VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Geri dönme umudu

Kesab Esad güçlerinin eline geçtikten birkaç saat sonra, Ermeniler geri dönmeyi konuşmaya başlamıştı. Bir gün sonra sosyal ağlarda, geri dönenlerin fotoğraflarını görmek mümkündü ve en önemlisi ‘200 Ermeni aile Kesab'a geri dönüyor’ haberi yayıldı. Bir tür rövanş, ve kadere meydan okuma hissiydi bu; kuşkular bütünüyle ortadan kalkmasa bile, biraz sessiz, olgunlukla ama mutluluk dolu... Bu tabloya Ermenilerin meşhur geri dönme hasretini eklersek, duygusallık artacaktır. Büyük geri dönme hayalleriyle doluyken en azından küçük bir dönüş yaşayabilmiş olmak yalnız Kesablılar değil, tüm Ermeniler için önemli bir olay.

Kesablıların şehri terk etmelerinden geri dönmelerine kadar geçen iki ay süre içinde Kesab'ın sonsuza dek kaybedilmiş olma ihtimali konuşuldu. Kesablıların artık evlerine dönmeyecekleri, evlerinin yıkıldığı, toprakların bozulacağı ve hatta Kesab'ın Türkiye tarafından işgal edileceği dile getirildi. Kesablılar bir ay içinde Suriye'nin başka kentlerine, Lübnan’a, Türkiye’ye, Ermenistan'a ve Batı ülkelerine yayılmıştı. Bunların büyük kısmının, yakın yerleşimlere sığınmış olanların birkaç gün içinde Kesab'a geri dönmeleri normal. Ama aynı trajedinin yeniden yaşanmayacağının garantisi yok. Yarın Kesab’a yönelik bir hamle yapılması durumunda evlerine dönenler yine yollara düşmek zorunda kalacak.

Ancak elbette ki asıl mesele geri dönmek ya da mülteci olarak kalmak değil, bir propagandaya alet edilmek. Rejim için Kesab'ı geri almak hiçbir zaman ciddi bir zorluk olmadı. İşgalciler de şaşırtıcı ve anlaması zor bir şekilde çıktılar Kesab'tan. Nereye gittikleri ise bilinmiyor: Türkiye’ye mi? Yoksa, örneğin, yakın Türkmen köylerine mi?

Tam da Kesab'ın kurtulduğu günlerde, Halep’in Ermeni semti Nor Küğ’daki durum daha da vahim bir hâl aldı. Geçen hafta, iki haftadır huzursuzluk içindeki semtin iki sokağı boşaltılmıştı. Bu hafta ise, rejim karşıtı havan topları o iki sokaktan öteyi, yeni bölgeleri de hedef almaya başladı. Şehir merkezine ulaşmaya çalışan muhalif güçler Kesab'ı boşaltırken, Nor Küğ’da birkaç adım daha ilerlediler. Bunun sonucu elbette ki yeni yıkımlar ve yeni can kayıpları oldu. Geçen hafta kısmen güvenli sayılan bölgeler de bu hafta ateş altında kalmaya başladı. Yüzlerce aile yine evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ardından susuzluk geldi; güç bela bulunan sular ise savaşan gruplardan biri ya da diğeri tarafından zehirlenmişti, sırf bu yüzden bile bir sürü insan hayatını kaybetti.

Ama Kesab’da olanlar, rejim tarafından, Nor Küğ’da yaşananların üstünü örtmek ve dikkat dağıtmak için, büyük bir başarı, Ermenilere verilen büyük bir armağan gibi sunuluyor. Herhalde bunu yaparken Nor Küğ'dan kaçan Ermenilerin, tıpkı Kesab’daki gibi geri dönebileceklerini sanmaları amaçlanıyor. Geri dönebilecek olma umudunu güçlü tutmak için. Bu umut, bu geri dönüş propagandası üzerinden neler yapılmaz ki? Ne ideolojiler, ne savaşlar… Bu propagandanın en az iki hedefi var: İlki, Ermenilere “tek umudunuz biziz” demek, ikincisi ise başkalarına “bakın bize sadık ve vefalı olan Ermenilere nasıl yardım ediyoruz” mesajını vermek.

Neyse ki Ortadoğu’da yaşıyoruz. Burada en zor savaş iç propaganda savaşıdır. İç propaganda savaşı her ne pahasına olursa olsun kazanıldıktan sonra diğer bütün savaşlar kolaylıkla kazanılabilir. Suriye rejimi işte bu yüzden, Amerikan uçakları tüm ülkeyi yerle bir etse bile asla kaybetmeyecekti. Neden? Çünkü rejim iç propaganda savaşını kazanıyor. Ve bu propagandayı kazandığı zaman halkı da arkasına alıyor.

Muhalefet ise bunun tam tersi bir programı kusursuz bir başarıyla yürütüyor. Örneğin bugün bir Ermeni’ye “artık Nusra Cephesi’nin, ya da IŞİD’in vatandaşı olacaksınız” diyebilir misiniz? Gelin, kırın, yakın, öldürün, sonra da Ermenileri rejim yanlısı olmakla suçlayın…