Başkasının yasını sahiplenince ‘Biz’ oluruz

‘Biz’, tutulamayan yasın ve uğurlanamayanların bıraktıkları yükün ağırlığını paylaşmayı dert edinen bir eser. Bedirhan Dehmen, Canberk Yıldız ve Ejder Keskin dansları ile; Cem Yıldız da canlı sahnelediği müziği ile izleyiciyi sarıp sarmalıyor. Tam da bu sebeple insanın izlerken farkında olmadan yüreği hafifliyor. 18 Aralık Perşembe günü ve bundan böyle her ay Moda Sahnesi’nde sahnelenecek oyundan eserde koreograf ve dansçı olarak emeği bulunan Bedirhan Dehmen, dansçı Canberk Yıldız ve Ejder Keskin ile ‘Biz’i konuştuk.

‘Biz’ neyi anlatıyor?

Bedirhan Dehmen: Judith Butler diye sosyal bilimci, felsefeci, sevdiğimiz bir insan var. Onun ‘Kırılgan Hayat’ kitabında benim çok beğendiğim bir pasaj vardı. Kavram olarak ‘Biz’ o pasajdan çıktı. Butler, birisini kaybetmenin ne demek olduğunu bilenlerden; kaybetme acısı yaşamış veya ne demek olduğuna dair  fikri olanlardan oluşan bir ‘biz’ tanımı yapıyor. Kendi acının yasını tutmak birleştirici oluyor mutlaka, ama Butler çok daha özel bir şey söylüyor; başkasının acısının yasını tutmak üzerinden bir etik önermeden, bir buluşma noktasından bahsediyor. “Haydi yüzleşelim. Birbirimiz tarafından çözülürüz, birbirimizi çözeriz; çözülmüyorsak da kaçırdığımız, atladığımız bir şeyler var” diyor. ‘Biz’in temel çıkış noktası budur.

Türkiye’de çokça kayıp yaşandı. ‘Biz’ bu kayıplara da değiniyor mu?

B.D. İçinde yaşadığımız dünyadan, topraklardan, ülkeden, şehirden hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkileniyoruz.

Canberk Yıldız: Halka kendi ailemizden başlayıp giderek büyüyor.

B.D. İnsanların kişisel diyebileceğimiz kayıpları da bunun bir parçası, etkisi itibarıyla toplumsal diyebileceğimiz kayıplar, gidişler, yitişler de bunun bir parçası. Tabii ki Sivas, Gezi... Tabii ki 1915 diyebilirim. Tabii ki Maraş, Çorum diyebilirim. Ama üçüncü sayfa haberleri de diyebilirim. İstanbul otobanlarında her gün ölen bir iki hayvan görülebilir. Hem kişisel hem toplumsal tarihimizde etkisi olan kayıplar, ölümler ve onların acısı üzerinden yaşanan bir buluşma. Ağlamak, sızlamak için buluşmuyoruz. Belki ‘Biz’de bizden taşan bir şey var onları da dışa vurmanın bir yolu oluyor bu. Son kertede bir buluşma alanı bizim için ‘biz’.

‘İzleyici kendi cebindekilerle dahil olabilir’

Birleştirici bir unsur da vardı bu koreografide. Bizi biz yapan bu birleştirici unsur ne? Kayıp mı?

B.D. ‘Biz’,  sahnede gördüğünüz üç dansçı ve bir müzisyenin buluşması aynı zamanda. Bizim buluşmalarımız Türkiye’de yaşananları tasvir eden bir eser ortaya çıkarmak için değil sadece. Aylar boyunca doğaçlama ve prova yapan, yaratım sürecini beraber geçiren dört insana dair biraz daha mahrem bir ‘Biz’ de var mutlaka. Bizim için ikisi de çok değerli. İzleyiciyi diyaloğa davet eden bir eser yaratma derdindeydim ben en başından beri. O yüzden de izleyicinin kendi kişisel tarihiyle, kendi cebindekilerle gelip dahil olabileceği esneklikte bir yapı kurmaktı en başından beri isteğimiz.

Solda sağa: Ejder Keskin, Bedirhan Dehmen ve Canberk Yıldız

İzleyicilerin sahnede oturmaları da bunun bir parçası mı?

B.D. Evet, fiziksel yakınlaşma duygusal yakınlaşmayı da kolaylaştırıyor. Biz samimi bir paylaşım derdindeyiz. 

Siz eserde hem koreograf hem de dansçı olarak nasıl bir rol üstlendiniz?

B.D. Konsept ve koreografiyi ben yaptım ama herkesin yaratıcı sorumluluk aldığı bir eser bu. Sahnedeki herkes hem yaratıcı hem icracıydı. 

‘Biz’ niye hep erkeklerden oluşuyor? Rastlantı mı yoksa özel bir seçim mi?

B.D. Bu biraz benimle alakalı herhalde. ‘Biz’de benim hayatta evre olarak baba-oğul, abi-kardeş evresine dair hikâyem var. Yani belirtmek isterim ki ‘sadece erkeklerden müteşekkil olsun’ şeklinde cinsiyetçi bir seçim söz konusu değil. Daha önce erkekliği sosyolojik bir vaka olarak masaya yatıran bir eser gerçekleştirdik. Ancak ‘Biz’ erkekliğe dair bir sorunsalı ajandasına alan bir eser değil. 

Ejder Keskin: Denk geldi biraz da. Bizim sahnede bir cinsiyetimiz yok aslında. Erkek değil sadece insanız.

“Yıllardır heyecanla yaptığım yegane iş”

‘Biz’ hem modern hem de geleneksel öğeler barındırıyor. Dansta bu gibi kategorileri anlamlı buluyor musunuz?

B.D. Geleneksel ve çağdaş ya da etnik ve modern gibi ayrımlar bence yetersiz kalıyor, ayrıntılar kaçıyor. Şunu söyleyelim, ayağımız toprağa basıyor, topraktan besleniyor. Anadolu, Kafkasya, Mezopotamya toprağı, bir ayağımız mutlaka orada. Diğer ayağımız daha serbest yüzüyor. Müzikte bu çok daha belirgin. Cem Yıldız özellikle Alevi deyişlerini alıp kendine has düzenlemeler yapıyor. Bütün sahneyi dolduran bir ses coğrafyası yaratıyor tek başına.

‘Biz’i izlemek terapi etkisi yaratıyor. Sahnelemek sizde nasıl bir his yaratıyor?

E.K. Ben eseri sahnelerken nefes alıyorum. Senelerdir sahnedeyim ama sahnede keyifle heyecanla istekle duyguyla yaptığım yegâne, belki de tek iş ‘Biz’. Yüz seyirciden birinin gönlüne girsek, bir tane gönül bile yakalasak bizim için yeter. 

B.D. ‘İnsan’, ‘bağlanmak’ gibi bazı basit ve yalın kavramlar üzerinde yeniden hak talep etmeliyiz. Bunu yapmak kendi içinde politik bir davadır. Kavramlarımız ve tarihimiz elimizden alınıyor.

Alanlar kim?

B.D. Yüksek siyaset. Bahsettiğim, siyaset kuramındaki şekliyle elitlerden oluşan bir blok değil; iktidarın başka türlü kavramlarını da içeren bir şekilde.Hrant’la tanışmışlığım vardı. Bence Hrant Dink’in dili yüksek siyasetin diliyle diyalog içinde olan bir dil değildi;, yadsıyan, onu geçersiz kılan bir dildi. Tam da bu sebeple bir tehdit oluşturuyordu. Susturmayı tercih ettiler.   

Kategoriler

Kültür Sanat Dans

Etiketler

Judith Butler Dans


Yazar Hakkında