BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Mikroskop altında yaşamak

Bu, benim bu köşedeki 500. yazım. İnanabiliyor musunuz dostlar? Birkaç ay sonra, sevgili Hrant’ın bana “Bir köşe versem gazetemde sürekli yazar mısın?” demesinin üzerinden tam on yıl geçmiş olacak. Neler oldu, neler yaşandı, kimler geldi, kimler gitti bunca yazı süresinde... Ve neler hissettim... Kimini döktüm sayfalara, paylaştım, kimini içimde sakladım, ki en zoru o. Hiç kolay değildir benim için, yüreğime geleni orada kapalı tutmak. Fışkırıverir, dilime, kalemime. Ve o da, bu ülkede yazar olmanın en zor tarafı. Hele son yıllarda, adeta mikroskop altında yaşarken ve yasaklar, baskılar, cezalar günden güne çoğalırken... Öyle ya, her şey ‘yan bastın kabahat, düz bastın kabahat’ ve ‘o yasak, bu yasak, ustam nasıl oynasak’ durumunda. Ay, galiba gene fışkıracak.

Peki, durup biraz nefes alayım ve o fışkırmaları elimden geldiğince usturuplu bir dille sıralamaya çalışayım o zaman. 500. yazıya yakışır bence. Zaten nicedir “Yasaklamak engellemez” sözü tekerleme gibi dolanıyor kafamda. Geçen gün Amerika’daki içki yasağı dönemiyle ilgili bir film izledim televizyonda da, o zamandan takıldı. Ne olmuş o dönemde? İnsanlar topyekûn içkiyi mi bırakmış? Alkolikler tövbekâr mı olmuş? Aksine, gizli gizli daha çok içmişler ve de en önemlisi, dünyanın başına, bir türlü baş edilemeyen bir mafya belası sarılmış. Kanunsuz yollardan öyle büyük servetler kazanılmış ki, torunlarının bile sırtı yere getirilemez olmuş. Çaresiz, serbest bırakmışlar. Eh, şimdi herkes alkolik mi oldu?

Sözde, uyuşturucuyu engellemek için sigara yasağı koydulardı, ne oldu? Uyuşturucu engellenemez hale geldi. Şimdi de serbest bırakmaya başladılar. Tabii, kaçakçılar zengin olacağına devlet zengin olsun. Biz de ülkecek hep onları örnek alırız ya, bizim sonumuz ne olacak dersiniz? Uyuşturucu kullanımı ilkokul seviyesine indi bile.

İnsanlar bir şeyin kötü olduğunu göstermek yerine yasaklamanın yanlış olduğunu neden anlamazlar acaba? Yasak olan daima tatlıdır. O kadar. Ben küçükken annemin yasakladığı her şeyi inadıma yapardım. O kadar yasak koymasaydı ben hiç sigara içmezdim. Uyuşturucuya hiçbir zaman bulaşmadım. Benim gençlik dönemimde LSD furyası vardı. Ama annemin bu konuda hiçbir bilgisi olmadığından yasaklamayı akıl etmemişti. Kendi irademle, bulaşmadım. Yasaklasaydı ne olurdu kim bilir. Neyse...

Sigara hepten yasaklanamıyor da, katı kısıtlamalar getiriliyor, hatta zamlar yapılıyor. Sonuç? Tek tük bırakanlar oluyor belki ve de satışlar azalmış görünüyor ama buna karşılık, ucuz kaçak sigara satışı artıyor. Yani yine birileri kanunsuz yoldan zengin oluyor. Son zamanlarda ülkemizde öyle acayip yasaklamalar ve cezalandırmalar başladı ki, onların sonucu ne olacak çok merak ediyorum. Hele sanat ve medya yasakları, tam ağlanacak hale gülmekten başka çare yok şeklinde valla. Düşünebiliyor musunuz, Shakespeare’in ‘Bir yaz Gecesi Rüyası’ oyununun çocuk oyunu olarak sahnelenmesi yasaklanmış. Sebep? İçinde büyü, sihir ve peri varmış. Bütün dünyada yüzyıllardır oynanan, koskoca Shakespeare’in oyunu, bizim çocuklarımızın terbiyesini bozar. Bu gidişle bütün çocuk masalları yasaklanır. Hemen hemen hepsinde var bu tür şeyler.

Televizyonda izlediğimiz her şey, bizden önce resmen mikroskopla inceleniyor zahir. ‘Bip’lerin ve bulandırmaların sonu gelmiyor. Sanki görmesek, duymasak bilmeyeceğiz. O bulandırmaları da bilgisayarla yapıyorlar galiba. Bir filmde tersine bir işlem yapılmıştı; öyle komikti ki, masadaki her şey bulanmış, bir tek içki şişesi gayet net ortada kalmıştı. Okan Bayülgen bunu yakalamış. Geçen haftaki programında, “Yahu, ne olur bir hafta bütün yasaklar kalksa da herkes bi içini dökse” dedi, çok güldüm. Ağzından yanlış bir şey kaçmasın diye çırpınıyor valla. En çok da, “ulan” dememek için “ülen” demesine gülüyorum. Oysa o yasak değil ki, ismi lazım değil bir dizide bolca kullanılıyor; eh, Başbakan da kullanıyor...

Canlı yayında konuklarla program yapanların işi en zor olanı valla. Kendi diline mi hâkim olsun, konukları mı zapt etsin... Programı kaldırıveriyorlar maazallah. Enver Aysever’in, Ali Ağaoğlu’nu konuk ettiği programda, Ağaoğlu “Ben o kadar şeffafım ki bağırsaklarımdaki b.k bile görünür” deyiverince adamın programını kaldırmışlardı. Rahmetli Can Yücel’in kemikleri titremiştir. Bu konuda en becerikli olan Mesut Yar bence. Öyle kibar, öyle usturuplu ki, işler sarpa saracaksa hemen konuyu değiştiriyor. Konuk ağzından bir laf kaçmak üzereyse, hemen “Aman ha” diye uyarıyor.

Ne diyeyim bilmem ki, hangi birinden yakınayım. Bari bu 500. yazıyı “Allah hepimizi mikroskop altında yaşamaktan kurtarsın” gibi bir dilekle bitirivereyim.