VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Kumların üstündeki yeni çizgi

Suriye’deki savaş her gün yeni ölümlerle sürerken, bir yandan da yeni bir Ortadoğu kuruluyor. Beş yıl önce bir komplo teorisi olarak görülen ‘Yeni Ortadoğu’, bugün artık bir gerçeklik, ya da en azından, gerçekliğe dönüşme yolunda bir süreç. Yeni haritalar çizilmiyor ama, siyasi taraflar arasında yeni saflaşmalar ve yeni düzenlemelerle, yeni bir Ortadoğu oluşuyor .

Suriye savaşı Ortadoğu’da ne gibi değişimlere yol açabilir? En cüretkâr yorumcuların ifadesiyle, “Rusya Ortadoğu’ya döndü”. Rusya’nın burada güçlü bir varlığı olduğu, yadsınamaz bir gerçeklik. Nisan ayında Mihail Bogdanov’un Beyrut’a yaptığı ziyaretini unutmak mümkün değil. Bogdanov, Ortadoğu’daki bütün tarafları temsil eden Lübnanlılarla, toplam 15 görüşme gerçekleştirmişti. Ne Fransız, ne Amerikalı, ne de İranlı bir yetkili iki gün içinde bu kadar çok görüşme yapabilirdi.

1915’te Mark Sykes Ortadoğu’nun muhtelif şehirlerini geziyor ve onların kirli ve kalabalık yerler olduğunu yazıyordu. Sykes, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden ayağa kalkmasının mümkün olmadığına, dolayısıyla onu bölme konusunda son kararların verilmesi ve bunun için Fransa ile anlaşmaya varılması gerektiğine inanmıştı.

Obama- Putin ittifakı, belli bir ölçüde, Sykes-Picot Anlaşması’na benzetilebilir. Eğer o dönemde Ortadoğu’nun başlıca muktedirleri İngiltere ve Fransa idiyse, bugünün gerçekten etkili olan güçleri de Amerika ve Rusya’dır. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından yaşanan olaylarda, Yugoslavya, ardından Ukrayna ve Gürcistan, nihayet Libya’da, Rusya’nın izlediği strateji net. Dolayısıyla, Rusya’nın Suriye’ye sımsıkı sarılması da gayet anlaşılır bir durum. Bu anlamda Beşar Esad, Muammer Kaddafi’nin hayaletine çok şey borçlu. Ama hazır söz hayaletlerden açılmışken, Mark Sykes’a ve Georges Picot’ya dönmek daha iyi olacak.

Sykes ve Picot bir çizgi etrafında anlaştılar. James Barr, İngiltere-Fransa ittifakı ve sonrasına dair kitabının başlığında ‘Kumun Üzerinde Bir Çizgi’ başlığını kullanmıştı. Sykes’ın hayaline göre Akra’nın ‘A’sından Kerkük’ün sonundaki ‘k’ye kadar, çölde uzanan çizginin yukarısında kalan her şey Fransa’ya ait olacaktı, altında kalan her şeyse İngiltere’ye. Bugünkü Suriye haritasına bakıldığında, bu çizginin ülkenin güneyinden geçtiği görülür.

Ruslar Sykes-Picot Anlaşması’nın dışında kalmıştı. Kırmızı ve mavinin yanında, İstanbul’u, Ermenistan’ı ve Kürdistan’ı içeren sarı alan berraklaşmamıştı. Oysa şimdi, Rusya yeni ittifakın yenilmez iki tarafından biri. Bugün sorun coğrafi çizgilermiş gibi görünse de, onun yanı sıra siyasi çizgiler de var ve herkesin kaderini, bu çizgilerin hangi tarafında yer aldığı belirliyor. Obama’nın artık neredeyse gülünç hale gelmiş olan kırmızı çizgileri, fiiliyatta, Ortadoğu’yu bölme çizgileridir.

Türkiye, İran, Suudi Arabistan, İsrail ve bütün diğer küçük ve büyük ülkeler ile PKK, Hizbullah, Hamas, El Nusra Cephesi gibi siyasi örgütler ve diğer bütün sivil, ufak ve yaygın gruplar, çizginin bu veya diğer tarafında olma konusunda rekabet halinde. Çizginin üzerinde cambazlık yapmak hepsinin hayali ama son kertede hepsi de, çizginin biraz bu tarafında veya biraz öteki tarafındalar. Suriye ise artık, çizginin üzerindeki tek cambaz değil; dolayısıyla farklı bölümleri ile çizginin iki yanına dağılmak zorunda – biraz o tarafa, biraz bu tarafa.

Türkiye çizginin neresinde? Tek parça olarak çizginin üzerinde durabilecek mi? Yoksa o da Suriye gibi dağılmış durumda mı? Ya İran? İran’daki Devrim Muhafızları’nın, Suriye, Filistin ve Lübnan’daki askeri gücü olan El-Kuds’un komutanı Kasım Süleymani’nin annesi Pazartesi günü vefat etti. Yeni seçilen Cumhurbaşkanı Ruhani cenazeye katılmadı. Bundan bir mesaj çıkarmak kolay değil ama Obama’nın Ruhani ile müzakereler yürüttüğünü söylemesi ve Hamaney’in, İran’da nükleer bomba istemedikleri yönündeki sözleri de bunun üzerine koymalıyız. İran çizginin hangi tarafında, ve hangi tarafa düşmek istiyor? Kumların üzerine yeni bir çizgi çizildiğinde biz hangi tarafta olacağız?