BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Arbede+Müdahale=Nefret

Yok, olmuyor, susmak mümkün olmuyor. “Nasıl olsa herkes aynı şeyleri hissediyor, aynı isyanlar fışkırıyor kalemlerden, sen de yazsan ne fark eder?” demekle olmuyor. Beyin patlayacak hale geliyor, yürek dayanmıyor. Aklına mukayyet olmak için, çekip dünyanın öbür ucuna gitmek lazım, Survivor’a falan katılmak lazım. Telefon yok, televizyon yok, memleket yansa haberin yok. Ne güzel, senin mücadelen doğayla... Genç olsaydım gitmek ister miydim acaba? Yok, o kadar güçlü değilim. Ama bu kafamla genç olsaydım, dünya meseleleriyle hiç ilgisi olmayan bir adada yaşamaya karar verebilirdim valla. Tam şimdi. Zira artık hiç umudum kalmadı.

Birkaç yıl önce, “Dibe vurdu bu ülke” dediğim bir yazı yazmıştım, onu hatırladım. Orayı artık en dibi sanmışım. Daha da dibi varmış meğer. Hatta o en dibin de dibine gömülmek varmış meğer. Bunca hırs, bunca öfke, bunca nefret iflah etmez artık bizi. Oysa hep kendimden uzak tutmaya çalışmışımdır nefret duygusunu. Hiç kimseden, hiçbir şeyden nefret etmemeye çalışmışımdır bu yaşa kadar. En tehlikeli duygudur nefret. Ruhu da bitirir, bedeni de. Öldürür bile.

Korkuyorum, çünkü etrafımız bu duyguyla sarılmış bulunuyor, elde değil, bulaşıyor. Bir ülke düşünün ki yöneticileri nefret saçıp nefret aşılıyorve kendilerini seçenleri korumakla yükümlü olanların nefretle beslenmeleri sağlıyor. Bu ne içinden çıkılmaz haldir, bu ne çaresizliktir Tanrım! ‘Müdahale’ kelimesinden nefret eder oldum. Arbede, müdahale, nefret, vahşet... Günlerdir yaşanan bu. Nasıl eğitiyorlar bu genç genç insanları, nasıl şartlıyorlar? Aklımızın ermediği bir yöntemle hipnotizemi ediyorlar? İnsan olmaktan çıkıyor her biri.

Haber izlememeye çalışıyorum artık, içimi eritiyor ama hayatımıza zorla girmiş bir sosyal medya var, kaçamıyoruz. Bir dolu dehşetengiz manzara çıkıyor karşımıza boyuna ki engellenemiyor. İstedikleri kadar usturuplu söylemeye çalışsınlar bazı şeyleri haberlerde, herkesin elinde cep telefonu var. Bir kişiyi yere yatırıp copla, tekmeyle yumrukla ölesiye döven nefret dolu polislerin görüntüsünü çekip, pıt diye koyuveriyorlar internete. Bursa’da mıydı neredeydi, polisin biri kafasındaki kaskı fırlatıp da adamın burnunu kırdı ya... Çekivermişlerdi işte; 3130 numaralı kask. Ne yaptılar ona acaba? Akıl edememiş diğerleri gibi kask numarasını bantla kapatmayı. Eh, böyle de bir kolaylık var madem.

Kadıköy Metrosu’ndaki inanılmaz kavganın görüntüleri de çıktı ya böyle. Adamın biri zorla kavga çıkardı, bıçaklar falan çekildi. Neredeydi o sırada o ünlü ‘destan yazan’ polisler? Sen hele Taksim’de üç kişi yan yana dur da, bak ne oluyor. Taktılar Taksim’e. Zaten İstanbul’daki olayların çoğu, insanlar Taksim’e gitmeye kalkışınca başlıyor. Orası öyle boş boş duracak, millet sokak aralarında kıstırılıp tartaklanacak mı? Ay, sinir oluyorum.

Bazı görüntülerse resmen şaka gibi. Aşağıda, ‘sisler bulvarı’nda kan gövdeyi götürürken, tepelerinde renk renk, şıkır şıkır seçim bayrakları sallanıyor, bayram yeri gibi. Sözde eylem bilançosu yapılmış; 98 yaralı, 43 gözaltı varmış. Belki artmıştır bu yazı çıkana kadar ama zaten bu kadar olduğuna kim inanır? Her bir şeyimiz yalan dolan. Sözde Pensilvanya fitne mesajları gönderiyormuş ve de bu arbedeleri de muhalefet yaratıyormuş. Olabilir de, olmayabilir de.Yönetimin sözlerine güvenen mi kaldı? Berkin için “Ne ekmek alması yahu, ne alakası var? Bunlar hep Kılıçdaroğlu’nun yalanı” dedi ya... Kafasında puşi, elinde sapanla bilye atıyormuş, polis onun çocuk olduğunu nereden anlasınmış... Böyle fotomontajlar bile yapıldı. Ve de “Çok enteresan, annesi ‘Katil Başbakan’ demiş” diyor. (Hayret!) Hem niye gömülürken annesi mezarına, artık oynayamayacağı misketlerini koymuşmuş? Ona mesaj mı gönderiyormuş?

İstanbul kan ağlarken, o, cayır cayır mitingler yaptı ilginç kalabalıklara. Bir dolu videoklip var orada burada, kamyonlara, otobüslere doldurulup götürülen insanlarla ilgili. Bir tanıdığım var, o anlattı: Çanakkale’deki miting zamanı, bir ahbapları, bedava Çanakkale turu var diyerek bunları ailece toplayıp götürmüş. Onlar da tarihi yerleri falan gezecekler diye heveslenip gitmişler. “Bir türlü gideceğimiz yere varamadık, birden kendimizi bir kalabalığın içinde bulduk, meğer miting oluyormuş” dedi. Vallahi de, billahi de böyle. Kim bilir bunun gibi neler var daha. Gel de inan şimdi o sahte sevgi tezahüratlarına. Kendi inanıyor mu acaba? Bana sorarsanız, böyle beden ve ruh sağlığına zarar verecek bir sistemin yarattığı dünyada, bu kadar kendi halkından nefret ederek yaşamak normal değil. Başbakan “Halkın kabul etmediği liderler o iktidarda kalamaz” derken hangi halktan söz ediyor acaba?