ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Ermeni kimliğinin Müslüman Ermenilerle imtihanı

Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler Konferansı 2-4 Kasım’da toplanıyor. Türkiye’den ve dünyanın farklı ülkelerinden uzmanlar, bu karmaşık meseleyi türlü yönleriyle ele alacak, hem geçmişe hem de geleceğe ışık tutacaklar. Konu, Ermeniler ve Ermeni kimliği açısından yepyeni sorular sormamıza olanak sağlıyor.

Öncelikle tespit etmemiz gereken, tarihi olarak Ermenilerin İslam dinine geçmesinin (iradi bir kararla oluşan tek tük örnek istisna) zorla gerçekleştiği. Başlangıçta Anadolu topraklarının Müslüman gruplar tarafından fethi olmak üzere, çeşitli dönemlerde ve elbette ki soykırım sırasında pek çok Ermeni, Müslümanlığa zorla ve baskı altında geçti.

Özellikle 1915’te insanlar hayatta kalabilmek, kendilerinin ve ailelerinin canını kurtarabilmek için İslam dinini kabul ettiler. Sonraki yıllarda ortalık biraz durulunca gerçek dinlerine dönenler olduğu gibi, pek çok insan da, baskı koşulları hiçbir zaman tam olarak ortadan kalkmadığı için, Müslüman olarak yaşamaya devam etti; önceki dini-etnik kimliğini gizledi ve hatta bu bilgileri çocuklarına bile aktarmadı.

Konu etrafında ikinci temel tespit ise Ermeni kimliğinin yüzyıllar boyunca Hıristiyanlıkla ve Kilise’yle yoğrulmuş olması. Evet, Ermeniler Hıristiyanlık öncesinde de vardı. Anayurtları olan Anadolu ve Kafkasya coğrafyasında çok tanrılı inançların hüküm sürdüğü yüzyıllarda, Ermenilerin ataları da çok tanrılıydı. Kilise’den çok daha önce Ermeni yaşantısı, kültürü ve dili mevcuttu. Ancak Kilise Ermenilerin hayatında o kadar önemli bir rol üstlendi ki, 4. yüzyıldan yani Ermeni Krallığı’nın Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesinden itibaren, Ermenilik ile Hıristiyanlık adeta özdeş hale geldi.

Kilise hem güçlü Pers, Arap, Bizans, Osmanlı hâkimiyetlerine karşı Ermeni ‘milli’ kimliğinin korunma kalkanına dönüştü, hem de başta alfabe, dil, sanat ve edebiyat olmak üzere, Ermeni kültürünün baş üreticisi halini alarak, başka pek çok medeniyetin tarih sahnesinden silindiği 1700 kusur yıllık dönemde, Ermeni kimliğinin tüm zorluklara rağmen direnmesini ve hayatta kalmasını sağladı; böylece Ermenilerin zihin haritasında biricik bir yer edindi.

Bu biricikliğin en doğrudan sonuçlarından biri, Kilise’nin ideolojik olarak ortalama Ermeni’nin düşünce yapısını şekillendirmede çok aktif bir rol oynaması oldu. Kilise bu rolünü elbette kendi bekasını sağlamlaştırmak için kullandı. Yani, Ermeni Kilisesi ile Ermeniliğin birbirinin ayrılmaz parçası olduğu, hatta bir ve aynı olduğu düşüncesini sürekli işleyerek, genel geçer doğru haline getirdi.

Gerilim ve fırsatlar

Müslümanlaşmış Ermeniler meselesine bu iki temel tespit ışığında baktığımızda, birtakım sorun ve gerilim alanları görüyoruz. Bu alanlara konunun öneminin gerektirdiği soğukkanlılık ve fikirsel tutarlılıkla bakmak, onları birer fırsata dönüştürebilir. Buna karşın, korkuların yönettiği tepkisel yaklaşımlar, mevcut sorunların daha da derinleşmesine yol açabilir.

Bugün Ermeni algısına hâkim olan ‘Ermenilik eşittir Hıristiyanlık’ fikri, Türkiye’nin geçmişe nazaran görece özgürleşen ortamında sesleri daha fazla duyulmaya başlayan Müslüman Ermenilerin Ermeni kimliğiyle etkileşiminin önünde önemli bir duvar oluşturuyor. Ancak bir Hıristiyan’ın Ermeni olabileceği kabulü, onyıllardır ağır baskı ortamında, başka bir kimlik altında yaşamış ya da öyle görünmek zorunda kalmış insanları dışlayan bir zırha dönüşüyor.

Bazı Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler bugün geçmişe nazaran Ermenilerle ve Ermeni kimliğiyle temas etmeye çok daha açıklar. Bu açıklığı aktif bir şekilde ifade edenler olduğu gibi, türlü kaygılarla pasif de olsa temas ihtimallerine açık kapı bırakanlar da mevcut. Ancak ortada görülmesi gereken bir gerçek var: Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler arasında Hıristiyanlığa dönmek isteyenlerin yanı sıra, anlaşılır nedenlere, Hıristiyan olmayı düşünmeyen, hayatına inançlı Müslümanlar olarak devam etmek isteyenler de var.

Sorunlu tercih

Bu durum karşısında, hem Kilise’nin hem de sivil Ermenilerin açıkça görmesi gereken bir şey var: Hıristiyanlığa dönmek istiyor olsun olmasın, Müslümanlık kimlik alanı içinde yaşamış ama geçmişte dedeleri, nineleri Ermeni olan insanlar varlar ve onlar giderek daha fazla görünür oluyorlar.

Bu gerçekliğe sırtını dönmek, günlük hayatta standart Ermeniliğin normlarına uzak yaşamış, kimliğini Kilise’ye bağlılıkla açıklamayan insanları Ermeni kabul etmemek, elbette bir tercih. Ancak bu tercih hem insanı, hem tarihsel, hem de politik açıdan son derece sorunlu.

‘‘Ben Müslüman’ım ama Ermeni’yim’’ veya ‘‘Müslüman’ım ama Hıristiyan olmak istiyorum’’ ve hatta ‘‘Müslüman görünüyorum ama aslında inançsızım, bu benim tercihim, Hıristiyan olmak da istemiyorum ama Ermeni’yim’’ diyen insanlara, Ermeniliğe dair bizce kabul görmüş standartları katı bir şekilde dayatmak onları dışlamak anlamına geleceği gibi, Ermeniliği tekelimize aldığımız bir güç ilişkisi kurmak sonucunu doğurur ki, bu nihayetinde Ermeni kimliğini kuraklaştıracak bir yaklaşım. Dayatmada bulunmadan, insanları oldukları gibi kabullenmek ve etkileşim kanallarını mümkün mertebe açmak ise çok daha pozitif sonuçlar doğuracaktır.

Bu söylediklerime, Ermeni kimliğinin ancak Hıristiyanlıkla tanımlanabileceği gerekçesiyle karşı çıkacaklar olduğunu biliyorum. Ancak onlara, Ermeni Kilisesi’nin ruhani merkezi Eçmiyadzin’in bile Müslüman Ermenilere karşı çok daha açık bir tavır benimsediğini hatırlatmak isterim.

Hrant Dink Vakfı’nın Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler Konferansı’yla aynı günlerde yayımlayacağı, LaurenceRitter ve MaxSivaslian tarafından hazırlanan ‘Kılıç Artıkları: Türkiye’nin Gizli ve Müslümanlaşmış Ermenileri’ kitabında yer alan bir bilgiye göre, EçmiyadzinGatoğigosluğu, yazarların Ermeni kimliğinin Müslüman Ermenilerle ilişkisine dair sorusuna şu yanıtı verdi: “Etnik köken, ortak vatan fikri, dil, tarihi ve kültürel miras ve din, ulus tanımının genel ölçütleri olarak kabul edilir. Bazı durumlarda bu ölçütlerden bir ya da birkaçı eksik olabilir ve tarihsel nedenlerle dilini öğrenemeyen, tarihi-kültürel mirasını bilmeyen ve dinini uygulayamayanlar Ermeni kimliği dışında görülmemelidir.”

Eçmiyadzin, meselenin ince ve hassas yönlerinin farkında görünüyor. Dileriz bu zihin açıklığı, Ermeni çevrelerinin tümü tarafından benimsenir.