VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Ermenistan'a gitmek için yanlış zaman

Bir zamanlar Ermenileri ve Türkleri bir arada hayal edemezdik. Bu iki halktan bireylerin birbiriyle konuşması düşünülemezdi. Diyelim, birkaç Ermeni bir Türk’e rastlamış olsa, anlatırlardı her yerde: “Biliyor musunuz, bir Türk gördük, böyle böyle dedi, biz de böyle böyle cevap verdik”...

Sonra bu tür karşılaşmaların normal olduğu zamanlar geldi. İki halkın belirli birer kesimi, birbirini tanımaya başladı. Bu kesimler yüzleşmekten korkmadılar, karşıdaki insanla yüz yüze gelmekten korkmadılar, sorunları masanın üstüne koymayı başardılar ve tartışmaya başladılar.

Bu konuşma süreci, ne Ermeniler için soykırıma bağlı taleplerden vazgeçmek anlamına geldi, ne de Türkler için ülkelerinin bir kısmını Ermenilere teslim etmek anlamına. Birbiriyle konuşanlar, yalnızca birbiriyle konuştular.

Bu süreç, bilmediğimiz uluslararası gizli ya da açık güçler tarafından onaylanmış ya da finanse edilmişse, veya ortada bir komplo varsa, bu ne Türkleri etkiledi, ne de Ermenileri. Konuşan konuştu, susan sustu, suikastçı suikastını yaptı, gençler dolaştı, yaşlılar muhafazakârlıklarını yaptı – bu kadar... Dünya büyük politikası kendi yoluna, Avrupa Birliği kendi yoluna, Avrasya Birliği, Amerika, Birleşmiş Devletler kendi yollarına, biz basit insanlar kendi yolumuza...

Ama sonra başka zamanlar geldi.

Öyle zamanlar ki, Ermeni bir Türkoloji profesörü, kendi öğrencilerini hainlikle, Türkiye’ye gidip düşmanla işbirliği yapmakla suçluyor. Öyle zamanlar ki, bir keşifmiş gibi, birtakım derneklerin yer aldığı bir liste açıklanıyor, ve bu derneklerin üyeleri hainlikle suçlanıyorlar. Neden? Çünkü bir diyalog projesinde yer alıyorlar. Böyle faşist zamanlarda, diyalog kurmak hainlik olarak algılanabiliyor işte.

Tam da böyle bir zamanda, Hasan Cemal, ‘1915: Ermeni Soykırımı’ adlı kitabının Ermenice çevirisinin tanıtımı için Ermenistan’a gitti. Baron Cemal’in bir şeyi iyi anlaması gerekiyor: Ermenistan’da kabul görmemesi, büyükbabasıyla ilgili değil, büyükbabasını öldürenleri ‘çete’ olarak adlandırmış olması da değil, ki bu terim, kitabın Ermenice çevirisinde, büyük bir hatayla, ‘eşkıya’ anlamına gelen kelimeyle karşılanmış. Hayır. Karabağ’ın işgal edildiğini söylediğiniz, ASALA’yı ‘terörist’ olarak nitelendirdiğiniz için de değil. Kabul görmemenizin basit ve açık sebebi var: Yanlış zamanlama.

Geç kaldınız Baron Cemal.

Keşke, ülkedeki siyasetin seviyesinin bu kadar düşük, bu kadar bayağılaşmış olmadığı bir dönemde gelseydiniz Ermenistan’a. Çünkü, bir insanlık feryadı niteliğindeki kitabınızı bile kullanmaya hazır bir siyasi atmosferden söz ediyoruz. Büyükbabanız başka biri olsaydı, Türkiye vatandaşı olmasaydınız, hatta İngiltere Kralı olsaydınız dahi, bir şey bulacaklardı bunlar...

Bunlar öyle zamanlar ki, Hanrabedagan Partisi’ne (Cumhuriyetçi Parti) mensup biri, Parkavacagan (Müreffeh Ermenistan) Partisi’nden birinin düzenlediği bir etkinliğin üzerine ‘kusmak’ isteyebilir mesela. Ve amaç kusmaksa, bunun için milliyetçi söylemden daha uygun bir araç bulunabilir mi? Böylece suçlamalar, iftiralar, yalanlar sahtekârlıklar başlar; herkes hırsızdır, herkes hain.

Kim kimi kandırıyor? Biz, siz, cumhurbaşkanı, partiler ve medya. Ne yaptığınızı bilmediğimizi mi sanıyorsunuz? Hasan Cemal’e neden karşı olduğunuzu bilmiyor muyuz? Ermeni-Türk yakınlaşmasına karşı olmanız vatanseverliğinizden değil; Ermenistan’ın Avrupa’ya yaklaşmasından korkuyorsunuz. Rusların, “Ermenistan’ı nasıl elinizden kaçırdınız!” diye, sizi boğacağından korkuyorsunuz. Ama Ruslardan kaçsanız da, bizden kurtulamayacaksınız – diğer günahlarınız yüzünden, Ermenistan’ı boşalttığınız için.

Sonuçta siyaset oyunu bu; kendi çıkarınız için bir halkın varoluşunu tehlikeye atmanız bile, bir yönüyle anlaşılabilir. Ama lütfen, bunu Ermenistan’ın para birimi Dram’ın yüzde elli değer kaybetmesinin üstünü örtmek için yaptığınızı söylemeyin. Yoksa bu yüzden mi, ekonomik çöküş günlerinde, televizyonlara bir iktisatçıyı değil de, bir Türkoloji profesörünü davet ediyorsunuz?

Bir zamanlar, Ermenistan henüz bu kadar alçalmamışken, Batı’da hâlâ, Ermenistan’ın iktisadi gelişimiyle ilgili, ‘The Caucasian Tiger’ (Kafkasya Kaplanı) gibi bir kitap yayımlanabiliyordu. Aradan on yıl geçmedi. O zamanlar, böyle günlerin geleceğini bilmiyorduk; o günleri bile özleyeceğimiz, aklımızın ucundan geçmezdi. Geleceğin daha parlak olacağını düşünürdük hep.