VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Ne zaman rehineye dönüştük?

Ya 19. yüzyılın başlarında, Amerika’dan Ortadoğu’ya misyonerler gelmeye başladığı zaman, ya da ondan yüz yıl önce Katolik misyonerler geldiğinde. Belki daha eskiden. Ya da son bir kaç aydır. Her ne zaman ise, Irak savaşı, Suriye savaşı ve yeni Irak savaşı, Hıristiyanları rehineye dönüştürdü. Savaşan taraflar dünyaya bir şeyler anlatmak istediklerinde, özellikle Batı’dan bir şey istediklerinde, Hıristiyanları kullanabileceklerini biliyorlar. Amerika’dan silah mı istiyorsun? Bir şehre girersin, kiliseyi yakarsın, bir-iki Hıristiyan öldürürsün, dünyaca ünlü olursun. Hatta savaşan taraflar, birbirleriyle Hıristiyanlar üzerinden konuşabilirler. Mesela, rakibini zor durumda bırakmak ve mahcup etmek için, onun bölgesindeki Hıristiyanlara zarar vererek... Ortadoğu’daki Hıristiyanlar, oyuncağa dönmüş durumdalar.

Bu gözle bakarsak, Kesab olaylarını bile başka şekilde yorumlayabilir, belki mantıklı bir sonuca varabiliriz. Yoksa, olan bitenden kimse bir şey anlamadı. Neden bir eylem oldu orada? Ordu Kesab’ı neden korumadı, sonra neden geri almaya karar verdi? Neden bu sefer muhalif güçler bir şey yapamadı? IŞİD’in güçlendiği günlerde, diğer militan birlikler, El Nusra önderliğinde, hâlâ güçlü olduklarını göstermek istediler ve bunu Hıristiyanlar üzerinden yaparak, eylemlerini dünyaya duyurdular. Kesab büyüklüğündeki herhangi bir başka köye saldırılsa, kimse duymayacaktı. Patronlarına ya da destekçilerine, IŞİD’in güçlenmesine rağmen hâlâ güçlü olduklarını göstermek için, Hıristiyan bir köye saldırı düzenlemeleri, gelecek daha kötü günlerin habercisi oldu. Kesab’ın ardından sıra Musul’a geldi.

Bu defa IŞİD, gücünü tüm dünyaya duyurmak için, Musul’daki Hıristiyanları baskı altında tutmaktan daha kolay bir yol bulamazdı. Türkiye sınırından Bağdat’a kadar uzanan binlerce kilometrekarelik araziye hükmeden, Anbar vilayetinin büyük kısmını ve Suriye-Irak sınırını kontrol altında tutan IŞİD, Musul Hıristiyanlarını mı gözünde büyütecek? Evet, Lübnan’a göç eden bin Musullu Hıristiyan çok önemli bir propaganda aracı. Batı’yı korkutan ve korkutmanın da ötesinde, konuşmaya zorlayan bir hareket bu. Kullanılan dilden de belli... Önce Hıristiyanların evlerini ‘n’ harfiyle işaretle, sonra birkaç kişi öldür, insanları zorla göç ettir, kalanları tecavüzle tehdit et... Bakalım sonraki aşamada ne icat edilecek. Gitgide yükselen baskının, aslında bir talebe karşılık geldiğini tahmin edebiliriz. Talepler duyulana kadar bu böyle gidecek, rehineler tek tek öldürülecek.

Maalula rahibelerinin kaçırılması olayına da bu açıdan bakıldığında, başka bir gerçek ortaya çıkabilir. Bugünkü IŞİD savaşçılarının çoğu, bir yıl öncesine kadar El Nusra Cephesi’nin saflarında mücadele etmekteydi. Suudi Arabistan ile Katar-Türkiye arasındaki anlaşmasızlıklar nedeniyle, Suudiler tarafından ihmal edilmesi üzerine, yeni gruplaşmalarla IŞİD kurulmuştu. Bu süreçte Suudiler kendi müttefiklerine –ve genel olarak Suriye devrimine– zarar verme pahasına bir siyaset yürütmüş, El Nusra Cephesi’nin Kuseyr’de yenilgiye uğratılmasına yardım etmişti. Yeni çıkan haberlere göre, şimdiki IŞİD halifesi Al Bağdadi’nin ve diğer IŞİD komutanlarının eşleri Suriye rejimi tarafından kaçırılmış, rehine alınmış ya da başka bir güç tarafından teslim edilmiş. Tam olarak ne olduğunu şimdilik bilemiyoruz ama sonuç olarak Maalula rahibelerinin özgür bırakılmasıyla, bu rehine kadınlar da özgür bırakılmış, yani ortada bir mübadele var.

Bu, ilk bakışta basit bir mübadele gibi görünse de, aslında, diğer taraftaki rehineler Hıristiyan olmasa ve tüm dünya onların durumunu konuşmasa, o kadınlar hiçbir zaman özgür bırakılmayacaklardı. Başka bir deyişle, rejimin üzerinde Hıristiyan rehinelerin baskısı olmasa, kendi tutuklularını serbest bırakmayacaklardı. Bunu diğer taraf tabii ki çok iyi biliyor. Musul Hristiyanları meselesinin ucunda ne var kim bilir... Ne mübadeleler, ne mesajlar; mesele, buralarda Hıristiyan olarak yaşamak ve her gün birilerinin rehinesi olma tehlikesi.