Bu son kıtlık dalgasının en temel sebebi, isyancıların kaydettiği başarılar olsa gerek. El Nusra Cephesi şehrin bir bölümünün üzerinde baskı oluşturmak için kendi kontrolündeki bölgelerden iktidarın elinde bulunan bölgelere gıda geçişini yasakladı. İktidar olsa aynı şeyi yapmayacak mıydı?

El Nusra’nın Bustan El Kasır tarafından bir geçiş açacağına dair söylentiler var. Halk sabırsızlıkla müjdeli haberi bekliyor. İnsanlar hiç değilse Ramazan’ın yüzü suyu hürmetine bir şeyler bekliyor. Sonuçta Ramazan orucuyla şehirdeki kıtlık birbirine karıştı. İnsanlar neye inanacaklarını şaşırdılar. Gün batımında iftarı mı beklesinler, yoksa yolların açılması haberini mi?

Bitirirken kez daha tekrarlayalım: Bu yazının hiçbir anlamı yok. İnsanlar orada açlıktan kıvranıyor, biz ise onların çaresizliğine dair teoriler üretiyor, öngörülerde bulunuyoruz.

Yiyecek bir lokma ekmeği olana afiyet olsun.