BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Korkmuyorlar mı?

İnsan, bunca vahşete neden olmaktan korkmaz mı? Korkmuyorlar mı? Ki insan olup da dayanmak mümkün değil ve ne yazık, Allah’a havale edemeden yine insanca zaafa kapılıp, lanet okumamak... Ve ne yazık, olan bitenler tüm insanlığı ilgilendirdiği gibi, Allah’tan gelecek karşılıkları da tüm insanlık çekecek.

Sanırım dünya, süratle bir sona doğru gidiyor. Her türlü dengesi bozuldu bir kere, bence düzelmez artık. İlk kez çok genç olmadığıma şükrediyorum, belki de ben görmem. Ah Nostradamus ah... Yüzyıllar önce dünyaya felaketin doğudan geleceğini söylemişti. Buyurunuz, olduğu gibi gerçekleşiyor. Yaratılan bunca güzelliğe yazık olacak ama kim bilir kaç kez sıfırlanıp, baştan başladı uygarlık.

Acaba her seferinde bu seviyeye geldiğinde, böylesine çığırdan mı çıktı insanlık? Her devirde, genelde kitleleri yönetenlerin güç tutkusuna paralel bir vahşet var aslında, ama özünde, insanoğlunun doğasında var bir bozukluk. Yoksa işkence kavramı oluşur muydu? Tarih boyunca insan insana dehşetengiz işkenceler uygulamamış mı? Neyse, bu netameli konuya girmeyeceğim şimdi.

Günlerdir haber izlemek insanın kanını donduruyor. Gözlerimde de tatsız bir sorun oluştu. Biraz yorgunluktan, biraz da mikrobik bir sorun; ağlamak hiç iyi gelmiyor. Televizyonda nasılsa bizim ülkemizde değil diye, sansürlenmeden, bol bol gösterilen vahşet sahnelerine dayanamıyorum, gözlerim dolmaya başladı mı kanal değiştiriyorum. Hem nasılsa Başbakan herkes yerine ağlıyor. Her haberde, sağ alt köşede onun ağlama sahnesi kullanılıyor. Ne diyeyim, kader utansın.

Nasıl da yararlanılıyor bu olaylardan... “Diktatör görmek isteyen Mısır’a, Suriye’ye baksın, benim polisim su sıkıyor” dedi ya Başbakan, haklı. Vah vah yaa, biz de günahlarını aldık bunca zaman gariban polisimizin, ne var yani, alt tarafı birazcık su sıktılar. İçinde azıcık ilaç da varmış, ne olur yani... Gitsinler de kimyasal görsünler, çoluk çocuk ciğerleri parçalanarak öldüler.

Hem bizde hiç masum halkı hedefleyen olmadı ki, o gaz, ay pardon, su sıkılanların hepsi çalpulcuydu, hepsi teröristti. Durduk yerde ona buna saldırıyor, dükkânları falan kırıp döküyorlardı, polis de ‘mecbuuur’ onları suyla dağıttı, ne yapsııın? Yazııık...

“Kimyasal silah insanlık suçudur” diye bas bas bağırıyor siyasilerimiz. Bizde kullanılanlar kimyasal sayılmıyor. Ne olur ki, biraz gözlerin yanıyor, öksürüyorsun falan, o kadar. Çanta için olan küçük biber gazı spreyleri bile var, internetten siparişle temin edilebiliyor. Boşuna abarttık. Arada tek tük ölenler de olabilir tabii; eee, o kadar olacak, görmezden gelirsin, olur biter. Bak, başka ülkelerde ne katliamlar oluyor...

Birleşmiş Milletler de araştırıp duruyormuş, kimyasal silah kullanıldı mı diye. Ne bulacak acaba? Sorsalar ya onlara, gözden çıkardığınız bu ülkelere o silahları kim satıyor? Kime, ne vaat ederek satıyor? Kendileri imal etmiyorlar ya bunları...

Ay, Japonya’daki nükleer santralden de inanılmaz boyutlarda radyasyon sızıyormuş yine denize. Onunla nasıl baş edilecek dersiniz? Eh, Doğu’dan Doğu’dan bitiyor dünya.

 

Tüm bu olanlara böylesine takılmayayım, boşuna zırt pırt gözlerimi yakan yaşlara yenilmeyeyim diye, biraz belgesel izlemeye karar verdim. Kademsizliğe bakın; tarihteki acımasız diktatörleri ve onların vahşetini anlatan bir program çıktı karşıma. Kazıklı Voyvoda diye anılan III. Vlad, Neron falan anlatılıyordu. Bir dolu eski moda vahşet izledim. Özellikle Vlad’ın insanları nasıl kazığa geçirdiği, detaylı açıklamalarla, uzun uzun canlandırılarak gösterildi. Ve sonradan yere dikilen o kazığa çakılmış şekildeki insanların, içleri parçalanmış halde, bir yandan kuşlar tarafından gagalanarak ne kadar yaşadıkları anlatıldı.

Öldüm öldüm dirildim sinirimden. Ah, insanın insana yaptığını hiçbir hayvan yapmaz. Yalnız Vlad’ın özel notlarında bulunan bir sözü, iyice yer etti kafamda. Aşağı yukarı şöyle bir şey: “Güçlü bir adam olmak zorundaysanız, bunun için her şeyi yapmalısınız. Yoksa daha güçlü biri gelip onu elinizden alabilir.”

Sanırım bu güç tutkusu bir kez ele geçirdi mi insanı, amansız bir illet gibi, kangren olana kadar bırakmıyor ve önce çevresini sonra kendisini bitiriyor. Ama öyle bir çağdayız ki artık, “Allah ıslah etsin” demek yeterli değil. Zira bu kez artık insanoğluna haddini bildirecek olan, dünyanın kendisi olacaktır. O canlıdır. Ve kendisine reva görülenleri affetmeyecektir.