VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Korku içinde yaşamak

 

 

Burc Hamud sakinleri bu haftayı korku içinde geçirdi. Sosyal medyada virüs gibi yayılan bir video, zaten zor sağlanan huzuru yine bozdu. Bir binanın ilk katından fırlatılan gaz fişeğiyle yaralanan adamın şoke edici görüntüleri bir kez daha gösterdi ki, bireysel bir sorun olarak başlayan bir olay, ırk ve din üzerinden, hızla cemaatsel bir hal alabilir. Burc Hamud’da yan yana yaşayan Ermeniler, Maruni Hıristiyanlar, Filistinliler, Şiiler, ve son yıllarda sayıları daha da artan, Suriye’den gelen mülteci Kürtlerin ‘barış içinde bir arada’ yaşadıkları söylenemez. Son derece ağır ekonomik koşulların hâkim olduğu bu küçük semt, Lübnan genelindeki krizi her gün, her saat hissediyor. Günlük ekmeğinin peşinde olan insanların birbiriyle rekabetinin bireysel kalmayıp, Ortadoğu’nun ‘ötekisi’ olan cemaatler arasında rekabete dönüşmesi şaşırtıcı olmaz.

Benzer olaylar daha önce de defalarca yaşanmış, özellikle Ermeniler ile Kürtler arasında çatışmalara dönüşmüştü. 2012’de bir Ermeni’nin bıçakla yaralanması sonucunda, Ermeni cemaatinin ileri gelenleri aşırı uç yöntemlere başvurmuş, Burc Hamud’da yasadışı olarak yaşayan ve ailesi yanında olmayan mültecileri kovma siyasetine yönelmişlerdi. Tabii ki, herhangi bir Ermeni ya da Lübnanlı gücün, yedi-sekiz bin mülteciyi evinden çıkarması mümkün değil, ama yine de, böyle bir uygulamanın söz konusu olması ortalığı karıştırmıştı. Gaz fişeği olayı Kürtler ile Ermeniler arasında yaşanmış olmasa da, bölgede nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Ermenileri çok yakından ilgilendiriyor. Böyle büyük olaylarda, herkes, kendi başına gelen küçük olayları anlatır, bunlar birikir ve Ermeni atasözündeki gibi “Perne peran, gılla keran” (kulaktan kulağa yayılarak büyür ve gerçekten iyice uzaklaşır). Bunlara tarihten gelen travmalar ve önyargılar da eklenince, bireysel olaylar birikir, halklar arasında meseleye dönüşür.

Lübnan’daki mülteci sorununun bir veçhesi de, son Burc Hamud faciası. Aslında bir çatışma, bir anlayışsızlık, söz konusu olan. Bir taraftan, 10-15 genç erkek küçük bir evde, bir arada yaşadıkları ve gün boyu çalıştıkları için, doğal olarak, akşamları zamanlarını evde değil, sokaklarda ya da tanıdıkları insanların dükkânlarının önlerinde geçiriyorlar. Diğer taraftan, yerel halk kendi normal hayatını sürdürmek istiyor; gece alışverişini yapmak, üye olduğu kulüplere gitmek istiyor ama sokakların yabancılarla dolu olduğunu görüp korkuyor. Böyle bir ortamda biri birine laf atsa, yan baksa, kavga çıkmaz mı? Bir de küçük bir soygun olsa? Zaten burada yaşayan herkes hayatından son derece şikâyetçi, her şeyden nefret etme raddesine gelmiş... İşte böyle böyle, günden güne, haftadan haftaya düşmanlıklar ve intikam duyguları büyüyor. Ve bir gün geliyor, ilk kattan atılan gaz fişeği gibi, sokaktan geçen birinin kafasını kırıyor.

Belediye yine uç yöntemlere döndü. Suriyeli mültecilere akşam saat sekizden sonra sokağa çıkma yasağı getirildiğine dair ilanlar asıldı ve uygulamaya geçildi. Lübnan’da bu uygulamaya giden ilk belediye Burc Hamud değil, başka birçok yerde de denendi ama başarılı olmadı. Aklı başında olan hiç kimse, bunu çok isteyenler bile, bunun bir çözüm olduğuna inanmaz. İnsan haklarına aykırı, böyle bir uygulama kaç gün sürdürülebilir ki? Haftaya kalmaz, evlerinde hapsedilmiş gençler daha da fazla hırsla dolacak, birbirlerine daha da fazla düşman kesilmiş olacaklar. Başka yerlerde, bu uygulama, mültecilerin sayısının azalmasıyla sonuçlandı; geri kalanlar hayata doğal olarak devam ettiler. Ama o yerlerden hiçbirinin nüfusu Burc Hamud’unki kadar yoğun değildi. Ayrıca, Burc Hamud’un genel demografik yapısı ve mülteci-yerli dengesi çok farklı. Ve en önemlisi, Burc Hamud’daki Kürtlerin büyük bir kesimi mülteci değil; bu insanlar, daha ziyade, mevsimlik işçi olarak tanımlanabilir.

Romantik olma pahasına, şunu söylemeliyim: Oysa ne kadar da güzel, yan yana yaşayabilirdik... Meselenin bir tek çözümü var: Bir anlaşmaya varılmalı. Mülteciler - mevsimlik işçiler, yerli halkın hayatını ve huzurunu hiçbir şekilde bozmamalı; yerli halk ve belediye ise, önyargılarından kurtularak, bu gençleri barındırmanın bir yolunu bulmalı. Kültürel etkinlikler bilhassa tavsiye edilir...