KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Sözde acı olur mu?

Seçimler bitti, şimdi seçilmeyen şeyleri yaşama zamanı. Devlet malûm olduğu üzere, mükerrer acılar uzmanı. Bütün hikâye halkların ve bireylerin yeniden bir oyun kurulmasına izin verip vermeyeceğinde. Çünkü oyun kelimesi kendi masum anlamına geri dönmedikçe, yani çocuklar mayınlara basmadan, sevdikleri kaybolmadan, havan topu ile parçalanmadan ve taranılan evlerin zeminine dehşetle uzanmadan günlük hayatı yaşar hale gelmedikçe, hiçbir şey değişmeyecek.

Diyarbakır’ın Lice ilçesi tankı, tüfeği, bombayı, uçağı çok iyi bilir. Bilmek zorunda kalmıştır.  Son olarak PKK’nin ilk komutanlarından Mahsum Korkmaz’ın heykeli nedeniyle düzenlenen operasyonda Mehdi Taşkın hayatını kaybetti. Halkın üzerine yaylım ateşi açıldı. İlçeye giriş çıkışlar kapatıldı, havada helikopterler dönendi durdu.

Olağanüstü hal döneminin karanlığını anımsatan bu son olay, barışa giden yola kurulu tuzakların bildik habercisi. Kısaca hatırlamak gerekirse, Mahsum Korkmaz’ın (Agit) heykeli, PKK’nin silahlı mücadeleye başladığı 15 Ağustos 1984’ün 30. yıldönümünde Lice’nin Yolçatı köyüne dikilmişti. Heykelin dikilmesinin ardından Diyarbakır Valiliği suç duyurusunda bulunmuş, Lice Sulh Ceza Mahkemesi de “terör örgütü propagandası yapıldığını” belirterek heykele el konulmasına karar vermişti.

Üç askerin yere yatırdıkları heykelin kafasına ayaklarını dayayarak verdikleri poz, nefret ve zulmün resmi. Aynı zamanda trajikomik bir çıkışsızlığın ifadesi. Çünkü aynı anda iki taban tabana zıt gerçeği sıralarsan, sonunda hakikatinden olursun.

Nitekim bir yandan hükümet gerek KCK gerekse PKK lideri Öcalan ile temaslar yürütürken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı yazılı açıklama dili ve içeriği ile doksanlı yılları anımsatan bir durum arz ediyordu. Açıklamanın bir bölümüne özellikle dikkat çekmek gerek: “Diyarbakır / Lice Yolçatı Köyü bölgesinde inşa edilen, terörist heykeli bir operasyonla kaldırılmıştır. Birliklerin sözde mezarlığın bulunduğu yere intikali ve söz konusu heykelin kaldırılması esnasında, aralarında Bölücü Terör Örgütü mensuplarının da bulunduğu 200-250 kişilik grup tarafından; 19 Ağustos 2014 tarihinde 06.20 - 09.00 saatleri arasında, Roketatar, Piyade Tüfeği ve El Yapımı Patlayıcı maddeleriyle silahlı saldırıda bulunulmuş, yapılan silahlı saldırıya unsurlarımız tarafından anında karşılık verilmiştir.”

Beni burada dehşete düşüren kelime şu meşhur ‘sözde’ sıfatı. Sözde soykırım olur da sözde mezarlık olmaz mı? Askerler şehit olur ve törenlerle uğurlanırken her haneden gerilla olarak evladını kaybedenlerle alay etmek değil midir bu tavır? Acıların da mı makbulü var? Dahası sözde acı olur mu? Bazı halklar topluca delirip bir yok edilme tarihi mi inşa ederler? Devlet zulümle eşdeğer mi kalmalı?

Aklımdaki bu deli sorular eşliğinde çocukluğuma döndüm ve o soğuk sesli spikerin maske gibi bir ifade ve en veciz vurgulu tonlamalarıyla “Teroristler etkisiz hale getirildi” dediği zamanları anımsadım. Bir diğer gözde ifade de “imha edildi”diydi. Cumartesi Anneleri ömürlerinin yarısı kadar zamanı eşleri, kardeşleri ve evlatlarının kemiklerine ulaşma çabasıyla geçirirken, ovada tanınmayan hayat hakkını dağlarda arayanların ölümlerine sözde demek, bir halkın değerlerini, dilini, tekmil varlığını, tarihini aşağılamak, bugününü elinden almaya yeltenmek sonu barışa vardıran bir yol değil. Çünkü yol dediğin birlikte yürünür. Çünkü barış lütfedilmez. Çünkü bir devletin koca Cumhuriyet tarihi boyunca eşit vatandaşlığı sağlayamamış olması koca bir zaaftır. Çünkü sözde acılardan bahsedilebilen bir coğrafyada gerçek mutluluk da hayal olarak kalır.

Oysa mutlu olmak temel bir insan hakkıdır. Bedelsiz ve istisnasızdır.Hem de herkes için…