KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

‘Demin senden bahsediyorduk Didem’

“Aslında az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiirin fışkırdığını görürüz, önemli saydığımız çoğu şeyin önemini yitirdiğini görürüz. O zaman anlamsız bulduğumuz küçük gündelik hayatımızın aslında anlamlı olduğunu hissederiz. Ben sanırım böyle bir itkiyle yazdığım için biraz telâşlı yazıyorum. Doğaçlama bir şiir...” Bunu diyen şair Didem Madak 41 yaşında öleli iki yıl geçti.  Bir 24 Temmuz’a denk gelen o erken ölüm, onu anmak için vesilelerden sadece biri. Yoksa günün her anında ‘Demin senden bahsediyorduk Didem’ diyesi gelir insanın ona; hayata dair hiçbir şeyi şiirinin dışında bırakmamıştır ne de olsa.  

“Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence” diyen bu özgün sesten geriye elimizde ‘Grapon Kâğıtları’ ,‘Ah’lar Ağacı’ ve ‘Pulbiber Mahallesi’ adlı üç şiir kitabı kaldı. Kendi sesinin farklılığını ve sahiciliğini poetika olarak tanımlayabilecek denli bilinçli ve adanmış bir şairin o tespiti Müjde Bilirle Varlık dergisi için yaptığı söyleşide şöyle kayıtlı:

“ Samimiyet şairin kendi deneyimine, düşünsel sürecine denk düşecek şiiri yazması demek bence. Şiirinin arkasında durabilmesi demek. Bazen özentili, güzel söz söyleme hevesiyle veya can sıkıntısıyla yazıldığı belli olan şiirler okuyorum. Şiire soruyorum o zaman: Hani ya senin şairin nerde? İyi şiir şairinin parmak izi gibidir. Tanırsınız hemen.”

Gelin o parmak izine bakalım azıcık. Didem Madak elini uzatsın da avucundaki çizgileri yorumlayalım biraz.

Bir zamanlar kendimi

Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.

Kaç metredir benim yokluğum?

Benden daha çok var sanmıştım.

Benim yokluğumdan dünyaya

Bir elbise çıkar sanmıştım.

Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan

Sonunda ben de alıştım.

Ah...dedim sonra,

Ah!

Varlık sabittir de algılanışı, hissedilişi oynar sürekli. Vazgeçilmez insanların, alışkanlıkların vardır misal, yine de bir an gelir sanki sana ait olmayan bir geçmişte kaldıklarını fark edersin hepsinin dehşetle. Bir kapı kapanmış, bir kara parçası senden uzaklaşıp adalığını ilan etmiştir usulca. Sonra uyum sağlarsın dünyaya mecbur, direndiğin çarkların daha farklılarıyla kaplanır etrafın, çünkü rutin sinsi bir bataklıktır. Ve derin bir ah çıkar ağzından bir anda. Kendinden sakladığın acı, aldatılışın bastırılmış feryadı kopar içinden. Unuttuğun kendini duyarsın yeniden.

Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma

Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,

Sorardı:

Daha yazacak mısın?

Hayır derdim,

Artık yazmayacağım.

Ama şöyle denir:

Kılıç çeken kılıçla ölür.

Ama şöyle denir:

Kaderden kaçılmaz.

 

Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,

Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.

 

Kara yazgımı şimdi kim bilir

Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?

Ah.. dedim sonra

Ah!

 

Benim de vardı tırnaklarımla düzelttiğim parlak çokomel kağıtlarım. Onları sözlüklerin arasına saklar, kış geceleri çıkarır çıkarır bakardım. Hışırtılı ve pırıltılıydılar. Bu kadarı yeterdi mutluluğuma. Sonra yazının ödeşmeleri devreye girdi ve bildim ki söz de öldürür. Dirilteninden taraf olmak için o küçük mutluluklu zamanları unutmamak icap eder. Ve bir de teslim olmak hayatın akışına, her nasıl öngörüyorsa… Acın da kabulüm diyerek ve büyüyerek yaşadıklarınla.

 

Ah benim nergis kokulu cehaletim...

Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda

Anlatmak isterdin kendini durmadan

Bir bardağa bile olsa.

Ne diyecektin, ne söyleyecektin

Şairlerin şahı olsan,

Bir AH’dan başka.

Ah benim nergis kokulu cehaletim

Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.

AH!

 

Vasiyetimdir:

Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...

Kavramak, avuçlarında tutmak ve uzatmak istersin hayatı. Aşk sayılır bir bakıma konuşmak, meramını anlatmak. Oysa söz en aciz hallere düşürendir çünkü ustalaşmazsın her yeni şiirin başında. Sanki bildiğin ve başarabildiğin bir şey yok gibidir kainatta. Derin bir nefes alırsın, bir AH. Onunla başlarsın yazmaya.

Didem Madak’ın vasiyeti bizde. Onun ahları hakkıyla yaşadığının, hakkıyla yarattığının kanıtı. Ya bize gecenin tam üçünde ne kaldı?.. Anlatacak ahımız var mı?..