BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Elektrik alamıyoruz

Her türlü ‘elektrik’ meselesinin hayatımızda ne kadar önemli bir yeri olduğu hepimizin malumudur. Buna, son zamanlarda yediden yetmişe herkesin diline iyice yerleşmiş olan elektrik alma/verme işi de dahil. Ki pozitifi, negatifi, yani iyisi kötüsü var bunun. Eskiden pek dikkat etmezdik, birinden hoşlanır, hoşlanmaz veya ona hiç ilgi duymazdık; artık o kadar basit değil. Artık karşılaştığımız insanlarla aramızda bir elektrik alışverişi söz konusu. O olmazsa ilişki olmaz. Evlilik programlarının bu kadar popüler olmasının da nedeni o.

Sözlük anlamı, durağan ya da devingen parçacıkların yol açtığı fiziksel bir olgu. İlk kez Eski Yunan’da Thales fark etmiş böyle bir olgunun varlığını. Bir kehribarı kürküne sürtüp çektiğinde tüylerin havalandığını, hatta biraz fazla sürtünce kıvılcımlar çıktığını görmüş. 16. yüzyılda statik elektrikle manyetizma arasında ilişki kurulmuş. 19. yüzyıl başlarında, Alessandro Volta, elektrik pilini icat etmiş. Yüzyıl sonlarında ise kavram laboratuarlardan çıkıp evlere girmiş. Sonra da tüm hayatımıza... Asıl isim babası Thales sayılır, zira ‘elektron’ Yunanca kehribar anlamına gelirmiş ve de 1600’lerde ‘elektrikus’ olarak kullanılırmış. İngiliz yazar Sir Thomas Browne, 1646 yılında, ‘Pseudodoxia Epidenica’ adlı kitabında ilk kez ‘elektrik’ olarak kullandıktan sonra ise, tüm dünya dillerine bu şekilde yerleşmiş.

Bu kadar bilimsel açıklama yeter. Hiç de niyetim yoktu aslında ama bu internet denen (illet mi desem, nimet mi, bilemedim, ki elektrik olmasaydı giremezdi hayatımıza) böyle bir şey işte, bi göz atayım diyorsun, nelerle karşılaşıyorsun. Bu konuya sarmamın esas nedeni, elektriksiz kalınca içine düştüğümüz durumlardı aslında. Günlük hayatımızda, en sıradanından en ekstrasına, konfor dediğimiz her şey ona bağlı. Farkında bile değiliz. Gidince anlıyoruz. Geçen gün bizim oralar tam sekiz saat elektriksiz kaldı. Hani, o sel sağanak yağmurların yağdığı gün. Sabah uyandım, elektrik yok. Eh, olur bazen, İstanbul burası, gelir birazdan. Hava kapalı, inat gibi etraf karanlık, inat gibi şimşekler elektrik elektrik çakıyor, bizde tık yok. Gelmiyor da gelmiyor. Ne yaparsın? Televizyon yok, bilgisayar yok. Oturur kitap okursun.

Allahım, ne çok şeyimiz elektriğe bağlıymış... Asansör, kapı zili, otomatiği, ay alarm? Alarmım var benim, hırsızdan beri. Akşamdan kurulu kaldı; açsam mı, açmasam mı? Bir-iki gün elektriksiz çalıştığını biliyorum ama aç-kapa yapabilir miyim bilmiyorum, telefon edip sorsam? Yok yok, kullanma kılavuzunu okusam. Yağan yağmur ortalığı serinletmiyor bile, haşlanır gibi oluyoruz. Yavaş yavaş musluklar da akmaz oluyor, e her şey elektrikle, motor, hidrofor... Rezervuar kullanmamak için tuvalete girmemeye, büsbütün erimesin diye buzbolabını açmamaya çalışıyorsun. Ya akşama kadar gelmezse? Ya günlerce gelmezse? Sinirin bozuluyor. Ya hiç gelmezse? Önceki yazılarımdan birinde, biraz sözünü ettiğim yabancı bir diziyi hatırlıyorum yine. Bir gün bir nedenden, tüm dünyanın, bir anda pat diye elektriksiz kaldığını varsayan, hafiften bilimkurgusal bir dizi. Teknolojinin en üst seviyesindeyken, aniden ilkelliğe dönen insanlar birbirlerini yemeye başlıyorlar. Ya biz de öyle olursak?

Thomas Edison’u ve Nicola Tesla’yı bile düşündüm o sırada. Tesla’nın adını sonradan öğrendik hep, bize bi Edison öğretildiydi. Oysa adam neler yapmış. Aman ona girmeyeyim şimdi, hepten bilimsel bir yazı olmasın. O, biiir dolu keşfinin yanı sıra, ilk kez elektriğin bir kaynaktan kablosuz olarak iletilebileceğini söylemiş vaktinde. Deneyler de yapmış, hatta elinde kablosuz yanan bir ampul tutan fotoğrafı bile varmış. O yıllarda kendisine destek veren şirket parayı kesmeseymiş, bugün insanlar elektriği, kablosuz ve de ücretsiz olarak kullanabilecekmiş. Aah ah, keşke olsaymış.

İnsan beyni, belki de havada başıboş salınmakta olan elektrileri yükleniyor ve böyle gerekli gereksiz düşünceler üretiyor. Varmış çünkü. Hani bazen bir nedenle aniden elektrikleniverir ya hava... İşte o elektrikler vücudumuzda birikip öfke patlamaları olarak da ortaya çıkarmış. Öyle olmalı, yoksa bir acıya isyan ederken, başka acılara yol açmazdı insanoğlu. Mesela Gazze’de yaşanan acıları protesto ederken birbirlerine girmezlerdi; bir acıyı paylaşırken, öfkeyle sağa sola saldırmazlardı; hiç ilgisi yokken, güzelim Akdeniz heykelini parçalamazlardı.

Dedim ya, önemli şey bu elektrik. Yönetici konumundaki insanlar bu işi iyi bilmeli, yoksa yanlış alışverişler olabilir. Dün bir taksi şoförü, durup dururken bana “Abla, ben bu Erdoğan’dan hiç elektrik alamıyorum” deyiverdi. “Çok yüklenmiş olmalısın, biraz toprağa bas ki boşalsın da yer açılsın” dedim. Aaay, sırf elektrik oldum ha... Bari ben de gidip saksılarımın toprağına basayım.