BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Gönüllü cehaletin gücü

Başlık için seçtiğim cümle bana ait değil. Bir yere not etmişim. Nereden takıldığımı hatırlamadım önce. Televizyonda mı duydum, bir yerde mi okudum? Öyle çok şey çağrıştırıyor ki bir anda insana, hemen kaleme sarılası geliyor. Sonra bi bakayım dedim internete, kim, nerede, hangi vesileyle söylemiş diye. Meğer bu aralar pek dolanıyormuş paylaşım sitelerinde falan, ve de benim gibi birçok kişi takılmış özellikle o söze.

Amerika’da sanırım, gıda endüstrisinden Kate Cooper adında bir reklam danışmanı, biz tüketicilerin yiyecek herhangi bir şeyi satın alırken nasıl yönlendirildiğini göstererek, hem yediğimiz canlıların sağlığını, hem kendimizinkini nasıl tehlikeye attığımızı vurgulayan bir konuşma yapıyor. Pazarlama sistemleri, reklam hileleri, istenen yöne odaklama teknikleri hakkında bilgiler vererek, satılmak istenen şeyi cazip kılmak için yapılan her türlü hileyi gözler önüne seriyor. İnsanoğlunun devekuşu gibi davranmaya olan eğilimi çok çarpıcı.

Konuşmanın asıl amacı, hayvansal gıda tüketiminde, hayvanlara uygulanan zulme dikkat çekmek. Öncelikli amacı, küçük alanda çok hayvan yetiştirmek olan hayvan çiftliklerinin, pek sağlıklıymış gibi gösterilen, yürek parçalayan koşulları gösteriliyor. O tıkış tıkış durumda, güneş ve toprak yüzü görmeden yaşayan kesimlik hayvanların hastalanmaması mümkün değil. Sonra, piyasaya sürülen tüm antibiyotikler, önce onların üzerinde deneniyor.

Bu durumun, yalan konuşmadan, nasıl insanları kandırabilecek şekilde söyleneceği ise, reklam danışmanlarının işi. “Daha verimli bir sonuç için veterinerlerin yeni teknoloji uygulamaları dahil edilmiştir” gibi bir cümle kullanılıyor mesela. Yalan mı? Değil. Ama yapılan şey, bizim anladığımız şey mi? O da değil. Marifet doğru kelimeleri kullanmakta. Mesela tekstil dünyasında da ünlü bir markanın modeli tıpatıp taklit edildiğinde, “Ama taklit bu” diye itiraz edenlere “Hayır, orijinal imitasyon bu” gibi, ne anlam çıkarılacağı belli olmayan bir açıklama yapılıyor. Alıcı hemen bu anlamsız cevabı kabul ediyor. Her zaman, etiketlerde yazılanlara inanmak isteyen tüketici, olanları görmezden gelmeye hazır. “Ne demek şimdi bu?” diye merak eden yok.

Zaten yazıyı buraya kadar okuyanlar, şu anda akıllarından “Biz bunları biliyoruz” diye geçirmiyor mu? İyi, o zaman neden kimse bir şey yapmıyor? Cevabı, işte o çarpıcı son cümlede. Konuşmacı “Bizim en önemli gizli silahımız sizsiniz” diyor, “Gönüllü cehaletin gücü yabana atılamaz.” Biz gönüllü cahiller, sırf rahatımız bozulmasın diye kim bilir daha neleri görmezden, anlamazdan gelmeyi tercih ediyoruz. “Ben uğraşamam, benim yerime başkası yaparsa kabul ederim” mantığı her yerde var. Ülkeler de böyle yönetiliyor.

Bu reklamcıların yaptıkları, siyasilerin yaptıklarıyla aynı değil mi sizce de? Onlar da daima konuşmalarını, istedikleri yere odaklamazlar mı? Bir yolunu bulup, duymak istediklerimizi söyler, sonra bildiklerini okumazlar mı? Herhalde onların da o reklam danışmanlarına benzer danışmanları vardır. “Şöyle söylersen böyle anlaşılır, en iyisi söze şuradan girip şuraya bağlamak” gibi önerileri değerlendirip, ön çalışmalarla çıkmazlar mı halkın karşısına? Ve gönüllü cahilliğin gücünü kullanmazlar mı? Zira biz başa çıkamayacağımızı düşündüğümüz durumlarda, kendi arzumuzla cahil kalıp, “Neme lazım, bana dokunmasınlar da... Görmeyeyim, duymayayım, bilmeyeyim” haline bürünmez miyiz? İşte bunun adı gönüllü cehalet. Bir de bunun ‘gönülsüz’ olanı var. Yani zırcahillik durumu. Ki arz ettiği tehlike aynı olsa da, yöneticilerce makbul olanı budur. Örnek çok, ama seçmek için ‘gönüllü cahil’im.

Ah, geçen hafta Berat Kandili’ydi ya, Çağlayan’a bir afiş asmışlardı, gördünüz mü? AKP Kâğıthane İlçe Başkanı’nın imzası vardı altında. “Beraat Kandiliniz mübarek olsun” yazıyordu. Nasıl? Bu başka bir konuya mı giriyor acaba? Bilemedim, cahillikten söz ederken geliverdi işte aklıma. Birkaç kişiye söyledim “Yahu ‘beraat’ yazmışlardı” diye, “Ne var ki? Aslı öyle değil mi zaten?” dedi çoğu. Bu da böyle bir cahillik. Vardır değişik türleri bunun. Çok olsun, çeşidi bol olsun ki ‘kitabına uydurma’ işleri kolaylaşsın. Tepemizde bulunanlar “Hep böyle kaaal canım halkım, hep böööyle kaaal” diye şarkı söylesinler içlerinden. Bunca cehalet bolluğunda daha uzun süre söyleyecekler bu şarkıyı nasılsa ama, bari diyorum, dünya adına, yaşam adına, o diğer tür olan ‘gönüllü cehalet’in gücünü zayıflatmak için bir şeyler yapalım.