BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Yepyeni uygulamalar

Emniyet’te yepyeni uygulamalar başlatılmış, duydunuz mu? Son zamanlarda ülkenin en önemli kurumu haline gelen Emniyet, şöyle bir silkinip kendini yenilemeye karar vermiş sanırım. Bir kere, artık polisimiz daha canla başla çalışacak, daha güler yüzlü olacak, vatandaşın nefretini körükleyen o ‘kötü polis’ algısını da değiştirecekmiş. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacakmış. Eh, tabii ki öncelikle çalışma koşulları iyileştirilecekmiş, ki psikolojileri bozulup boşuna çığırdan çıkmasınlar.

Hayatlarından memnun olsunlar ki, aslında vatandaşa hizmet etmek olan görevlerini ifa ederken öfke kusmasınlar. Küfür kâfir edip kimseleri tartaklamasınlar. Bana sorsalar, arada üç-beş görgü kuralı da öğretilse fena olmaz hani derim, az bi şey şöyle, mesela hiç olmazsa yalnızca kendisine bakan birine durup dururken “Ne bakıyorsun ulan” demeyecek kadar... Ama nasıl olsa kimse bana sormaz.

Ben bunları yazarken, Adana’daki olaylarda TOMA’lardan sıkılan su nedeniyle birçok gencin tepeden tırnağa vücutlarının yanmış olduğu, epilepsi nöbeti geçirir gibi titreyip kasılmakta oldukları haberi geldi. Kıyafetleri tahlile gidecek ve kimyasal madde kullanıldığı ispat edilirse, devletin, günlerdir eleştire eleştire bitiremediği Suriye’den beter hale düşeceği söyleniyormuş. Sıkılan su da pembeymiş. Allah Allah... Gıda boyası mı acaba? Neyse neyse, konum bu değil, bunu parantez sayın. İyi niyetle yazımın başına oturmuşken, pıt diye mail kutuma düşüverince, aklım çelindi. “Koşulları iyileşirse emirlere karşı mı gelecekler yani?” diye düşünürken de elim yazıverdi.

Ne diyordum? Ha, hatırladım. İyileştirilmesi gereken çalışma koşulları arasında, beslenme, yıkanma, mesai saatlerinin düzenlenmesi ve terfi var. Haftada 40 saat çalışıp, hiç dinlenemiyor, yeterince beslenemiyor, özel hayatları olmuyor, ailelerine zaman ayıramıyorlarmış. Doğru, kolay değil. Bu koşullar insanı ister istemez agresif yapar, küfürbaz yapar, hatta hainleştirir, vahşileştirir. Bi ‘neyse’ daha yazıp, bu sıfatlar bölümünü de geçiyorum.

Askerlerde olduğu gibi, artık polislerin de görev süreleri belli olacakmış. Süreleri dolan emniyet müdürleri başka yerlere atanacak, fazla mesai yapan polislere de ek ücret ödenecekmiş. Her an göreve çağrılabilecek gibi hazır bekleyenlere, ‘görev bekleme tazminatı’ adı altında ekstradan bir ödeme daha yapılacakmış.

Bu arada, öğrendim ki, emekli olduklarında maaşları yarıya iniyormuş, o yüzden de kimse emekli olmak istemiyormuş. Artık yaş haddini aşan emniyet müdürleri ne yapıyorlar bilmem, mecbur ediliyorlardır zahir; tiyatroculara ve öğretmenlere öyle yapılmıyor mu? Ayrıca, ülkemizde hangi emekli rahat geçinebilecek kadar para kazanıyor ki? Ah ah, mevzuat hepten sakat ama dedim ya, bulaşmayacağım.

Son zamanlarda nedense yazılarımı gülümseterek bitirmeye merak sardım, belki farkındasınız. Yaşım ilerledikçe, artık ağlanacak hallere gülmeyi becerebiliyor olmamdan olabilir... De, bu konu, büsbütün saptırmadan nasıl gülümsemeye bağlanır bilmem. Ay, buldum valla.

Emniyet Genel Müdürlüğü, trafik denetimiyle ilgili olarak da şöyle bir uygulama başlatıyormuş: Polise televizyondaki magazin programlarını izleme zorunluluğu getiriliyor. Amaç, milyonlarca kişi tarafından izlenmekte olan, ‘gecelere akan’ ünlülerin kameralara yansıyan trafik ihlallerini saptamak. Nasıl? İyi fikir, ama matrak. Polis oturup magazini takip edecek. Hatalar, ilgili trafik birimlerine bildirilecek, ilgili madde uyarınca işlem yapılması istenecek.

Bunun için televizyon yapımcılarından “Lütfen yayın esnasında trafik hatasını da vurgulayın” diye yardım istenecekmiş. Aynı çalışma gazeteler için de yapılacakmış. Ve polis, gazetelerden, trafik kazası haberlerinde, kazanın hangi kuralı ihlalden meydana geldiğini belirtmesini isteyecekmiş. Tabii, bunlar her vatandaş için uygulanacak ama polisin televizyon başında oturup magazin programlarını takip etme kısmı pek hoş, değil mi?

Belki bu iş için özel görevliler de seçilir, ya da nöbetleşe uygulanır belki. Hah ha haa... Karakollarda “Bana ne yaa, dün sen seyrettin, bugün de ben seyredecem” tartışmaları olur artık. Eee, yok öyle artistim diye içkili içkili arabana atlayıp gitmek. Adamlar her sinirlendiklerinde boşuna “Artistlik yapma lan!” demiyorlar. Sahi, başka bir ülkede neden böyle bir laf yok? Ay hadi kestim, boşuna dağılacağım yoksa.