BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Yeni Türkiye

“Yeni Türkiye inşa ediliyor” dedi Başbakan, Mesut Barzani ve Şivan Perwer’le buluştuğu günkü konuşmasında. Doğrudur; inşa ediliyor. Var olan her şey önce yok ediliyor, yerine durmadan yeni, çarpıcı ama kişiliksiz bir şeyler inşa ediliyor. Ülkenin doğal renkleri önce silinip yok ediliyor, sonra yaldızlı parlak renklerle boyanıyor. Bu sonradan boyamalara, tarih de dahil, ilişkiler de, kimi çıkarlara dayanan dostluklar da. Bir garip sahteliktir gidiyor. Ne desek boş.

Tüm o dostluk gösterileri, gelecek için umut vaat ediyor gibi görünse de, inandırıcı gelmiyor. İşin tuhafı, inandırıcılığı sorgulayanların sözleri ve davranışları da inandırıcı gelmiyor. Nedeni malum; genel olarak güven sarsılmış bir kere. “Hepiniz sahtesiniz, hepiniz aynısınız, hepiniz çıkarcısınız!” diye yüzlerine yüzlerine bağırası geliyor insanın. Halkın bir bölümü ‘çıkara dayanan dostluk’ denmesini onaylamasa da, başka bir kavram gelmiyor akla. Nedir yani, aniden sevdalar mı kabardı? Yapılan haksızlıklar karşısında vicdanlar mı sızladı?

Başbakan’ın Mesud Barzani’yle can ciğer kuzu sarması hali pek mi yürektendi? Ahmet Kaya’yı sevgiyle anması, bir zamanlar ‘paçavra’ dediği bayraklardan hiç rahatsız olmaması, pek mi yürektendi? Emine Hanım’ın tüm Kürtçe konuşmaları anlıyormuş gibi, yüzünde bir gülümseme maskesiyle kafa sallayıp durması pek mi yürektendi? Belki de anlıyordu. Gerçi o, her yerde öyle kafasını sallıyor, tik mi geliştirdi acaba?

Bir tek, orada toplanan, çoğu Diyarbakır’ın yerlisi Kürt halk yürektendi, umutluydu; yüzler gerçekten gülüyordu. Beni en çok etkileyen o oldu izlerken. Çünkü yıllar önce Diyarbakır’a gittiğimde, ilk izlenimim, adeta havasında sürekli asılı duran, alınan her solukta hissedilen kasvet olmuştu. Ve insanların hiç gülmemesi çekmişti dikkatimi. O yüzden, o neşeli hal dokundu bana. Bir de tabii, Şivan Perwer’le İbrahim Tatlıses’in birlikte şarkı söylemeleri. Gözlerim doldu... Zaten Tatlıses’in felçli hali bana eşimi hatırlattığından, acıtıyor biraz. Neyse... Bir oğlu daha olursa adını ‘Barış’ koyacağını söyledi bir ara. Vay be, demek hâlâ niyeti var. Bazı şeyler felçten etkilenmemiş demek. Helal olsun valla.

Ne laflar edildi ama... Hem öncesinde, hem sonrasında... Bir kere “Şivan Perwer gelmez” diyorlardı. 38 yıl sonra geldi adam. O ‘bölücü sanatçı bozuntusu’ ve ‘Peşmerge başı’ dedikleri, “Asimilasyon bir günahtır, bundan sonra asimilasyon olmayacak” diyen Başbakan’la sarmaş dolaş oldular. “Dünyaya düşen her insanın özgürce yaşamaya hakkı vardır” dendi bir ara. Tabii ki öyle ama Ermeniler buna dahil değil bence. Zira ülkede yaşayan bir dolu halkın adı sayıldı ama Ermeni’nin esamisi bile yoktu. Neyse, sustum. ‘Asimilasyon’ kelimesi elde olmadan çağrıştırıyor ama, kendimize yontmuş olmayayım şimdi. Zaten sonradan edilen “Anavatanda Türklüğü sindirmeye çalışıyorlar” lafı yeterince manidar.

Bu arada, olayın tümünün barış amaçlı olmayıp, seçim yatırımı olduğunu düşünenler de var, o bir türlü hazmedilemeyen, rayına oturtulamayan demokrasiye bir yatırım olduğunu düşünenler de var.

Efendim, o yöreden gelebilecek oy ihtimali, olsa olsa %3 olurmuş. Koskoca bir başbakan bu kadarcık potansiyel oy için böylesine büyük, böylesine tarihi iz bırakacak bir girişime tenezzül eder miymiş? Haa, o ‘tarihi iz’ meselesi de oldukça önemli ama. Bu düdük öterse, gerçekten tarihte iz bırakacak zahir. Ve de %1 oy bile kimi zaman kaderi etkilemez mi? Gerçi hükümete karşı olanlar o derece karşı, taraftarlar o derece körü körüne taraftar ki, benim siyasete ermeyen aklımla, ortayı bulmak neredeyse imkânsız görünüyor. Küçük bir örnek:

Geçen akşam bir dostumla bir davete gittik. Giderken bindiğimiz arabanın şoförü yol boyunca hükümete bela okudu. Dönerken de başka bir şoför göklere çıkardı. Birincisine, Taksim’deki alt geçidin trafiğe bir faydası olup olmadığını sormak gafletinde bulundum. Amanın! Açtı ağzını, yumdu gözünü. İkincisiyle ise hiç konuşmadım. Biz aramızda emekli maaşlarından yakınıyorduk. Bir ara, geçen kış, hey ay maaşımın yarısından fazla doğal gaz parası ödediğimi söyleyince, atmaca gibi atıldı: “Tabii, siz AKP’ye oy vermezseniz böyle paralar ödersiniz işte, bak ben veriyorum, doğal gaz parası 120 kâğıttan fazla gelmiyor.” Susup oturmak var. Ama ben susabilir miyim? “Senin verdiğin, benim vermediğim nerden belli?” dedim. Cevap: “Bellidir o bellidir, biriniz Şişli’de, biriniz Kurtuluş’ta oturuyorsunuz, buralardan onlara oy çıkmaz.” Buyurun bakalım.

Sonra sazı eline alıp öyle ‘çokbilmiş’ cahil lafları etti ki gerilmeye başladım ve sustum. Ben inerken, arkamdan “Göreceksiniz siz, bak daha neler olacak” diye bağırıyordu. Arkadaşım Kurtuluş’a devam etti. Artık ne oldu bilmem. Mesela?