BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Şu kahrolası trafik

 “Ah şu İstanbul’un trafiği” “Bu trafikte ta oralara nasıl gideriz?” “Erken çıkalım, trafik var” “Trafik bu, belli olmaz” “Ne olacak bu trafik böyle?” “Şurayı kazdılar, trafiğin canına okudular” “Buraya otel yapılır mı yahu? Trafik alt üst olacak?” “Yağmur yağdı, trafik var, kar yağdı trafik var, güneş açtı trafik var” Ve benzeri yüzlerce cümle. Hepimizin günde en az bir kere, en az birini kullandığımız ve kullanmaya devam edeceğimiz…

Taksi şoförü olan bir okuyucum var, Agos okuyucusu. Tamamen rastlantı olarak iki kez arabasına bindim, tanıdı beni, televizyonda görmüş birkaç yıl önce. Çok şaşırmıştım, aynadan bakıp da “Abla biliyor musun? Ben senin yazılarını hiç kaçırmıyorum” dediğinde. E hoşuma da gitmişti tabii. Önce “Nasıl da tanıyıverdi hemen?”diye düşünecek oldum, sonra aynada gözüm saçımın kırmızısına ilişince sustum. Damgalı eşek gibiyim valla, gizli kapaklı hiçbir şey yapamam.

Epey sohbetlediydik inene kadar. Sonra “O gazetedeki adresine mail atsam cevap verir misin abla? Yoksa çok yazan olur aldırmaz mısın?” diye sordu inerken. “Veririm tabii” dedim “sen hele yaz da”. Bir dolu yazıştığımız okuyucu yok mu? Hepsini mutlaka cevaplarım, saçmalayanları bile… Kimi bir kez yazar, cevaplarsın biter, kimiyle sürekli bir yazışma durumu oluşur. Gerçekten de yazdı sonra, yazmaya da devam ediyor. Her yazımla ilgili söyleyecek bir sözü oluyor. İyi bir okuyucu valla…

Birkaç haftadır, “Şu kahrolası trafik için bir şeyler yazıver ablacım ne olur” deyip duruyor. Kafamda başka konular oluyor, sıra gelmiyor. Hem biliyorum, yazacağım da ne olacak, bir şey mi değişecek? O da biliyordur tabii ama hiç olmazsa bu sayede içini döküp biraz hafifleyecek zahir, ne bileyim. “Oh söyledim ya” gibi hissedecek belki. Bu hafta benim aklım başka yerlerde, malum, sergi hazırlığındayım, yine sardı yüreğimi heyecanlar. Başka şeylere odaklanamıyorum madem, bari dedim şu kördüğüme bir makas vurayım, nasılsa fışkırır söylenecekler, oğlanın da biraz içi ferahlar.

Son iletisine attığı başlıktan alıyorum: “Düzelemedi gitti şu kahrolası trafik.” Cevap: Düzelmez canım, istediğin kadar köprü kur, istediğin kadar tünel kaz, oy, yükselt, para etmez, iflah olmaz artık. Değil mi ki her şey plansız programsız, değil mi ki herkes kafasına göre iş yapar, çare bulunmaz, gösterişten öteye gitmez yapılanlar. Her türlü aracın sürücüsü yolcusu sinir hastası olur. Hiçbir buluşma kararlaştırılan saatte gerçekleşmez. Ambülânslarda hastalar ölür, yangınlara itfaiyeler yetişmez, yetişse de sokaklara giremez, evler çatır çatır yanar, kül olur. Geçenlerde Beyoğlu’nda, itfaiye sokağın girişine park etmiş dev iş makinesi yüzünden ulaşamadı ya yangına…

“Park etmiş” dedim ya, işte böylece en büyük trafik kördüğümü nedeni kendiliğinden çıkıverdi ortaya. Bu şehirdeki park sorununa kesin bir çare bulunmazsa, ne dünyanın en derin tüneli, ne en büyük köprüsü kâr eder. Yahu eskiden, uygunsuz bir yere park eden arabaları çekip götürüyorlar, cezalar falan yazıyorlardı. Şimdi, bi İsPark çıktı, mesele halloldu. En olmayacak yerde, elinde pos makinesi bir adam peydahlanıyor, oh ne güzel, tek sıralık parklar, çift sıra oluyor. Madem başa çıkamıyoruz, bari para kazanalım dediler. Yara iyileşeceğine kangren oldu. Merak edip; “Nedir acaba bu İsPark?” diye girin bi internete, bakın neler çıkıyor. Osmanbey’de bir mahallelik bir alanda, iki büyük kapalı Kat Otopark, bir de açık Otopark var. Hepsinin de tam önünde çift sıra park edilmiş araba var. Ve de başlarında, üniforma yelekli, kasketli, pos makineli adamlar. Sözde caddenin iki yanına park etmek yasak. Olsun, onlar da bir yanına çift sıra yapıyorlar. Bu nasıl bir çözümdür? Sokak araları zaten Allah’a emanet, dört şeritlik caddeler zar zor iki şerit araba geçecek halde. Pangaltı caddesine bir göz atın isterseniz. Elmadağ caddesinde ise çiftli park eden otobüsler var.

Taksim’den Şişli’ye geliş yönünde, tam o yer altı geçidinin yanına geniiiş bir kaldırım yapmışlar, arabalara tek sıra kalmış. Ne olacak o kaldırımda? Banklar konacakmış. Ne seyredecekler oturanlar? Bir türlü yürüyemeyen arabaları. Gerçi bunu dinlenme yeri olarak yürüyüş yapan halk istemiş, ama olması gereken bu mudur yani? Rahatladın mı şoför okuyucum?

Hadi bakalım, bari şimdi de çözüm önereyim. Bir kere, asla ve de kata hiçbir cadde ve sokakta araba park ettirmeyeceksin. Otoparkların sayısını arttıracak ve en önemlisi, ucuz tutacaksın. Çok pahalı çok, onun için insanlar tercih etmiyor. Ağır cezalar koyacaksın ve de bir aileye iki arabadan fazlasını yasaklayacaksın. Beş arabalı olanlar var valla. Bakalım çözülür mü çözülmez mi kördüğüm.