AKP, Komisyon raporunu Meclis’e sundu
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen, Grup Başkan Vekili Abdülhamid Gül ve Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, TBMM Genel Sekreterliği’ne Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporunu teslim etti.
Rapor dün, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sunulmuştu.
AKP'nin 60 sayfalık raporu, 15 başlıktan oluşuyor.
Mekanizma önerisi
Raporu teslim ettikten sonra gazetecilere açıklama yapan AKP Grup Başkanvekili Abdülhamit Gül, 15 başlık ve 60 sayfalık bir rapor sunduklarını söyledi. Meseleye özgü, müstakil ve geçici bir kanun önerdiklerini dile getiren Gül, toplumsal uyum ve demokratikleşme perspektifi anlamında adımlar atılmasını önerdiklerini aktardı. Gül ayrıca AKP’nin, silah bırakmanın tescil ve tespiti için mekanizma kurulmasını önerdiklerini belirtti.
Gül raporda, Türkiye’deki genel çalışmalar, AKP’nin meseleye bakışı, AKP döneminde atılan adımlar, çözüm arayışları, Türkiye yüzyılı hedefi, komisyonda dinlenen kişilerin beyanlarına atıf, tespit ve teyit mekanizmasının oluşması ve bu mekanizmanın ne yapacağı, ekonomik etkiler, uluslararası öneriler ve Türkiye modeli gibi başlıklar olduğunu söyledi. Gül, "Müstakil ve geçici bir kanun olması yönünde bir önerimiz var. Bu meseleye özgü bir kanun önerimiz söz konusu. Toplumsal uyum bir diğer başlık. Tasfiye sonrası da demokratikleşme anlamında atılacak adımlar var" diye konuştu.
AKP'nin süreç komisyonuna sunduğu raporun ayrıntıları belli oldu.
Raporun giriş bölümünde şu ifadeler yer aldı:
"Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bir ‘devlet ve millet projesi’ haline gelen Terörsüz Türkiye hedefinin taşıyıcısı olmanın sorumluluğuyla tarihin doğru tarafındayız ve dün olduğu gibi bugün de sorunu çözmek için milletimizden aldığımız ilham ve destekle çalışıyoruz.
Türkiye, terörün gölgesinde geçen on yılların etkisini yalnızca güvenlik boyutunda değil, bölgesel kalkınma dengesinin bozulması, demokrasinin zaafa uğraması ve kuşaklar boyunca biriken ağır insani maliyetler üzerinden de derinden hissetmiştir. Ülkemiz sahip olduğu jeostratejik konumunun getirdiği birçok ağır yükü taşımak zorunda kalmıştır. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 95’i aşan bir temsil ile kurulmuştur. Komisyonun varlığı dahi çok büyük tarihsel değere sahiptir. Türk demokrasi tarihi içerisinde benzer komisyonlar kurulmuş olmakla birlikte ilk defa bu katılım, kapsam, görev ve sorumlulukla böyle bir komisyon kurulmuştur. Milletimizin komisyondan beklentisi yüksek olup komisyona davet edilen tüm konuşmacılar ‘sorunun çözülmesini istediklerini ve komisyonu ve çalışmalarını desteklediklerini’ belirtmişlerdir.
Şöyle ki; Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımızın 25 Ağustos 2024 tarihinde ilk önce Ahlat’ta ifade ettiği ‘ortak geçmiş ve ortak gelecek’ sözü, ardından 30 Ağustos’un yıldönümünde ‘iç cephemizin güçlendirilmesi’ çağrısıyla Terörsüz Türkiye hedefi başlamıştır. İlerleyen süreçte Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kurulmuş, ilgili komisyonda çok sayıda kişi ve kurum dinlenmiştir. Komisyonun varlığı, çalışma biçimi, karar alma usulü ve konulara gösterdiği duyarlılık demokrasimiz adına önemli bir adımdır.
Komisyonumuz, terörle mücadele meselesini ideolojik bir tartışma alanı olarak değil, toplumsal kardeşlik ve kamu düzeninin sağlanması çerçevesinde ele almıştır. Kararların nitelikli çoğunluk esası üzerine kurulmuş olmasına rağmen çalışmaların fiilen geniş mutabakatla yürütülmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu konuda ortak bir akıl oluşturduğunu teyit etmektedir.
Bu sürece liderlik yapan Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve Cumhur ittifakı ortağımız Devlet Bahçeli’ye teşekkür ederiz. Ayrıca Komisyon süreçlerini yöneten Meclis Başkanımız Numan Kurtulmuş’a ve Komisyon’a katılan tüm siyasi partilerimize ve milletvekillerimize şükranlarımızı sunarız. Terörün yol açtığı tahribat, salt bir güvenlik tehdidi olmanın ötesine geçmiş; kardeşliğimizi, ekonomik üretimi ve istihdamı ve devlet ile birey ilişkilerinin bütününü etkileyen stratejik bir sorun haline gelmiştir. İşte tam da bu sebeple Komisyonumuzun odağında silahların sadece elden değil, gönüllerden ve zihinlerden de bırakılması konusu yer almaktadır.
Bu bağlamda yürütülen sürecin yalnızca teknik bir dinleme çalışması değil; devletin uzun yıllara yayılan tecrübesinin, kurumsal kapasitesinin ve toplumsal taleplerin birlikte hareket ettiği bir faaliyet olduğunu özellikle vurgulamamız gerekir. Bu süreç, devlet organlarının eş güdümü içinde şekillenen, toplumsal huzuru güçlendirmeyi ve hukuk devletini daha da tahkim etmeyi hedefleyen bütüncül bir stratejik dönüşüm alanıdır. Türkiye, terörün gölgesinde geçen yılların ardından artık yeni bir dönemin eşiğindedir. Bu yeni dönemin temel amacı, terörün son bulmasıyla oluşan olumlu atmosferi, kalıcı ve sürdürülebilir milli güvenliğin yapıtaşlarına dönüştürmektir. Bu çerçevede, bugün hep birlikte omuzladığımız sorumluluk, milletimizin birliğini, vatanımızın bütünlüğünü ve devletimizin sürekliliğini esas alan köklü bir devlet vizyonunun kurumsallaşmış ifadesidir.
Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız tarafından ortaya konulan ‘adaletle büyüyen, kardeşlikle güçlenen, terörsüz bir Türkiye’ hedefi, artık soyut bir ideal değil; devletin tüm kurumları arasında eşgüdümle ilerleyen, kurumsal çerçevesi oluşmuş ve uygulama kapasitesi güçlenen bir millet ve devlet politikasıdır. Bugün yürütülen tüm çalışmalar, bu vizyonun sahada, kurumlarda ve toplumsal hafızada karşılık bulmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Komisyonumuzun sorumluluğu, yalnızca mevcut durumu değerlendirmekten ibaret değildir. Aynı zamanda, toplumsal talebi, kurumsal tecrübeyi ve hukuki gereklilikleri ortak bir akıl zemininde buluşturarak Türkiye’nin terör sonrası döneme güçlü, güvenli ve sürdürülebilir bir geçiş yapmasını sağlayacak siyasal, hukuksal, yönetsel ve ekonomik çerçeveyi oluşturmaktır. Bu çerçeve hem geçmişin acı hatıralarını hem bugünün gerçeklerini hem de geleceğin ihtiyaçlarını gözeten bir adalet ve bütünleşme anlayışına dayanmak zorundadır.
Türkiye, terörün açtığı yaraları sararken yalnızca güvenliği sağlamayı değil; aynı zamanda toplumsal onarımı gerçekleştirmeyi, devlet ile vatandaş arasındaki güven bağını güçlendirmeyi ve demokratik reformları kurumsallaştırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz süreç, teknik düzenlemelerin ötesinde, Türkiye’nin geleceğine dair yüksek sorumluluk bilinciyle şekillenen tarihî bir millet ve devlet görevidir. AK Partimiz toplumsal ve siyasal merkezde konumlanan kimliğiyle 3 Kasım 2002’de ilk iktidara geldiği günden bugüne, kesintisiz şekilde Türkiye’nin birlik siyasetini yürütmüştür. Öyle ki; son çeyrek yüzyılda Türkiye’deki demokratikleşme perspektifi ve demokratik dönüşümün evrelerine bakıldığında, her evrenin ülkeyi yeni bir demokratik standarda taşıdığı ve bu standartlar setinin ana taşıyıcısının Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti olduğu açıkça görülmektedir. AK Partimiz iktidar olduğu ilk günden günümüze uzanan tarihsel seyir içinde daima ‘reformcu-yenilikçi-birleştirici’ siyaset anlayışıyla aşılamaz denen engelleri aşmış, atılamaz denilen adımları özgüvenle atmıştır. Devletle millet arasında yeni köprüler kurarak geleceğe emin adımlarla yürümüştür.”
"AK Parti'nin meseleye bakışı" adlı bölümde ise şunlar paylaşıldı:
"Türkiye’nin sorunlarıyla hesaplaşması, sorunların yarattığı tüm sıkıntıların analitik bir şekilde ele alınması ve yaşanan tüm kritik dönüşümler AK Parti döneminde hayata geçirilmiştir. Biz meseleyi son tahlilde bir demokratikleşme meselesi olarak görmekteyiz. Bizim siyaset anlayışımızda Kürt meselesi Türkiye’nin kendisiyle imtihanı meselesidir. Sorun, ülkemizin problem çözme yeteneğinin yükseltilmesi ve yönetsel-siyasal kapasitesinin artırılması meselesidir.
Partimiz bu meselede bireysel ve kolektif demokratikleşme adımlarını atarak farklı kimliklerin kendini ifade etmesinin önünü açmıştır. Dolayısıyla, AK Partimizin bu meseledeki duruşu nettir. Gündelik siyasi tartışmalar içerisinde görülemese de tarih ve milletimiz bu gerçekleri açık biçimde görmektedir. Bırakın tarihsel bağlamını neden sonuç ilişkisiyle dahi bakıldığında 23 yıllık AK Parti iktidarı bu yalın hakikati ortaya koymaktadır.
Türkiye siyasetinde yaşanan genel değişim sürecine paralel olarak özelde Kürt meselesinde önemli dönüşümler yaşanmış, devletin sorunla karşılaşması hem toplumsal farkındalık hem de sorunun çözümü için siyasi irade konulması açısından adeta yapısal bir kırılmaya yol açmıştır. AK Parti iktidarına kadar taktiksel ve retorik düzeyde yürütülen çalışmalar bizim dönemimizde bir stratejik akılla hükümet politikası haline getirilmiştir. Bunun ispatı AK Partimizin 2001 parti programıdır.
Bu bağlamda, Partimizin programında meselenin ele alınışı, iktidarımız döneminde yapılan reformlar, Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın tarihi değiştiren konuşmaları ve Demokratik Açılım ile Çözüm sürecindeki atılan adımlar, alınan riskler ve yapılan işler meseleyi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu çalışmalar büyük bir külliyat oluşturacak niteliktedir. Parti programımızda meselenin hem tanımlanması ve adlandırılması hem de çözüm perspektifi ortaya konulmuştur. İlk defa bir parti, programında ‘Doğu ve Güneydoğu’ başlığı altında Kürt meselesini ele almış ve resmi tezlerin dışında görüşler öne sürmüştür. Kültürel farklılıkların, bölge halkıyla olan müştereklerin geri plana itilmesini gerektirmeyeceğini ortaya koyan program; bu farklılıkların Türkiye Cumhuriyeti olma bilincinin, toplumun birlik ve bütünlüğünün harcı olduğu vurgusunu yapmaktadır.
Genel demokratikleşme perspektifi içinde sorunun çözümünü vadeden AK Parti, programında, sorunun tam kapsamlı çözümü için aynı anda ilerleyen üçlü bir çerçeveyi ifade etmektedir: Çerçevenin ilk ayağını, kalkınmacı tezler ile ekonomi faktörü ve bölgeye yapılan büyük yatırımlar oluşturmaktadır. Programda, ikinci olarak demokratikleşme ve temel hak ve hürriyetler bağlamında yapılan çalışmalar yer almaktadır. Üçüncü çerçevede ise yukarıda sayılan iki unsurun tamamlayıcısı olarak güvenlik önlemleri, temel vizyonumuz ifade edilmektedir. Bu anlamıyla AK Partimiz çözümü ‘güvenlik, demokratikleşme ve kalkınma’ kavramlarının öne çıktığı geniş bir yaklaşımla ele almıştır.
AK Partimiz kuruluş aşamasında meselenin çözümünün, yalnızca asayiş yaklaşımında ve güvenlik tedbirlerinin artırılmasında değerlendirilemeyeceğini ifade etmiş, demokrasinin tek çare olduğunu belirtmiştir. Yaşanan sorunu ‘ne sadece bir iş ve aş meselesi’ ne de ‘salt bir kimlik meselesi’ olarak görmektedir ve bu iki yol arasından üçüncü bir yol açarak yeni bir terkibe gitmektedir. Partimizin bu soruna bakışını ortaya koyan temel metinlerden biri olan parti programında sorunun tanımı şu şekilde yapılmaktadır (AK Parti Programı, 2001: 28):
‘Kimimizin Güneydoğu, kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu dediğimiz olay, maalesef Türkiye’nin bir gerçeğidir. Partimiz, bu sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının mutluluğunu, refahını, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye’nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde; kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleyecektir.’
AK Partimizin, programında sorunun tanımlanmasında ‘pozitif’ olarak niteleyebileceğimiz bu dili, hem bölgede olumlu bir iklim oluşmasına hem de sorunun çözümüne katkı sağlayan bir aktör haline gelmesine yol açmıştır. Partimiz bölgedeki kamu hizmetlerinin yetersiz olmasının, işsizlik, fakirlik ve baskının terörün beslenmesine zemin hazırladığını ifade ederken, terör ve baskının bir kısır döngü süreci içinde birbirini beslediğini vurgulamıştır.
AK Parti Programı’nda, kültürel farklılıkların ayrışmayı değil birlikte yaşamayı gerekli kıldığı belirtilerek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı üzerinde durulmaktadır. AK Parti Programı’nda dile getirilen öneriler şu başlıklar altında toplanabilir:
• Bölge halkının mutluluğu, refahı, hak ve özgürlüklerinin gözetileceği,
• Farklılıkların zenginlik olarak kabul edileceği,
• Türkçenin dışındaki dillerde de yayın dahil kültürel faaliyetlerin yapılabileceği,
• Başta OHAL olmak üzere halkı rahatsız eden uygulamaların kaldırılacağı,
• Suçlular karşısında caydırıcı ama masumları koruyucu bir devlet tavrının sergileneceği,
• Suçsuz, günlük hayatını yaşayan halkımıza şefkatle muamele edileceği,
• Bölgeler arası farklılıkların ortadan kaldırılması için çaba harcanacağı,
• Terörle mücadele esnasında zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderileceği,
• Bölgenin ticari ve ekonomik faaliyetler açısından cazip hale getirileceği,
• Terörle baskının karşılıklı olarak birbirini beslediği gerçeğinden hareketle baskıların ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir.
Partimizin Programı’nda kültürel farklılıkların bölge halkıyla olan müşterekleri arka plana atmayı gerektirmeyeceği, aksine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma bilincini yükselteceği ileri sürülmektedir. AK Parti programında yukarıda ifade edilen vaatler yanında ülkenin bütünlüğü ve birliği konusunda şu prensiplerin yer aldığı görülmektedir:
• Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısının korunacağı,
• Terörle mücadelede zaaf yaratılmayacağı,
• Kalıcı bir çözüm için tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı olunacağı, Konunun iç meselemiz olduğu ve çözülebilir olduğu,
• Güvenlik, özgürlük ve ekonominin bir bütünün parçaları olarak görüleceği,
• Asayiş mantığına dayalı, bürokratik otoriter devlet anlayışından, uzun vadede sorunları derinleştiği gerçeğinden hareketle kaçınılacağı,
• Meselenin sadece ekonomik bir mesele olarak görülmeyeceği,
• Çözümlerin hukuk devleti çerçevesinde aranacağı,
• Demokratik devlet anlayışına dayalı yaklaşımların milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştireceği gerçeğinin asla göz ardı edilemeyeceği,
• Farklılıklar tanınıp zenginlik kabul edilirken ortak paydaların arka plana atılmasının söz konusu olamayacağı dile getirilmiştir.
AK Parti Programı’nda, sorunun sadece ekonomik kalkınma politikaları ile çözülemeyeceği belirtilirken, farklılıkları demokratik hukuk devleti ilkesi çerçevesinde gören yaklaşımların sorunun çözümüne önemli bir katkı sağlayacağı ifade edilmektedir. Nitekim, AK Parti Programı’nda bu husus şu şekilde yer almaktadır (AK Parti Programı, 2001: 30):
‘Bürokratik otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece asayiş mantığına dayandığı için uzun vadede sorunları daha da derinleştirmektedir. Buna karşılık demokratik devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa da uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar doğurmaktadır.’
Partimizin programı incelendiğinde meselenin çözümüne dair önemli saptamalar olduğu görülmektedir ki; henüz iktidara dahi gelmeden bu meseleye dair çok somut ifadeler bulunmaktadır. Temel yaklaşımın; demokratikleşme adımlarının atılması ve ülkenin normalleştirilmesine yönelik siyasetinin hayata geçirilmesi olduğu ifade edilmektedir. Partimizin Programı’nda kültürel farklılıkların bölge halkıyla olan müşterekleri arka plana atmayı gerektirmeyeceği, aksine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma bilincini yükselteceği vurgulanmaktadır.
AK Parti Programı, kuruluşundan bugüne kadar AK Parti hükümetlerinin siyasi vizyon ve perspektifin işaretlerini sunması bakımından da oldukça önemlidir. AK Parti, bu noktada iktidarları boyunca göstermiş olduğu performansı ve oluşturduğu derin müktesebatı ile ülkemizin güçlü yarınları hedefi doğrultusunda sürecin lokomotifi olma misyonunu en güçlü şekilde sürdürmektedir. Nitekim, kuruluşundan bu yana hayata geçirilen yenilik ve düzenlemeler, AK Parti’nin iç teorik ve tarihsel tutarlılığı ile kararlılığının yansımasını ortaya koymaktadır."

