Lale Devri’ne ters köşe bakış

‘Osmanlı Laleleri, Osmanlı Kahvehaneleri’ kitabı, Lale Devri’ne dair kültürel öğeleri, ‘o dönem gerçekte ne oldu?’ sorusu etrafında irdelerken bir yandan da tarih kanonuna geçmiş araştırmaların, yeni okumalarla tekrar incelenmesinin aslında ne kadar da önemli olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor.

GÖZDE KAZAZ

 Lale Devri’ni nasıl bilirsiniz? Pasarofça Antlaşması’yla başlayan, Patrona Halil İsyanı’yla biten; laleleri, matbaası, Sadabad’ta sefahat günleriyle, ilhamını Batı’dan alan, isyanla son bulan trajik ve vakitsiz moderleşme öyküsü. Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘On Sekizinci Yüzyılda Hayat Tarzı ve Boş Vakit Eğlenceleri’ alt başlıklı ‘Osmanlı Laleleri, Osmanlı Kahvehaneleri’ kitabı, hem de Osmanlı’nın bu özgün dönemiyle ilgili ezberlenegelmiş söylemleri farklı bakış açılarıyla sınıyor, hem de Lale Devri’nin kültürel unsurları üzerine eleştirel incelemeleri bir araya getiriyor. 

Boston College Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olan Dana Sajdi’nin derlediği kitap, 2005’te  Princeton’da düzenlenen ’18. Yüzyıl Osmanlı’sında Kültürü Yeniden Düşünmek’ başlıklı konferanstaki tebliğlerden, yenilikçi bakış açısında sahip altı tebliğin bir araya getirildiği bir seçkiden oluşuyor.

Gerileme tezinin modası geçti

Osmanlı tarihinin görece az araştırılmış bölümlerinden gibi olan kültürel yaşam üze-
rine özgün makalelerden oluşan kitap, Wajdi’nin belirttiği üzere, aslında Lale Devri’ne yapıştırılmış olan ‘gerileme döneminin başlangıcı’ etiketini de, 1990’lardan itibaren ortaya çıkarılan yeni veriler ışığında düşünmeye davet ediyor. Gerileme tezinin, Osmanlı’nın ekonomik, siyasal ve toplumsal dinamiklerini aynı potada erittiğini, bunun da genellemeci bir bakış açısı sunduğunu savunan gerileme tezi karşıtı araştırmalar, tarih alanında öncü çalışmalar sayesinde gittikçe daha görünür olmaya başladı. Söz konusu derleme de, Osmanlı’da 1703-1730 arasını kapsayan ve ilk olarak Ahmed Refik’in (Altınay) kullandığı ismiyle ‘Lale Devri’ adı verilen döneme odaklanarak, ‘zoraki batılılaşma’ söyleminden sıyrılıp dönemin yeniliklerini yaratan kültürel ve toplumsal dinamikleri tartışıyor.

İsminden de malum olduğu üzere, bu dönemin en ikonik iki öğesi, lale ve kahvehane kitabın merkezine oturmuş durumda. Zira, kahvehane sahibi olan Patrona Halil’in başını çektiği isyanın da hatırlattığı gibi kahvehane, Osmanlı’nın erken modernleşme döneminde toplumsal dinamiklerin önemli bir aktörüydü. Ali Çaksu’nun 18. Yüzyıl sonu Osmanlı yeniçeri kahvehanelerini incelediği makale, hem bu mekanın kamusal alan olarak siyasetin içinde nasıl bir yer oynadığını aktarıyor, hem de yeniçerilerin kahvehanelerle kopmaz bağlarını masaya yatırıyor. 18. Yüzyılda devşirme sistemi sona erdiğinde statüsünü kaybetmeye başlayan, ekonomik darboğaz nedeniyle başka gelir kapılarına yönelen yeniçeriler için kahvehane işletmek hem zahmetsiz hem de etkili bir yol oldu. Şehir hayatıyla daha da içli dışlı olmayan başlayan yeniçer, böylece şehir ticaretine katılıp kontrol etme imkanı buldu. Çaksu’nun belirttiği gibi; “Yeniçeri kahvehanesi aslında kahve ve tütün içilecek bir yer olsa da, aynı zamanda bir edebiyat salonu, isyancı karargâhı, karakol, tekke, iş bürosu ve mafya kulübü’ idi. Belki de bu yüzden, Lale Devri’nin bitişin olarak aktarılan isyandan kahvehane saihib, olan yeniçerilerin çoğunun  öldürülmesi tesadüf değildi.

Mütefferika’nın matbaası başarısız mıydı?

3. Ahmed’in padişahlığı döneminde yaşanan en önemli olaylardan biri de İbrahim Mütefferika’nın matbaası. ‘Başarısız bir ilk de-neme’ olarak anlatıgelen bu matbaayla ilgili il-ginç gerçeklere ise Orlin Sabev’in (Orhan Salih) makalesinde yer verdiği belgeler sayesinde ulaşıyoruz. Yazar, Mütefferika’nın ölümünden sonra hazırlanan tereke defterlerini gün ışığına çıkarmış ve böylece matbaa kitaplarının basım ve satış adetlerini gösteren istatiksel bilgiyi toparlamış. Bu araştırmadan öğrendiğimiz kadarıyla Müteferrika, matbaasında bastığı kitapların yüzde 70’ini satmış. Hiçbir şekilde başarısızlık olarak değerlendiremeyecek bu orana rağmen matbaanın talihsiz bir ‘erken moderleşme’ olarak yaftalanmasının nedeni yazara göre, batı merkezli tarih araştırmacılarının Osmanlı’nın erken modern dönemini yanlış okumasından ileri geliyor.

Osmanlı şenlik kültüründe önemli bir yere sahip olan şehzadelerin sünnet kutlamalarını resmeden Babak Rahimi ise, bu şenliklerde devlet otoritesinin nasıl tekrar tekrar temsil  edildiğini aktarıyor. Otoritenin ve gücün imgesi olarak sokak sokak dolaştırılan, bir Fallus imgesi olan Nahıl’ın ise 16. yüzyıldan 19. yüzyıla geçirdiği değişimin ayrıntıları ise derlemenin sayfalarında okurunu bekliyor.

‘Osmanlı Laleleri, Osmanlı Kahvehaneleri’ kitabı, Lale Devri’ne dair kültürel öğeleri, ‘o dönem gerçekte ne oldu?’ sorusu etrafında irdelerken bir yandan da tarih kanonuna geçmiş araştırmaların, yeni okumalarla tekrar incelenmesinin aslında ne kadar da önemli olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor.