NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

Vilyem Şekispiyer Efendi ve Father Harding

Kevork’la Nazar ve Avedis (muhafız) ‘III. Richard’da (Kevork, kambur ve çolak olandır.)

 

2014 William Shakespeare’in doğumunun 450. yılı.

Shakespeare, ne hikmetse, lise hayatımızda önemli bir yer tutmuştu.

‘Hamlet’ için (yıl 1960-61, Tepebaşı Dram Tiyatrosu, Engin Cezzar başrolde) okuldan kaçmış, handiyse kovulmuştuk. Aklımız oyunda kalmış olmalı ki, onu Tıbrevank’ta Sarkis Dursun sahneye koymuş, Hamlet’i Sımpat Bıçak, Kral’ı Harutyun Ekmekçi, Kraliçe’yi Avedis Kocaoğlu, Ophelia’yı Vağarşak Unanyan, Laertes’i Kevork Malikyan oynamıştı. Günümüzde Almanya Ermeni Cemaati Ruhani Önderi olan Başepiskopos Karekin Bekçiyan, Polonius’tu. Sımpat, Harutyun ve Vağarşak artık aramızda değil.

Sonra, öğrencilik hayatımıza bir Anglikan ruhanisi, David Anthony Harding girdi, İngilizce öğretmeni olarak. Father Harding. Kısaca Father. Patriklerin Patriği Karekin Haçaduryan’ın girişimiyle, İngiliz kilisesinden ödünç alınmıştı.

Kendisi İngilizce öğretmenimiz olarak kalsa iyi... Hayır, bizi British Council’ın düzenlediği İstanbul Liselerarası İngilizce Şiir Okuma Yarışması’na sokacak...

Okul yatılı. Father da okulda kalıyor. Hemen her akşam odasına çıkıyoruz. Bir yandan onunla allah bilir nasıl, hangi dilde konuşurken, bir yandan da kulaklarımıza pikaptaki uzunçalarda Macbeth oynayan Sir Laurence Olivier’in tiradları doluyor. Yarışmaya Tıbrevank’tan biz üçümüz, Yaşar (Ohannes) Uçar, Kevork Malikyan ve ben, karısının ölümünü duyunca Macbeth’in attığı tiradla gireceğiz. Tirad müthiş! İlk dizesi Kurt Vonnegut’un öyküsüne başlık olmuş, bir sözü Faulkner’ın romanına isim (‘The Sound and Fury’) olmuş, “Dünya bir sahnedir” saptaması Elvis Presley’in şarkısına konu olmuş... (Ben bunları sonradan öğrendim elbet, ama olsun.) Aman aman! Dolu. Zengin. Tirad! Shakespeare!

Yarışma günü geldi. Father Harding’le üçümüz Gümüşsuyu’ndaki British Council merkezine yollandık. Orası kaynıyor, her okuldan üç yarışmacı, 32 okuldan liseli kızlar, oğlanlar... Aralarında “Aaa, siz Eğmeni misiniz? Ama ben hiç Eğmeni göğmedim ki...” diyen kolejli güzel, akıllı kızlar.

Yarıştık. İstanbul Liselerarası İngilizce Şiir Okuma Yarışması’nda Kevork 1. (yazıyla, birinci), Yaşar 2. (yazıyla, ikinci), Nazar 3. (yazıyla, üçüncü) oldu, oldular...

Uçuyoruz. “Tomorrow and tomorrow and tomorrow.” sözleriyle başlayan tiradda, bu sözler dışında anladığımız hemen hemen tek sözcük yok! Yok ama, telaffuz, entonasyon, volüm, ritim, duygu, yorum, yani sanatsal performans dört dörtlük. Laurence Olivier, belki ‘sir’ olmadan hemen önce İstanbul’a, Tıbrevank’a gelmiş, üçümüzün yerine yarışmaya girmiş...

Father Harding bununla yetinse ya... Olmaz! Madem böyle bir başarı kazanıldı, bir Shakespeare oyunu İngilizce sahneye konacak.

Oyun seçildi. ‘III. Richard’. Oyuncular? Kim olacak, bizler; ‘there are’ı “dıhere are” diye okuyanı mı istersiniz, bunu makaraya alıp “Hani, nerde tayyare?” diyen şamatacıları mı...

Father Harding yılmadı. Londra’dan getirdiği/getirttiği kumaşlar, modeller, boyalar, kartonlar... Velhasıl, sahne dekoru dışında gerekli olacak her şey, her aksesuar okula yığıldı. Biz çocukların çamaşırı, giyim kuşamıyla becelleşen gönüllü kadınların yardımıyla bir yandan kıyafetler hazırlanırken rol dağılımı yapıldı, provalar başladı. Birkaç ayda hazırlandık.

Başrolde Kevork Malikyan var, yeminli katil, soysuz soylu, sonradan kral Richard’ı oynuyor.

            Now is the winter of our discontent

            Made glorious summer by this sun of York

            And all the clouds that lowered upon our house

            Into the deep bosom of the ocean buried.*

 

İngilizcesi azıcık düzgün sayılan bir bölük öğrenci, irili ufaklı birkaç rol birden üstlenmiş. Derken, kostümlü provalar. Derken, gala günü geldi çattı.

Çok, pek çok heyecanlıyız ama, kendimizden, oyunumuzdan o kadar memnun, öylesine sarhoş gibiyiz ki, akrabalar, tanıdıklar, uzaktan göz koyduğumuz kızlar, herkes davetli. Tıbrevank’ın 200-250 kişilik salonu hıncahınç dolu.

Ben, ayrıca, Sultanahmet’teki Amerikan Lisan Dersanesi’nin yöneticisi Dwight Haas’ı, Türkiye’deki Amerikan kolejlerinin bağlı olduğu Amerikan Board’un müdürü Melvin Wittler ile karısı Nancy’yi de davet etmişim. Nancy, üstelik, Üsküdar Amerikan’da (bizim Ruhban Okulu Tıbrevank’la arasında dar bir sokak olan Üsküdar Amerikan Kız Akademisi’ne öyle denirdi) edebiyat öğretmeni...

Oyun başarıyla oynandı, bitti. Sahne gerisinde sicime bağlanmış tahta cetvelleri çevirerek yaratılan rüzgâr efektleri, sahnede pırıl pırıl kılıçlar, kamalarla kapışmalar, Londra Kulesi’nin zindanına kapatılan, sonra katledilen çocuk yaştaki prensler... Dram üstüne dram, trajedi üstüne trajedi. Büyük alkışlarla, birkaç kez sahneye çağrıldık.

Sonra, konuklarımızla ilgilenmek, övgüleri bu kez ağızlarından duymak üzere onların arasına karıştık. Hiç unutmam, gecenin efsununu bozan, benim davetlim olarak o geceye çağrılmış Dwight oldu: “Nazar” dedi, “Müthişti, çok iyi oynadınız, kutlarım. Sahi, kullandığınız dil neydi?”

Daha sonra üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. En zorlayıcı derslerden biri Shakespeare’di, hocası Mina Urgan. Ama o başka bir hikâye...

Liseyi bitirince, Father Harding, Kevork’la beni iki haftalık bir tura götürdü. İzmir-Efes, Pamukkale-Hierapolis, Antalya (Side, Perge, Aspendos, Manavgat). Aynı yılın sonbaharında Kevork Malikyan, Father Harding’in önayak olmasıyla Londra’ya gitti, önce bir dil okulunda, sonra da Londra’nın en prestijli drama okullarından birinde öğrenim gördü. Peşinden, herkesin bildiği gibi, gerek Globe Theater’da, gerek başka sahnelerde, gerek birçok filmde ve İngiliz dizisinde önemli rollerde oynadı. Şimdi Türkiye’de icra-i sanat eyliyor.

Okulumuzun 50. yılı’nı geniş bir programla kutlamaya hazırlanırken, başlarında Mıgırdiç Timurcuoğlu’nun bulunduğu o zamanki Tıbrevank Yönetim Kurulu, büyük bir değerbilirlikle, Father Harding’i de Kutlama Haftası’na davet etti. Father büyük sevinçle geldi, geleneğe uyarak bir geceyi bizlerle okulda geçirdi, bütün programa eksiksiz katıldı.

Ağustos 2003’teki o haftanın sonunda Father’la güneye, tekneye gittik. Kevork da orada bize katıldı. Mavi yolculukta birkaç gün benim ailemle keyifli vakit geçirdik. Father Harding sonra İngiltere’ye döndü. Altı ay sonra sokakta geçirdiği kalp krizinde onu kaybettik. 75 yaşındaydı.

 

________________________________________________________________

 

Hoşnutsuzluğumuzun kışı bu York güneşi sayesinde

Şimdi artık şanlı bir yaza dönüştü.

Ve hanemizin üstüne çöken tüm o bulutlar

Okyanusun derin karnına gömüldü.

 

(Geçen yıl Kevin Spacey’yi İstanbul’da III. Richard rolünde seyrederken, 53-54 yıl önceki bizim oyunu anımsayarak kıkır kıkır güldüm. Yakınımda oturanlar “Bu Shakespeare dramında gülünecek ne var?” demediler sanırım. Spacey’nin oyunu müthiş, yorumu biraz abartılı ve komikti doğrusu; ama benim kıkırdadığım yerler onun komikleştiği anlar mıydı, tam aklımda yok.)