ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Azınlık okuluna çoğunluk

AK Parti-Gülen cemaati kavgasının tozu dumanı arasında kayboldu, ama Zaman gazetesinin Milli Eğitim yasa taslağı haberinin önemli ayrıntılarından biri de, azınlık okullarıyla ilgiliydi. Habere göre, taslak yasalaşırsa, Ermeni, Rum ve Yahudi okullarında ve gelecekte açılacak diğer azınlık topluluklarına ait okullarda okumak isteyen öğrencilerde “kendi cemaatinden olma” şartı aranmayacak.

Haberin, “Azınlık okulları herkese açılıyor” başlığını taşıyan bölümünde yer alan bilgiler şöyleydi: “Mevcut yasaya göre azınlık okullarına sadece kimliklerinde gayrimüslim olduğu yazanlar gidebiliyordu. Yeni düzenlemeyle azınlık okullarıyla ilgili kanunda geçen ‘…Bu okullarda yalnız kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocukları okuyabilir’ hükmü kaldırılıyor. Böylece isteyen vatandaş, çocuğunu eğitim için isterse en yakın azınlık okuluna gönderebilecek. Yasanın gerekçesinde toplumsal bütünleşme adına bu adımın atıldığı vurgulanıyor.”

Milli Eğitim Bakanlığı habere tepki gösterip yalanladığı için, söz konusu düzenlemenin gerçekten gündemde olup olmadığını anlamak için bazı temaslarda bulunduk ve öğrendik ki, azınlık okulları temsilcilerinin bakan Nabi Avcı’yla yaptığı bir görüşmede bu talep dile getirilmiş. Bakan da bu talebe olumlu yaklaşmış.

Bugüne kadar çok konuşulmayan, çok dillendirilmeyen ama eğer gerçekleşirse kendi çapında bir devrim niteliği taşıyan bir düzenleme bu.

 Vaftiz belgesiyle “soy” ispatı

Cumhuriyet tarihi boyunca azınlık okulları sadece “kendi” etnodinsel cemaatinden öğrenci kabul etti. Yasal bir zorunluluk, daha doğrusu bir kısıtlamaydı bu. Bu kısıtlamanın uygulanmasını denetleyense bizzat Milli Eğitim Bakanlığı’ydı. Hatırlarsanız, Agos’un ortaya çıkardığı soy kodu uygulamasının öncelikli kullanım alanlarında biri de, öğrencilerin Ermeni, Rum, Yahudi okullarında okuyup okuyamayacağının belirlenmesiydi.

Elbette ki haksız bir uygulamaydı söz konusu olan. Devletin en ırkçı- ayrımcı kurumlarından biri olan Milli Eğitim’in tutumu yüzünden, Ermeni olduğu halde kimliğindeki din hanesinde Hıristiyan yazmayan nice Anadolu kökenli ailenin çocukluğu Ermeni okullarına gidemedi. Çünkü Milli Eğitim, nüfus kâğıtlarındaki din hanesinde Hıristiyan yazmasını şart koşuyor; çocuk eğer Ermeni okuluna gidecekse Ermeni Kilisesi’nde, Rum okuluna gidecekse Rum Kilisesi’nde vaftiz olduğuna dair belge arıyordu. Böylece, ‘laik’ ülkemizde, eğitim, vaftiz gibi dini bir ritüelle ilişkilendiriliyor ve ortaya bin bir türlü garabet çıkıyordu.

Benim öğrenci olduğum dönemlerde mesela, her şeyiyle Ermeni bir ailede, babanın kimliğinde Müslüman yazıyor diye, çocuklardan birinin Ermeni okuluna kaydedilmesine izin verilmemişti. Ancak kardeşi her nasılsa sorunsuz bir şekilde Ermeni okulunda okuyabiliyordu. Böylece aynı evde çocuklardan biri Ermeni okuluna devam edip anadilini öğrenebilirken, diğeri, hiç istemediği halde devlet okulunda öğrenim görüyordu.

Sözü edilen düzenleme yasalaşırsa, en başta bu tür haksızlıkları giderecek ve özellikle son zamanlarda, Hrant Dink Vakfı’nın Malatya- HAYDer ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’yle birlikte düzenlediği Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler konferansıyla gündeme gelen Müslüman Ermenilerle ilgili önemli bir açılım sunacak. Böylece, dileyen Müslüman Ermeniler, çocuklarını Ermeni okuluna gönderip onların Ermeniceyi öğrenmelerini sağlayarak, hiç değilse bir sonraki kuşağın Ermeni kimliğiyle bağ kurmalarını mümkün kılacak. Böylece de, 1915’te veya daha öncesinde zorla Müslümanlığa dönmüş Ermeni ailelerinin torunları, öz kimlikleri ve kültürleri ile aralarındaki yıkık köprüleri yeniden inşa etme şansına sahip olabilecek.

Ermeni okulunda Türk veya Kürt öğrenci

Meselenin bir başka boyutu da, Müslüman Ermeni olsun olmasın, dileyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının azınlık okullarında okuyabilmelerine imkân sağlanması. Böylece, gerekli düzenlemenin ardından, Ermenilikle hiçbir ilgisi olmayan bir ailenin çocuğu da azınlık okulunda okuyabilecek.

İlk başta, “Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arap bir veli neden çocuğunun Ermeni okulunda okumasını istesin?” sorusu akla gelebilir. Ancak, belki de hiç azımsanmayacak sayıda velinin, çocuklarının, Türkiyeli azınlıklarla temas ederek, çoğulcu bir ortamda büyümesini tercih edebileceği ihtimalini gözden ırak tutmayalım.

Ayrıca, azınlık okulları, sınırlı öğrenci sayılarıyla ve köklü öğrenim gelenekleriyle, tıkış tıkış hizmet vermeye çalışan devlet okullarına veya hatta anlı şanlı kimi özel okullara göre çok daha iyi bir eğitim imkânı sunuyorlar ve pek çok veli de, çocuklarının daha iyi eğitim görmesi için bu tür bir tercihe yönelebilir.

Bugüne dek, yönetmelik izin vermediği halde çocuğunu Ermeni okuluna kaydettirmek isteyen, ancak olumsuz yanıt alan iki aileye bizzat ben tanık oldum. Her iki aile de, demokrat bir dünya görüşünü çocuklarına benimsetmeye çalışıyor ve bu amaçla onların Ermeni çocuklarıyla temas edebilecekleri, Ermeniceyi öğrenebilecekleri bir ortamda büyümelerini hayal ediyorlardı. Yine her iki aile de, olumsuz yanıtı aldıklarında, çocuklarını Türkiye’deki Fransız, Alman, Avusturya, Amerikan okullarında okutma yolu kendilerine açık olduğu halde, onları neden komşuları olan Ermeni çocukların devam ettiği okula gönderemediklerine isyan etmişlerdi.

Söz konusu düzenlemenin, pek çok Ermeni ailesinde, “Okullarımızda azınlıkta mı kalacağız?” türünden bir kaygı uyandıracağını tahmin etmek zor değil. Ancak yapılacak uygun düzenlemelerle, kota gibi uygulamalarla, azınlık okulları hem çok daha cazip, hem eğitim düzeyi daha yüksek, hem de bugünün dünyasının gerektirdiği gibi çoğulcu bir düzene kavuşabilir. Birkaç hafta önce, “Biraz melezlikten kimseye zarar gelmez” demiştik. Sizce de, komşularımızın bizden çok daha iyi Ermenice konuştuğunu hayal etme etmek çok güzel değil mi?