Bu dava ‘paralel’e sığmaz - 2

Dün olduğu gibi bugün de yapılması gereken tek şey, Hrant Dink cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılması, sorumluların topyekûn yargı önüne çıkarılması ve cezasız kalmaması. Böyle yapılmadığı sürece, gerçeğin sadece bir yüzünün birtakım mizansenlerle paketlenip sunulmasına karnımız tok.

Hrant Dink cinayetinin tamamen Gülen Cemaati üzerine yıkılmak istendiğini, hükümete yakın bazı gazetelerde yayımlanan manipülatif haberleri okuduğumuzda görmüştük. Bu haberler üzerine, Temmuz ayında, “Bu dava ‘paralel’e sığmaz” manşetiyle, “Dink davasını bir savaş stratejisinin aracı olarak kullananlar, bazı failleri gölgede bırakmaya hizmet ediyor; işin özünde suç ortaklığını sürdürüyor” demiştik.

Cinayetin tetikçisi Ogün Samast’ın verdiği son ifade ve bu ifadenin yine aynı basın organları tarafından sahipleniliş şekli, aynı oyunun, aynı stratejinin, giderek derinleştirilerek sürdürüldüğünü gösteriyor. Samast, manşetlere taşınan bu son ifadesinde, kamuoyunda cemaatçi olarak bilinen polis şeflerinin adını veriyordu. Gerçeğin sadece bir yüzünü göstermek üzere kurulu bu oyun, başka hiçbir şeyi değil, ancak ve ancak oyunu kuranların ellerinin kirli olduğunu kanıtlıyor.

Bugün, AK Parti iktidarı ile Gülen cemaati arasındaki 10 yıllık ortaklığın bozulmasının ardından, yeni bir çatışma ve kutuplaşma dönemini yaşıyoruz. Tarafların birbirlerini zayıflatmak için her yolu mubah saydığı bir savaş bu. Anlaşılan o ki, bu kin ve ihtiras dolu ortamda, Hrant Dink cinayeti, iktidar tarafından, Cemaat’e karşı kullanılabilecek bir silah olarak görülüyor. Memleketin en büyük adalet sınavlarından birinin araçsallaştırıldığı çirkin bir plan bu.

Evet, Gülen Cemaati’yle ilişkili olduğu söylenen ve tetikçinin ifadesinde adı geçen emniyet müdürlerinin Hrant Dink’in öldürülmesinde sorumluluğu var. Ama sadece onlar mı? Başta MİT ve Genelkurmay olmak üzere, devlet kurumlarının, Polis’in, Asker’in, Yargı’nın, Bürokrasi’nin ve bütün bunların bağlı olduğu siyasi iktidarın da, Dink’in hedef haline getirilmesinde, öldürülmesinde, öldürüldükten sonra ise faillerin üzerinin örtülmesinde rolü var. Bu apaçık gerçeği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi Dink cinayetinden mahkûm eden kararı ve son olarak da, o kararı referans alan Anayasa Mahkemesi, inkâr edilemeyecek bir şekilde ilan etti.

İşte bu yüzden, dün olduğu gibi bugün de yapılması gereken tek şey, Hrant Dink cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılması, sorumluların topyekûn yargı önüne çıkarılması ve cezasız kalmaması. Böyle yapılmadığı sürece, gerçeğin sadece bir yüzünün birtakım mizansenlerle paketlenip sunulmasına karnımız tok.

Bu çirkin oyun, adaleti sağlamayacağı gibi, mutabakatla işlenen bu cinayetteki iktidar sorumluluğunun giderek büyümesi anlamına geliyor. Ve bizler biliyoruz ki, Türkiye, ancak bu sorumluluğun da cezalandırıldığı gün gerçekten ‘Yeni Türkiye’ olacaktır.