VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

2014’te Ermeni olmak

Yeni yılı aşındırmaya başladık bile. Ermeniler için mahşeri bir yıl olacağı öngörülen 2015’e bir şey kalmadığı düşünülüyor. Yüz yıldır beklenen ve bir süre önce hazırlıklarına başlanan bir süreçten bahsediliyor. Komisyonlar kuruldu, etkinlikler düzenleniyor, ve dahası da var. Tüm bunlar Ermenilik olgusuna, Ermeni kimliğini oluşturan mozaiğe bir renk daha katıyor. Ermeni olmak 24 Nisan’ın kaygısını taşımak idi ise, şimdi yüzüncü yılın kaygısını taşımaya ve bir şeyler yapmaya dönüşmüş durumda.

Bize doğru hızla ilerleyen ve üzerinde yüzüncü yılın bayrağı dalgalanan bu treni fark etmemek mümkün değil. Dumanı henüz çok uzaktan görülüyor ve yerdeki sarsıntısı henüz hissedilmiyor. Yüzüncü yıla dair aktif olmamak, şimdiden kınanılacak bir hale gelmiş durumda. O yöne doğru genel bir itiş kakış, kitlesel bir gerilim var. Dernekler birbiriyle yarışıyor. Devlet ve kilise düzeyindeki hazırlıklar, bu trene atlayıp atlamama konusunda tereddüt yaşayanlar için adaletli bir platform oluşturuyor.

Yüzüncü Yıl Komisyonu, önce Yerevan’ı merkez tutmuş, ardından, Lübnan, Fransa gibi ülkelerde de örgütlenmiş bir yapı. Bu yeni örgütlere üye olanlar, toplumsal piramitte yeni bir seçkinler sınıfı oluşturuyor. İşsizlere birazcık iş, onun bunun oğluna-kızına görünür olma fırsatı falan. Başka bir deyişle, giyinip kuşanmak için yeni bir imkân. İyi de, fiiliyatta bu çabalar ne işe yarayacak? Bir Ermeni’nin ızdırabından bir miligram eksiltebilecek mi?

Burası, muhtemelen, Ermenilerin soykırım politikalarının irdeleneceği alan değil. Elli yıldır süregiden, belli ki aynı şekilde devam edecek. Unutmak tabii ki doğru değil ama her şeyi sadece hatırlamaya odaklanarak yapmak ne kadar doğru? 2014 yılındayız ve Ermenilerin tek kaygısı, önümüzdeki yılın, yüzüncü yıl oluşu. Üstelik bu bir yılda Türkiye’nin, hatta Ermenistan’ın siyaseti değişmeyecek. Düpedüz bir festival, bir kutlama bu.

2015’in arifesinde Ermeni olmak sadece yüzüncü yılla mı ilintilenmeli? Ermenilerin kaygı duyacağı başka konu yok mu? Ermenistan’daki, Diaspora’daki, özellikle Ortadoğu toplumlarındaki yoksulluk kaygı verici değil mi? Kültürel geri kalmışlıktan, Ermenistan’da ve Diaspora’da eğitim düzeyindeki düşüşten kaygılanmamız gerekmez mi? Toplumsal yaşamımızdaki adaletsizlik, tüm kurumlarımıza hâkim olan demokrasi eksikliğini görmemeli miyiz? Basının sefil durumu, yayıncılığın gülünç hali, Ermeni sosyal medyasının güdüklüğü, daha can alıcı sorunlar değil mi?

2014’te her Ermeni tüm bu sorunlarla baş etmeye, günlük nafakası için mücadele vermeye, kültürünü ve kimliğini korumaya mahkûm. Peki, niye? Niye olacak, toplumsal yaşamı yönlendirenler, düzgün bir iş yapma, adam gibi proje geliştirme, esas meseleleri çözmek için doğru bir siyaset ve strateji oluşturma yeteneğinden uzaklar da, ondan. Evet, burada bir varlık göstermezler ama başka yerde kampanyalarla para toplayabilirler; daha bir yıl sonra gelecek olan ve ciddi bir etki yaratması beklenmeyen yıldönümü için bağırıp çağırmaya, dil dökmeye teşneler.

Birkaç kişinin cebini doldurmanın dışında, bir Ermeni için, 2014’te çağdaş olmak ne ifade ediyor? 1964’te, soykırımın ellinci yılı anma törenlerinin öncesinde Sovyetler Birliği’nde atağa kalkmak, bir anıtın inşasını talep etmekti çağdaş olmak. Ermenistan’dan Ortadoğu’daki Ermeni toplumlarına nüfuz etmek, Ermenistan’da eğitim alıp ülkeye dönmek, yeni fikirler getirmek, buradaki fikirleri oraya taşımak, bir hareket yaratmaktı çağdaş olmak. Bu aşamada nostaljik olmanın özel bir faydası yok.

Hakikaten; 2014’te, iPhone, Android, Facebook ve Twitter’ın varlığında bir Ermeni için çağdaş olmak nasıl bir şey? Ermenilerin kurduğu, doğru dürüst çalışan kaç tane internet sitesi var? Özel amaçlarla yapılan çalışmalar dışında kaç Ermenice kitap dijital ortama aktarıldı? Bu tür işlere kafa yoran kaç komisyon var? Yüzüncü yıl, yüzonuncu yıl, yüzyirminci yıl, yüzelli, ikiyüz... Yıllar böyle akıp gidebilir de, biz şu anda gerçekten de 2014’te miyiz, yoksa 1934’te ya da 1984’te mi, emin değiliz.