Rober Koptaş'tan BTK Başkanı'nın iddialarına yanıt

Rober Koptaş, 12 Aralık’ta Hürriyet’ten Fatih Çekirge’ye konuşan Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) başkanı Tayfun Acarer’in, cinayet gününe ilişkin telefon kayıtlarıyla ilgili iddialarını cevaplıyor.

ROBER KOPTAŞ

rober.koptas@agos.com.tr

Hrant Dink cinayetinin aydınlatılmasında, olay yeri yakınlarında yapılan telefon görüşmeleri büyük önem taşıyor. Biliyorsunuz, 19 Ocak 2007 günü, cinayet mahalli civarında kayıt halinde olan güvenlik kameralarının kayıtları, “her ne hikmetse” büyük ölçüde kayıp. Avukatlarımız, elde kalan az sayıda kayıtta bazı dikkat çekici görüntüler tespit ettiler geçtiğimiz aylarda.

Bunlar arasında, tetikçi Ogün Samast’ı yönlendirdiği şüphesi uyandıran bazı kişilerin telefonla konuştuklarını gösteren kayıtlar da var. Agos civarında adeta pusu kuran ve gelen gideni gözleyen bir şahıs, kayıtlara göre saat 11.16’da ve 14.53’te Halaskargazi Caddesi’ndeki Akbank Şubesi önünden telefonla konuşuyor.

Bu görüntülerin ardından avukatlarımız, söz konusu saatlerde, söz konusu yerde kimlerin kimleri aradığı bilgisine ulaşmaya çalıştı. Bu bilgi, cinayet mahallinde nasıl bir tertibat alındığı, burada Samast’tan başka kimlerin olduğu ve bu kişilerin kimlerle konuştukları konusunda önem taşıyor. Mahkeme, avukatlarımızın talebi üzerine, Türkiye’de tüm görüşme kayıtlarını tutan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan (TİB), 19 Ocak 2007 günü, Agos civarında, saat 11.10-11.25  ve 14.45-15.00 arasında görüşme yapan numaraların bir dökümünü istedi.

Kamuoyu, bundan sonrasını iyi kötü biliyor. TİB önce “kayıt bulunamadı”, sonra “özel hayatın gizliliğini ihlal” gibi gerekçelerle, bu kayıtları mahkemeye göndermekten kaçındı. Bu durum aylarca sürdü. Ancak, mahkemenin ısrarı ve mükerrer yazısı üzerine, bundan birkaç hafta önce kayıtlar dava dosyasına girdi.

Kayıtlar avukatlarımızın eline 2 Aralık günü geçti. Avukatlar, 5 Aralık günü görülen 22. duruşmada, bu sürenin belgeleri incelemek için yeterli olmadığını belirterek ek süre istediler. Ayrıca, mahkemeden, TİB’in kayıtları silmemesi için bir tedbir kararı almasını da talep ettiler. Çünkü yasal olarak TİB bu kayıtları 5 yıl tutmakla yükümlü. Yani, 19 Ocak 2012 gününden sonra, bu kayıtlar silinirse, hukuken geri dönüş mümkün olmayacak. Zaten, bu gerçeği fark ettiğimiz andan itibaren, Agos olarak, 5 yılın dolmasına kalan süreyi sayarak kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmıştık.

Kayıtları mahkemeye nihayet gönderen TİB’in bağlı bulunduğu Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun (BTK) başkanı Tayfun Acarer, 12 Aralık günü Hürriyet’ten Fatih Çekirge’ye konuştu. (Haber linki için tıklayın) Acarer, kamuoyunu yanıltabilecek bazı beyanlarda bulundu. Bu açıklamadaki sorunlu noktaların altını çizmek istiyorum.

  • Acarer, Çekirge’ye “Bir kere, biz dinleme yapmayız” demiş. Halbuki, avukatlarımızın kendilerinden istediği “dinleme” kayıtları değil. Yukarıda da belirttiğim gibi, sadece ve sadece, cinayet günü, muayyen iki zamanda, yani saat 11.10-11.25  ve 14.45-15.00 arasında, cinayet mahallinde hangi telefon numaralarının, hangi numaraları aradığını ve bu numaraların kimlere ait olduğunu gösteren bir döküm talep ediliyor. TİB’in ve BTK’nın, başından beri ısrarla, sanki dinleme kayıtları, konuşma içerikleri, isteniyormuş gibi yapmalarında, kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir çaba seziliyor.
     
  •  Acarer, “Bizden istenen, o sırada o baz istasyonunda kim görüşme yapıyorsa hepsinin kaydıdır” diyor. Doğru… Böyle olması da son derece doğal. Çünkü kamera kayıtlarına bakarak telefonla görüşen kişinin kim olduğunu bilmemize imkân yok. Zaten tam da bu bilgiye sahip olmadığımız için o kayıtlara ihtiyacımız var. TİB tarafından dökümü mahkemeye güç bela verilen binlerce görüşme arasından, söz konusu dakikalarda “birbirini” arayan numaraları eşleştirmeye çalışacağız. Yani, diyelim ki, 05xxxxxxxx nolu numara, hem 11.16’da hem de 14.53 saatinde konuşma yapmışsa, o numaranın kamerada görünen kişi olma ihtimali belirecek soruşturma açısından. Eğer böyle bir bilgi ortaya çıkarsa, somutlaşırsa, cinayeti aydınlatmakta büyük önem taşıyacak.
     
  • Acarer, konuşmanın devamında, “Bu sırada siz de orada olabilirsiniz. Kişilik haklarınız ne olacak? Nerede gizlilik ilkesi?” diye soruyor. Onun bu sorusuna Çekirge de katılıyor. O halde biz de kendilerine soruyoruz. Bir cinayet soruşturmasının bu kadar kritik bir aşamasında hangi gizlilik ilkesinden söz ediyorsunuz? İstenen, kamera kayıtlarında telefonda görüştüğü tespit edilen kişinin, telefon numarasına, dolayısıyla kimliğine ve kimlerle konuştuğu bilgisine ulaşmak. Bunun dışında olan bilgiler soruşturmanın konusu değil. Bu durumda, ortada gizliliği ihlal denebilecek bir durum olamaz. İnceleme konusu olan, konuşma içerikleri değil, sadece telefon numaralarıdır. Peki, hal böyleyken, “Gizlilik ihlal ediliyor” diye feveran etmek hangi akla hizmettir?
     
  • Röportajda Fatih Çekirge, “Avukatlar bazı kayıtların verilmediğini söylüyor…” diye soruyor Acarer’e. Soru yanlış! Çünkü avukatlarımızın bu yönde bir beyanı olmadı. Bazı gazetelerde bu tip haberler yayımlandı, ancak 9 Aralık günü çıkan Agos’ta, doğrudan avukatlara dayanarak, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığını yazdık. Çekirge meseleyi avukatlarımıza sorma veya Agos’a bakma zahmetine katlanmadığı için, BTK Başkanı’na bu yanıltıcı soruyu soruyor.
     
  • Acarer devamla, “Zaten kayıtlar bizde değil ki. Operatör şirketten istiyoruz. Ne gelirse de gönderiyoruz” diyor. Doğru değil! Yaz aylarından bu yana operatör şirketlerle yaptığımız görüşmelerde, firma yöneticileri çok açık olarak, kendilerinin yasal olarak tutmakla yükümlü olduğu bütün verilerin, eşzamanlı olarak TİB tarafından da tutulduğu, TİB’in herhangi bir bilgiye ulaşmak için kendilerinden talepte bulunmasına gerek olmadığı bilgisini verdiler. Bu bilgi, üç operatör ve sonrasında TİB tarafından da teyit edildi. Dolayısıyla Acarer’in “Operatörden ne geliyorsa gönderiyoruz” beyanı, gerçekleri yansıtmıyor. Bu bilgiler, doğrudan TİB’in elinde var. Zaten TİB de bu bilgileri tutmak için var. (5397 sayılı yasa ve bu yasanın düzenlediği yönetmelik gereği telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması, 23.07.2006 tarihinden itibaren Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bünyesinde faaliyete geçen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından yapılır.)
     
  • BTK Başkanı, Çekirge’nin “Peki son durum nedir?” sorusuna, şu yanıtı veriyor: “Mahkeme tüm kayıtları isim belirtmeden isteyince biz de mahremiyete aykırı olur düşüncesiyle itiraz ettik. Önce üst mahkeme bizi haklı buldu. Ama sonradan mahkeme kararıyla tekrar istendi. Biz de verdik.” Oysa gerçekte şöyle oldu. TİB önce İstanbul’un göbeğindeki cinayet mahalli için “Kayıt bulunamadı”, “Baz istasyonu yok” gibi doğru olmayan bilgiler veren bir yazı gönderdi.  Talepleri bir türlü karşılamaya yanaşmayan TİB’e, mahkeme bir kez daha taleplerin karşılanması için yazı gönderdi. TİB bu kez de “özel hayatın gizliliği” gerekçesiyle mahkemenin talebine itiraz etti. TİB’in itirazını değerlendiren mahkeme, TİB’i haksız bularak istenen bilgilerin özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyeceğine karar verdi. TİB kayıtları nihayet mahkemeye gönderdi. (Bu arada, TİB’in özel hayat itirazı, Yargıtay’ın, mahkemelerin delil toplama yetkisi kapsamında tanıkların bile telefon kayıtlarının istenebileceğine dair kararına da aykırıydı) 
     
  • Bu arada, geldik 12 Aralık tarihine. Yani 19 Ocak 2012’ye sadece 37 gün kaldı. Mahkeme, kayıtların silinmemesi için tedbir talebini henüz karara bağlamadı. BTK Başkanı, bu kritik kararın öncesinde, kamuoyuna “Biz her şeyi doğru yaptık” mesajı vererek, belki de tedbire ilişkin mahkeme kararını etkilemek istiyor. Ancak, bizler unutmuyoruz ki, TİB, bünyesinde, Hrant Dink cinayetinde rolü olan emniyet ve güvenlik bürokrasisinden üyeleri barındırıyor. Kurumun bugüne kadar bu meselede izlediği tutum, muhtemelen, bu yapının cinayetin ardındaki güçlerin açığa çıkmasına olan direncinin bir sonucu. Bu da, o kayıtların silinmemesi için tedbir kararı alınmasını elzem kılıyor.