BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

“Yetmez Ama Evet” meselesi– Maddeleri öğreniyoruz

 

Türkiye’de sürekli laik hatim indiren bir ekip var. Amacı: 2010’da yapılan Anayasa Referandumu’nda “Yetmez Ama Evet” diyenlere saldırmak. Esas doğum tarihi: 2007. Geçen hafta anlatmıştım, o yıl Gül’ü seçtirmemek için Türk hukuk tarihinin en büyük/komik rezaleti olan 367 olayını düzenlediler (link). Sonuç öyle bir hezimet oldu ki, bir günah keçisi bulup onun sırtına yıkmak zorundaydılar. İki tane buldular: 1) 2010’da Anayasa Referandumu reformlarına Yetmez Ama Evet diyenler; 2) 2013’te de, Kürtlerle Barış Süreci’ne katkı yapanlar.  

Bugün sadece Referandum’u inceleyeceğim. Süreç’e hiç değinmeyeceğim çünkü: 1) 90 yıldır dibimizi oyan Kürt Sorunu’nun demokratik çözümüne “Erdoğan başlattı” gerekçesiyle taş koyanları konu etmek dahi benim için büyük tenezzül olur; 2) Ulusalcı kardeşlerimiz Süreç sırasında sahneledikleri müsamereyi sessizce bitirmiş bulunuyorlar.

Günah ve hezimet büyük, konu da uzun. Bu hafta, bu kardeşlerimin durmadan saldırdığı ama okumadığı 2010 Referandum metnini (link) üç başlık altında madde madde vereceğim çünkü İstemezükçüler’in bunlar hakkında hiçbir bilgisi yok

Yargı reformları  (link),(link)

  1. Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuru yapma hakkı getirildi. Bu sayede mesela Twitter (link) ve Youtube (link)   açıldı. Öcalan’ın kitabına el koymak hukuk ihlali ilan edildi (link). Hrant davasında etkili soruşturma yapılmadığı saptandı (link). Uzun tutukluluklar ve yargılamalar yasaklandı (link). Duruşmaya başörtüsüyle alınmayan avukat haklı bulundu (link). 
  2.  HSYK’nın yapısı daha çoğulcu ve temsilî hale getirildi, Yasama üzerindeki Yürütme etkisi önemli ölçüde sınırlandırıldı. Yakından bakalım:

a) Eskiden HSYK’daki Yargı kökenli üyeler Yargıtay ve Danıştay tarafından seçilir ve cumhurbaşkanınca atanırdı. (Sen benim sırtımı kaşı, ben de seninkini: HSYK da Yargıtay ve Danıştay’ı seçerdi!). Bu değişiklikle, 22 üyeden 10’unun Türkiye’deki bütün hakim ve savcılarca seçilmesi sağlandı. Bunlara Yargıtay’ca seçilen 3, Danıştay’ca seçilen 2 üye eklendiğinde, 22 asil üyeli Kurul’un büyük çoğunluğu (15 üye), hakimler tarafından seçilir oldu ve cumhurbaşkanının yetkisi de kalktı.

(Ayrıntıya girmek istemiyorum ama ibret verici: TBMM’den geçen metne göre herkes tek bir adaya oy verebilecekti. Böylece farklı görüşlerin de temsil edilmesi mümkün olacak, çoğunluğu elinde tutanlar tulum çıkartamayacaktı. Aynen 2007’deki gibi, CHP burada da eline-diline hakim olamadı. Yaptığı başvuru üzerine AYM bu hükmü iptal edince, aday sayısı kadar oy verme uygulandı. Adalet Bakanlığı bürokratlarının hazırladığı liste tulum çıkardı).

b) Yargı’nın denetim yetkisi artırıldı. HSYK’nın meslekten çıkarma cezalarına karşı yargı yolu açıldı. 

c) Siyasi parti kapatma zorlaştırıldı, AYM üyelerinin 3/5'i yerine 2/3'ünün oyu gerekli oldu.

ç) Adalet Bakanı’nın rolü sınırlandı. Eskisi gibi HSYK başkanı olmaya devam edecek ama daire toplantılarına katılamayacaktı. Hâkim ve savcılar hakkında disiplin inceleme ve soruşturmalarını re’sen başlatamayacak, bunu ancak ilgili dairenin isteği üzerine yapabilecekti.

d) Hakim ve savcıların disiplin soruşturmaları Adalet Bakanlığı’ndan alındı, HSYK müfettişlerine verildi.

e) Yargı’nın yerindelik denetimi yapamayacağı vurgulandı (zaten yasak olan yerindelik denetimi, Yürütme kararlarının sadece mevcut hukuka uygunluğunu denetlemekle görevli olan hakimin, kararların  isabetli/yararlı olup olmadığına da karışmasıdır ki, Kuvvetler Ayrılığı ilkesine aykırı bir durumdur).

Askerî vesayeti zayıflatma

Askerin başına buyruk durumunu sınırlayan ve askerî vesayetin önemli bir dayanağını ortadan kaldıran hükümler de Referandum’la getirildi.

a) Askerî yargının görev alanı çok daraltıldı. Askerler ağır cezalık suçlar için sivil mahkemelerde yargılanmaya başlandı. Askerî yargının yetki alanı sırf askerî işlerle sınırlandı. Askerler sivil mahkemelerde yargılanacak, ama siviller savaş hali dışında askerî mahkemelerde yargılanamayacaktı. Mesela, Balyoz gibi davalarda orgeneral dahil tüm subaylar sivilde yargılanmaya başladı (link). Askerî mahkemeye gönderilen Şemdinli davası yeniden sivile taşındı (link). Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya göreve döndü (link).

b) Kadrosuzluk hariç, Yüksek Askerî Şura’nın her türlü ilişik kesme kararına karşı yargı yolu açıldı.

c) Askerî yargının kuruluş ve işleyişinin 'askerlik hizmetlerinin gereklerine göre” düzenleneceği ibaresi anayasadan çıkarıldı.

ç) 12 Eylül darbe sorumlularının yargılanmasını engelleyen Geçici Md. 15 kaldırıldı. Bu sayede K. Evren ve T. Şahinkaya müebbede mahkum edildi.

Temel hak ve özgürlükleri güçlendirme  

a) Kamu Denetçiliği (ombudsmanlık) kurumu getirildi, Yürütme’nin her türlü işlemine karşı her yurttaş başvuru hakkı kazandı.

b) Partisinin AYM tarafından kapatılmasına yol açanların milletvekilliği artık düşmeyecekti.   

c) Dezavantajlı insanlara yapılacak pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı ilan edildi.

ç) Kişilerin yurt dışına çıkma özgürlüğü, ancak suç soruşturması/kovuşturması sebebiyle ve Yargı kararına bağlı olarak sınırlanabilecekti.

d) Memurlara toplu sözleşme hakkı verildi.  

e) Siyasi/genel grev, işyeri işgali vs.’ye ilişkin yasaklar kaldırıldı. Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olma, aynı iş yerinde birden fazla toplu sözleşme yapma olanağı getirildi.

Bütün bunları hiç duymuş muydunuz? Ama şimdi buna girmeyelim. Haftaya, işin felsefesini tartışırken konuşuruz.

Yaptıklarını nasıl bozdular

Gelelim, sorulabilecek soruya: Bir süredir Türkiye’yi kavgaya ve kine boğmakta olan Erdoğan nasıl oluyor da bu reformları yapmış oluyor? Bunun temel cevabını yine gelecek haftaya bırakacağım ama burada şu kadarını söyleyeyim:

Bütün bunlar Milat’tan önceydi. Yani, Erdoğan’ın hem iç hem dış politikada reformcu niteliğinin sıfırlanıp gerici niteliğinin her yanı batırmaya başladığı 2011’den önce. Hele de, 17/25 Aralık 2013 rezaletinden önce.

Bunlardan sonra kelle korkusu başladı ve Erdoğan dağıldı. Bir daha da fren-dikiş tutmadı. Anayasayı değiştiremeyince Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirerek validen (hükümetten) habersiz operasyon yapılamayacağı kuralını getirdi (link). Soruşturmanın gizliliği ilkesi bitmişti. Kendisi hakkında yapılacak soruşturmaları daha başlamadan önleyecekti. HSYK bu inanılmaz değişikliğe karşı çıkınca da (link), açıklamaya imza koyan HSYK üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Ardından, “Bu HSYK’yı kim yargılayacak? Öyle bir yetkim olsa anında yargılayacağım” dedi. Bu arada, HSYK bildirisinde imzası olan iki üye Birinci Daire’den alındı,  yerlerine o bildiriye muhalefet şerhi koyan iki üye atandı (link).  Gerisi malum, anlatması da fazla uzun ve gereksiz: Ülke çapında savcı ve yargıçlar şu anda hallaç pamuğu gibi atılmakta.

Tek bir örnek vereyim: Hükümet’in ele geçirdiği HSYK, 17/25 Aralık gibi olaylara bakmakla yükümlü yeni sulh ceza hâkimleri atadı. Bunların arasında kilit şehir İstanbul’a getirilen 6 kişiden 3’ünün nitelikleri şöyle: Bakan oğullarını ve Reza Zarrab’ı tahliye eden hakim, Halkbank genel müdürünü tahliye eden hakim, genel müdürün mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hakim (link). 

Buraya kadar özet

Buraya kadar iki şey yazmış oldum: 1) İstemezükçülerin 2010’a ilişkin olarak neye itiraz ettiklerini artık öğrenmeleri için, 2010 reformunun maddeleri; 2) AKP’nin kendi yaptığını nasıl bozduğunun, kendi çocuklarını nasıl yediğinin hikayesi.

Birinciyi yaptığı zaman övdük, ikinciyi yaptığı için dövüyoruz. Bu kadar, ama bu kadar basit.  

Gelecek hafta İstemezükçülüğün asıl önemli tarafına, felsefesine gireceğiz. O zamana kadar, durmak dinlenmek bilmeden laik hatim indiren kardeşlerime ulusalcı imanlar dilerim.

Not 1: Erdoğan yüzde 52’yle kazandı. Hayalindeki başkanlık rejimine geçmek için çok yetersiz. Mecburen, geçen hafta yazdıklarımı yapmaya girişecek. Yani, kanun değiştirerek hukuku guguk yapmaya ve bu yolla Kanunen Tek Adam olmaya.

Diğer yandan, zaten yarım ağızla yaptığı, herkesin cumhurbaşkanı olma vaadini asla tutmayacak; daha önce de tutmadı zaten. Lütfen bir kenara not ediniz: Otokrasiden diktatörlüğe giden yolu, “Paralel’le mücadele” taşlarıyla döşeyecek; anlamasını bilen için bunu aynı konuşmada söyledi de zaten. Bir gazeteciyi (mesela Baransu) susturmak mı istiyor, “Urun Paralel’e, alın içeri!” diyecek. Alacaklar. Gazetesine de (mesela Taraf) bilmem kaçıncı defa teftiş yollayın diyecek, yollayıp ceza kesecekler.

İşin en feci tarafı şu ki, bunları yapınca korkarım çok da iyi olacak, çünkü muhalefetin bu lagarlığı devam ettikçe kendini tasfiye vazifesi kendisine düşecek.

Not 2: CHP’deki çürük yumurtalar çatladı. Partiyi lagarlıktan kurtarıp nihayet parti yapmak için kaçırılmaz fırsattır, kaçırılmaya. Haydi kardeşim İşçi Partisi’ne, denile. Ardından da, Selahattin Demirtaş neler söylemiş de böyle baş tacı edilmiş, o araştırıla.