BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Sürekli kandırılıyoruz

Aslında dünyayı para yönetiyor. Parayı ve onun gücüyle dünyayı yönettiklerini sananlar, onun kölesi oluyorlar, uyuşturucu bağımlıları gibi. Sahip oldukça daha fazlasına ihtiyaç duyuyorlar. Zira konforun ve refahın sonu yok. Hiçbir zaman “Yetti artık” diyemiyorlar. Bu yüzden de, para için yapmayacakları şey yok. Nasıl kazanacaklar peki? Tabii ki ‘can’ları kullanarak, hatta harcayarak. Çünkü onlar için ‘can’ın bir değeri yok. Bitki, hayvan, insan fark etmez. Kendi gücüne güç katmak uğruna her biri kolayca harcanabilir. Ağaç ölsün, hayvan ölsün, insan ölsün, zararı yok, onlar değersiz. Yeter ki kendi rahatı kaçmasın. Hak soranlar olmaz mı? Olur ama dert değil, onlar parayla susturulur. Mağdurlar da kolayca kandırılır. Canının derdine düşmüş insanı kullanmaktan kolay ne var?

Sürekli kandırılıyoruz. Kandırılarak yönetiliyoruz. Yediğimiz içtiğimiz sahte, kullandığımız, giydiğimiz sahte, sağlığımız için alınan önlemler, geleceğimiz için edilen vaatler sahte, hepsi kandırık. Sık sık meydana gelen, yürek dağlayan maden kazalarını, sonu gelmeyen inşaat furyasındaki iş kazalarını, her sağanakta su basan göstermelik alt geçitleri, bir çarpmayla yıkılan üst geçitleri saymayalım. Onlar zaten ortada olan şeyler, herkes görüyor, biliyor... da, önlenemiyor nedense. Tıpkı orada burada içilmesi yasaklanan, paketinin üstüne ‘Sağlığa zararlıdır’ yazan, filmlerde sansürlenen sigaranın, üretilip satılmasına engel olunamadığı gibi. Niye olunsun? Çok para getiriyor. Kesilen cezalara, ya da kesilmeyen cezalara karşılık alınan rüşvetler de çok para getiriyor.

Sağlığa zararlı olduğu söylenen bütün yiyecekler, günden güne daha renkli ve cezbedici paketlerde satılıyor. Hepsinin üzerine içerdiği zararlı maddeler yazılıyor ama bit kadar. Bir markette alışveriş eden yaşlı bir insanı düşünün, gözlüğünü takacak ya da büyüteçle inceleyecek ki, hem onları, hem de üretim ve son kullanma tarihini okusun. O da kandırık. Sebep? Çok para. Yine uyuşturucu ya da silah muhabbetine hiç girmeyeceğim. Zaten onlar da malum. Daha basit bir kandırığa takıldım bu günlerde. Hep gözümüzün önünde olduğu halde fark edemediğimiz.

Hani pet şişelerin kapaklarını topluyorlar, topluyoruz ya, hani bilmem ne kadar toplanınca engellilere bir tekerlekli iskemle alınıyor... Pek güzel bir şey, değil mi? Çünkü üreticiler doğaya büyük zarar veren maddeleri toplayıp dönüştürmekle yükümlüler. Ama bu o kadar kolay değil, epey de masraflı. Ne yapıyorlar? Politikacılarla kafa kafaya verip bir çare buluyorlar. Kapağını getiren şişesini de getirmiş sayılıyor. Kimse de “Peki, bu kapakların şişeleri nerede?” diye sormayı akıl etmiyor.

Üstelik, engellilere yardım bahanesiyle, iyi niyetli halka, tekerlekli iskemlede payları olacak diye duygu sömürüsü yapıyorlar. Böylece büyük bir masraftan kurtulan üretici, bu kapakları ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gösterip bir o kadar şişe toplamış sayılarak, bir de teşekkür alıyor. Tüm zararlı pet şişeler de, gölleri, nehirleri, denizleri, kırları, bahçeleri, parkları ve de her türlü açık alanı kirletmeye devam ediyorlar.

Bari engelliler için alınan o tekerlekli iskemleler doğru dürüst şeyler olsa, yine içim yanmayacak, bir kötülük varsa bir de iyilik var diyeceğim. En adi, en ucuz, en uyduruk, sağlığa zararlı birkaç tekerlekli iskemle, dostlar alışverişte görsün misali basın huzurunda dağıtılıyor, kimi iş adamları da ‘aferin’ alıyor. Yani iyilik yaptım sananlar da kandırılıyor, iyilik yapılanlar da.

Bu yazıyı yazmaya, bir dostumun gönderdiği, Hukukun Egemenliği Derneği’nin başkanı; Av. A. Erdem Akyüz imzalı, ‘Mavi Kapak’ başlıklı bir yazıyı okuduktan sonra karar verdim. Fena takıldım çünkü, ayrıca görev de bildim. Söz konusu yazının nerede çıktığını bilmiyorum, büyük bir ihtimalle internettedir. Herkesin gözüne ilişmeyebilir; bari dedim, gazetede de çıksın. Birçokları gibi ben de topluyordum o kapakları. Görüyor musunuz, kendileri para kazanacaklar diye nasıl kandırıyorlar halkı? Bakın, şöyle uydurmuşlar kitabına: 2011’de eski yönetmeliği yürürlükten kaldırarak, 28035 sayılı Resmi Gazete’de ‘Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ adıyla yeni bir yönetmelik yayımlamışlar. Bu yönetmeliğin dördüncü maddesinde, nelerin ‘ambalaj’, nelerin ‘ambalaj atığı’ olduğu, ek bir maddeyle, listelenerek gösterilmiş. Bunlar arasında şöyle bir sıralama bulunuyor: “Su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları.” Yani o kapakların ucunda bulundukları ‘şişe’lerin lafı bile yok. Eskiden varmış da çıkarılmış üstelik. Nasıl? İyi kandırık, değil mi?

Avukat bey’n affına sığınarak, yazısını bitirdiği cümleyi aynen alıyorum; “Bu yazımız da hâlâ ayılmayanlara kapak olsun.” Evet, işte böyle şeylerle sürekli kandırılıyoruz ve ne yazık, kandırılarak yönetiliyoruz.