Çocuk haklarının neresindeyiz?

Çocuğun “İyi Olma Hali”ni Anlamak’ alt başlığıyla yayımlanan ‘Eşitsiz Bir Toplumda Çocukluk’ kitabı, İstanbul’da çalışmak zorunda bırakılmış çocukların yaşamlarını ayrıntılarıyla inceleyen, çocukların katılımı sayesinde gerçekçi bilgiler içeren ve böylece durumun vahametini tüm açıklığıyla yüzümüze çarpan bir çalışma.

EZGİ BERK

Bundan bir hafta önce ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü diyebiliriz, henüz resmi olarak kabul edilmese de. Çünkü 20 Kasım 1989’da Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi. Türkiye bu sözleşmeyi, 1995 yılında imzaladı. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin maddelerine göre çocukların çocukluklarını yaşama hakkı olduğu gibi, ırk, dil, din ayrımına maruz kalmadan yaşama, aileleriyle birlikte olma, düşüncelerini istediği gibi dile getirme, eğitim alma, savaştan korunma ve barış ortamında yaşamaya hakkı var.

Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi, çocuklardan yana. Tüm sözleşmelerde olduğu gibi Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de kâğıt üzerinde her şey yolunda. Hatta hem dünyada hem de Türkiye’de sayıları az da olsa bu hakların büyük bir çoğunluğuna pratikte de sahip çocuklar var. Aileleriyle yaşayan, renkli kitaplar, bol oyunlar arasında büyüyen mutlu çocukların olduğunu bilmek içimizi bir nebze rahatlatsa da büyük resim hayli iç karartıcı.

Tablonun öteki yüzü

Devlet tarafından öldürülen çocuklar, çocuk işçiler ve çocuk gelinler sık sık karşılaştığımız, çocukların çocukluklarını yaşayamadığı tablonun en çirkin yüzü; en büyük ayıbı biz yetişkinlerin. 20 Kasım 2004’te 17 yerinden kurşunlanarak öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın, 2009’da havan mermisinin havaya uçurduğu 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un artık yalnızca fotoğraflarda kalan gözlerine bakabiliyor muyuz? 1980’de henüz 16 yaşındayken asılan Erdal Eren’i unutabildik mi? Daha nice 8 yaşında, 12’sine basmadan evlendirilen kız çocuklarının yaşamlarını tahayyül edebiliyor muyuz? Peki, çöpten kâğıt toplayarak yaşamaya çalışan 13 yaşındaki çocuğun iş makinesi altında kalması bize ne hissettiriyor?

Bugün her yerde bangır bangır bağırarak, kafamıza kakılan ‘Yeni Türkiye’de polis, asker tarafından öldürülen, eşitsiz koşullarda yaşamaya çalışan, okul çağında çalışmaya zorlanan ya da yasaların korumaması sebebiyle çalışmak zorunda kalan, iş yerlerinde ölen, sokakta her an ölümle burun buruna yaşayan çocukların sayısı hiç de az değil.

E, nereye gitti Çocuk Hakları Sözleşmesi? Devlet, 1995’te imzaladığı bu sözleşmeyi uygulamıyor. Dahası, mağdurdan değil, failden yana karar veriyor; defalarca hayretler içinde seyrettik bu kararları. Çocukların haklarını korumak da sivil toplum kuruluşlarına düştü, devleti zorlayacak, kabul ettiği sözleşmenin gerektirdiği önlemleri almaya itecek sivil toplum kuruluşları var neyseki.

Çocuk gelinler üzerine çalışmalar yapan, farkındalık yaratma ve çözüm önerileri sunma konusunda epey çalışma yürütmüş olan Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, bu sivil toplum kuruluşlarına örnek. Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmalar Birimi (ÇoÇa) ise çocuk hakları ve çocuk işçiler üzerine yoğun emek harcanarak hazırlanmış iki kitabın yaratıcısı.

ÇoÇa’nın ‘Çocuklar İçin İnsan Hakları Eğitimi Kılavuzu’ adlı kitabı, ilk bölümde çocuk hakları üzerine kavramsal bir çerçeve sunuyor. Ardından, çocuklara kendi haklarını öğretmek için uygulanabilecek atölye çalışmalarını içeriyor. İlköğretim öğrencileriyle ya da daha küçük çocuklarla okul ortamında yapılabilecek oyunlarla desteklenen çalışmalar, çocukların insan haklarına dair bilgilenmelerinde son derece faydalı.

ÇoÇa’nın bir diğer kitabı ise ‘Eşitsiz Bir Toplumda Çocukluk’ başlığını taşıyor. ‘Çocuğun “İyi Olma Hali”ni Anlamak’ alt başlığıyla İstanbul’da çalışmak zorunda bırakılmış çocukların yaşamlarını ayrıntılarıyla inceleyen, çocukların katılımı sayesinde gerçekçi bilgiler içeren ve böylece durumun vahametini tüm açıklığıyla yüzümüze çarpan bir çalışma. Daha fazla sayıda çocuğun haklarına sahip olarak yaşamaları için farkındalık yaratan, üzerine tartışılabilecek kitaplara ve etkinliklere çok ihtiyacımız var.

‘Bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum’

Ne demişti Rakel Dink, mektubunda bizlere: “Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.”

Bugün, çocuk haklarını güle oynaya, neşeli desenlerle kutlayan bol sırıtışlı bir yazı yazabilmek isterdim. Rengârenk resimlerle süslü bir sayfada sunmak isterdim gelinen noktayı sizlere. Ne yazık ki rakamlar da yaşananlar da hiç iç açıcı değil. O gün gelene kadar bıkmadan, usanmadan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanabilmesine vurgu yaptığımız, bir kutlamadan çok ağıt içeren anmalarımız için bizi kim suçlayabilir?