NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

Barışı Kurmak

Yaygın inanışa göre insanoğlu yeryüzüne Afrika’dan yayıldı.

Bu kıtanın en güneyinde Ümit Burnu’yla okyanusa uzanan ülke Güney Afrika’dır. Burada büyük çeşitlilik içinde yaşayan insanların -ve tüm bölgenin- sonraki 400 yıllık tarihi Hollandalı Jan van Riebeeck’in 1652’de Ümit Burnu’na ayak basmasıyla değişti. Sonrası, Afrika’nın tümü -Güneydoğu Asya ve Güney Amerika gibi- elim bir insanlık dramı olarak yaşadı. Muazzam doğal zenginlikleri olan bölgede egemenlik için yerli halka yüzyıllar boyunca yapılan baskı ve zulmün yanısıra, özellikle geniş elmas ve altın yataklarının bulunmasıyla, İngilizler ile Hollandalılar arasında savaş da hiç eksik olmadı.

Nüfusun yüzde 90’ı yerlilerden ve öteki siyahilerden oluşan, beyazlar yüzde 8’den ibaret  olan ülkede siyahlar üzerinde yüzyıllar boyunca süren beyaz hakimiyeti ve mezalimine karşı 1912’de kurulan, ağırlıkla 1950’lerde yerlilerin ve öteki siyahların örgütlenmesini sağlayan Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress-ANC) ile ülke çapında direniş başladı. Direnişin lideri ve sembolü, 1990’a kadar 27 yıl hapiste tutulan Nelson Mandela idi.

Güney Afrika’nın bugüne uzanan çileli tarihinde unutulmaz acılar yatar. Bunlardan biri 16 Haziran 1976’daki Soweto Katliamı’dır.

O gün Sowetolu gençler Afrikaans dilinin (yönetimdeki baskıcı beyaz iktidarın dili) eğitimde zorunlu tutulmasına karşı barışçı bir yürüyüş düzenlediler. Silahsız gençlerin üstüne polisin ayrımsız yaylım ateşi açması, ülke çapında etkin bir başkaldırının fitilini ateşledi. Katliam tüm dünyada nefret uyandırdı; politikacılar, düşünce önderleri, yazarlar, gençler ayağa kalktı. 2008’de kaybettiğimiz Miriam Makeba gibi, 2011’de kaybettiğimiz Gil Scott Heron gibi, Hugh Masakela gibi, AE Ballakisten gibi şairler, müzisyenler şiirler şarkılar yazdılar.

 

Soweto Blues

The children got a letter from the Master

It said: no more Xhosa, Sotho, no more Zulu.*

Refusing to comply they sent an answer

That's when the policemen came to the rescue

Children were flying bullets dying

The mothers screaming and crying

The fathers were working in the cities

The evening news brought out all the publicity:

 

 'Just a little atrocity, deep in the city'

 

Soweto blues

Soweto blues

…..

 

(Hugh Masakela)

Soweto Ağıdı

Reisten çocuklara mektup geldi

Mektupta: Artık ne Xhosa, ne Sotho, ne Zulu.*

Emre uymak yerine karşılık verdiler

İşte o zaman polis imdada yetişti

Çocuklar uçuyor mermiler ölüyordu

Anneler çığlık çığlığa anneler ağıtta

Babalar şehirde iş başındaydı

Akşam haberleri tüm bunları pek güzel duyurdu:

 

“Hepi topu küçük bir arbede, şehrin içlerinde”

 

Soweto için ağıt

Soweto için ağıt

(Masakela’nın bu bestesini Miriam Makeba söyler. 27 yıl ayrı kaldıktan sonra,  Mandela’nın çağrısıyla ülkesine dönen Miriam Makeba. Konser için İstanbul’a geldiğinde -tıpkı Soeur Marie Keyrouz gibi- o berbat akustikli Spor Sergi’ye layık görülen Miriam Makeba.)

Still Standing

Still standing still breathing still angry

Still growing still strifing but still angry

Though they shattered his innocence

Though they shook his him fold

Though they put apartheid’s guns to his head

Though they punched their fists in his back

He is still standing.

They’ve won, because he is still angry.

He’s won, because he is still standing.

...

(AE Ballakisten)

Hala Ayakta

Hala ayakta hala nefes alıyor hala öfkeli

Hala büyüyor hala didiniyor hala öfkeli

Oysa parçaladılar masumluğunu

Oysa dürüstlüğünü sarstılar

Oysa apartheid’ın silahını dayadılar başına

Oysa yumruklarıyla dövdüler göğsünü

O hala ayakta.

Onlar kazandı, çünkü o hala öfkeli.

O kazandı, çünkü o hala ayakta.

Bunları niçin yazıyorum?

1990’da Başbakan FW de Klerk hükümeti, muhalefet üstündeki 33 yasağı kaldırdı.

Mandela hapisten çıktı. Hükümetle ANC arasında Barış Görüşmeleri başladı.

Görüşmelerde iktidardaki Ulusal Parti hükümetini Baş Müzakereci sıfatıyla Savunma Bakanı Roelf Meyer temsil ediyordu. ANC’nin görüşme ekibinde ise ulusal koordinatör olarak Hassen Ebrahim bulunuyordu.

8/9 Nisan 2008’de İstanbul’da Barışı Kurmak başlığı altında uluslararası bir konferans düzenlendi. Konferansa ABD’den Kanada’ya, İsveç’ten Almanya’ya, Fransa’ya, İspanya’ya, Hindistan’dan Güney Afrika’ya pek çok tanınmış kişi konuşmacı ve panelist olarak katıldı. Konuşmacılar arasında Güney Afrika’da barışın kurulmasında önemli pay sahibi bu iki insan, Roelf Meyer ile Hassen Ebrahim de vardı.

Konferansın Hoşgeldiniz konuşmasını düzenleyici Barış Girişimi adına Oya Baydar yaptı. Açış Konuşmaları’ını ise Leyla Zana ile onu sahnede “Kızım” diye karşılayan İshak Alaton.

İlk oturum “Çatışmadan Barışa” başlığını taşıyordu. Burada Hassen Ebrahim ile

Roelf Meyer konuştular. Müzakere masasında karşılıklı çalışmış bu iki insan, çatışma ortamının barışa nasıl evrildiğini, kendi deneyimlerinin yürek kabartıcı serüvenini anlattılar. Onlardan, lider tutukluyken özgür ve verimli bir müzakere yürütülemeyeceğini (Mandela örneğiyle) öğrendik.  Onlardan, müzakere masasında yer alan taraflar birbirini eşit görmezse, müzakerelerden sonuç alınamayacağını öğrendik.

Roelf Meyer de Hassen Ebrahim de çok içten, çok sahici insanlardı. O iki gün içinde ikisiyle de yakın dost olduk.

Roelf , İstanbul’dan ayrılacağı gün öğle yemeğinde benimle başbaşa görüşmek istedi.

Bana, çatışma ortamı sürerken uzlaşmanın zor olduğunu, her gün ortaya çıkan durumların, olayların, müzakerelere sekte vuracağını, her zaman her yerde barışı engellemek isteyen gizli açık güçlerin gizli açık oyunlar sahneleyeceklerini anlatarak, “Güney Afrika Türkiye’den çok uzakta; ama aynı zaman dilimi içindeyiz. İki tarafın da (hükümet ile Kürt hareketi)  güvendikleri ekipleri yetkilendirerek görüşmeler, müzakereler için Güney Afrika’ya gelmeleri halinde sürecin çok daha sağlıklı ve hızlı gelişebileceğini,” altını birkaç kez çizerek söyledi. “Biz, büyük mutlulukla, o ekipleri ülkemizde karşılar, ağırlar, gerek duyarlarsa masalarına biz de oturarak onlara yardımcı olmaya, kolaylaştırıcı olmaya çalışırız,” dedi.

“Roelf, müzakere masasında hükümeti temsil etmeyi, hem de Savunma Bakanı iken temsil etmeyi, bu çetin görevi nasıl üstlendin ve sürecin başarıya ulaşmasını, barışın kurulmasına baş müzakereci olarak bu önemli katkıyı nasıl sağladın?” diye sordum.

“Nazar,” dedi, “de Klerk, başbakan, bu göreve gelmek isteyen onca daha kıdemli bakan varken beni seçti. Neden, bilmiyorum. Bu çok zor, zor olduğu kadar da prestijli bir görevdi. Başarıyı ise, arkamda daima kaya gibi sağlam duran, barışa mutlaka ulaşılması gerektiğine inanan de Klerk’e borçluyuz.”

·      Halkın yaygın kullandığı ana dilleri