Mardin’in kendisi gibi bir bienal
Deyrulzafaran Manastırı ilk kez 7. Mardin Bienali rotasında
7. Mardin Bienali “GÖKzemin – SKYground”, 22 Aralık Pazartesi günü Beyoğlu’ndaki Minoa Pera’da düzenlenen bir buluşmada temasını ve katılacak sanatçıları açıkladı. Çok sayıda sanatçı, gazeteci ve küratörün katıldığı toplantıda, 7. Mardin Bienali küratörü Çelenk Bafra da yer aldı. Buluşmanın açılışı, “Doğudan yükselen ışığı tüm Türkiye’ye hem de uluslararası bir boyuta taşımayı hedefledik” sözleriyle yapıldı.
7. Mardin Bienali’ni küratör Çelenk Bafra’dan dinledik.
Bafra, “GÖKzemin” başlığının anlamını, “Bugünün dünyasında, bugünün bienal ortamında, bugünün Mardin'inde bütün bu ağırlıklar, karşıtlıklar, çelişkiler, kamplaşmalar, kırılmalar ve adaletsizlikler içinde hayal kurmak hala mümkün mü? Ve eğer mümkünse bu hayal, gerçekliğin zemininden kopmadan nasıl kurulabilir? ‘GÖKzemin’ işte bu sorudan doğan bir başlık, uydurma bir kelime. Birbirine zıt gibi görünen iki kelimeyi yan yana getiriyorum. Ama onları uzlaştırmaya, birleştirmeye, birbiri içinde kaynatmaya çalışmıyorum” ifadeleriyle anlatıyor.
“Gök ile yer arasında asılıymış gibi duran…”
“Sanatçılarla, bienal ekibiyle ve Mardin kentiyle, birbiriyle tamamlayıcı ve birlikte bir düşünce alanı açmayı deniyorum” diyen Bafra, şöyle devam ediyor: “Mardin’in kendisi de böyle bir yer. Gök ile yer arasında asılıymış gibi duran, hep ufka ve birbirine hayallerle bakan, hem de tartışma ve çatışmaların zeminini tarih boyunca ve günümüzde de taşıyan bir şehir. Mardin'e ilk gidişimden beri hayranlıkla izlediğim, dinlediğim, uyumsadığım kuşlar, bu bienalde sadece mitolojik veya estetik imge, sembol değil. Uçabilen ama yere ait olan, yukarıdan görebilen ama dünyaya temas eden varlıklar kuşlar. Gök ile zemini bir araya getiren aracılar, birleştiren kuşlar. Hem yolculuğu kolaylaştırıyor, hem de bakışı, kuş bakışını ve dönüşümü mümkün kılıyor hepimiz için.
GÖKzemin ile Mardin’e yolculuk
7. Mardin Bienali kavramsal pusulasının, Türkiye'nin doğusundan ve batısından iki metaforik kuş anlatısını birden gösterdiğini söyleyen Bafra, “Ya da pusula iki ters görünen kutba birden işaret etmeye çalışıyor. Bienalde yer alan sanatçılara, bu iki düşünce hattı arasında hareket etmekte sonsuz serbestlik ve alan açmaya çalışıyorum. Bu düşünsel çerçeve, bienalin mekansal kurgusunu da doğrudan belirledi. GÖKzemin, okunacak bir metin ya da gezilecek bir sergiden ibaret değil. Yürünecek, hissedilecek, Mardin’in içinde deneyimlenecek bir yol hatta bir yolculuk” şeklinde konuşuyor.
Mardin Bienali’nde ilk kez Süryani Ortodokslara ait Deyrulzafaran Manastırı’nın da yer alacağını belirten Bafra, sanatçılar ve çalışmalar hakkında da bilgi veriyor: “Bienel tarihinde ilk kez, Yukarı Mardin olarak anılan eski şehrin sınırlarının dışına çıkılıyor. Ve üç güçlü, yine eşik arasında bir rota çiziyor. Yukarı Mardin ve ona giden yoldaki Deyrulzafaran Manastırı, bu bienalin merkezinde olacak. Dara Antik Kenti ve Kızıltepe, ilk kez bu bienalde o üçgen oluşturan rotamızın ana merkezleri halinde. Yukarı Mardin ve Deyrulzafaran Manastırı, çok dilli ve çok dinli yapısıyla, kadim mimarisiyle ve geniş panoramasıyla bienalin gelenekselleşmiş merkezi. Pek çok sanatçının atölyesi, bağımsız sanat insiyatifi, müze, kültür merkezi de burada. Eski şehrin gökle yer arasında asılı duruyormuş hissi, sanki gökteymişsiniz gibi kuşlarla birlikte Mezopotamya'ya bakan yaklaşımı, bienalin düşünsel dünyasına eşlik eden bir metafora dönüşüyor.
“Yukarı Mardin, bienalin göğe en yakın noktası”
Kızıltepe ise Mardin'in en büyük ilçesi ve tarih boyunca ticaretin merkezi olan, bugün hala kentsel hareketliliğin, toplumsal ilişkilerin ve siyasal gerilimlerin içine geçtiği canlı bir ortam. Bienale eleştirel bir dinamizm ve kentsel bir enerji kazandırmasını umuyorum. Dara Antik Kenti de, arkeolojik katmanları ve manevi atmosferiyle bir yankı alanı, yer ve gök arasında salınan Mezopotamya doğasının tarihini temsil ederek, bienalin düşünsel ve duygusal keşiflerinin zeminini oluşturacak. Yukarı Mardin, bienalin göğe en yakın noktası belki de. Buradaki birkaç farklı sanat mekanında, farklı coğrafyalardan gelen sanatçıların güncel sanat yapıtlarını; resim, heykel, video, yerleştirme işlerini bir araya getiren grup sergileri kurgulamayı planlıyoruz” diye ekliyor.
Bienalin açılışını, gelenekselleştiği üzere 15 Mayıs Cuma günü, Yukarı Mardin'de bir şenlikle yapacaklarını paylaşan Bafra, “Bienel'e davet ettiğim sanatçıların, Türkiye ve çevresinden ya da Mardin'in doğası ve tarihiyle kültürel bağlar kurabilecek coğrafyalardan olmasına özellikle dikkat ettim. Bienel'de Doğu Avrupa ve Balkanlardan, Asya'dan, Kuzey Afrika'dan ve Güney Amerika'dan sanatçılar var. Sanatçıları ve yapıtlarını bienel açılana kadar çeşitli kamusal etkinliklerle ya da sosyal medyadan peyderpey, kapsamlı bir şekilde tanıtarak araştırmalarını, projelerini kolaylaştırarak yer vereceğiz. Örneğin Brezilya'dan Camila Roja, doğayı merkeze alan yerleştirmeleriyle, Mardin'in gök hattına farklı bir coğrafyadan perspektifler yüklemek üzere hazırlanıyor.
Deyrulzafaran Manastırı ilk kez bienal mekanı olacak
Mardin ve bölgeden sanatçılara özel bir alan açmayı önemsiyorum. Mardin Sinema Derneği ve bienal ekibinde de pek çok yerel sanatçı yer alıyor. Yine ilk kez Mardin Bienali’ne katılacak olan Erkan Özgen ve Mehmet Ali Boran, bölgenin doğası, ekolojisi, sesi ve görselliği buluşturan video ve enstelasyon temelli yeni çalışmalar hayata geçirmek üzere Yukarı Mardin'de işlerini sizinle buluşturacak. Kadim bir öğrenme ve topluluk merkezi olan Deyrulzafaran Manastırı'nı ilk kez bienal mekanı olarak açmak bize nasip oldu. Çok mutluyuz. Manastır, Yukarı Mardin'den araçla ulaşılabilecek, yaklaşık 3-4 kilometre uzaklıkta.
Yüzyıllardır dualarla ve ritüellerle var olan bu yapıda, Mardin'i araştırmaya davet ettiğim, kendisi de Ortodoks olan Atinalı sanatçı Maro Michalakakos, manastırla diyaloğa giren, özgün heykel ve yerleştirmeler üzerine çalışırken, Vahap Avşar gibi bölgenin kültürünü de ve sosyo-kültürel dinamiklerini çok iyi özümsemiş kavramsal sanatçıların da yapıtları burada yer alacak. Bu mekan, benim için Alptar'ın vadileri gibi içsel bir durak, bir yavaşlama alanı da sunacak bienale. Sadece bienaldeki yapıtları değil, manastırın kendisini de deneyimlemenizi, durmanızı ve düşünmenizi önermek isteriz. Aynı zamanda yakın zamana dek bölgede aktif olarak ailelerin gidip kullandığı Ateşler Eski Hamamı’nı tekrar açıyoruz. Hemen yakınında, bir zamanların önemli alışveriş ve ticaret merkezi olan eski sebze hali gibi alanlarda, sanat ilk kez Mardin'de günlük hayatın içine bu ölçüde karışacak.”
Bafra, “Peki ya Deyrulzafaran Manastırı’nın bienaldeki yeri ve önemi” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Daha önce gördüğüm Deyrulzafaran Manastırı’na bienal ekibiyle birlikte mekan arayışımız içerisinde tekrar gittik ve baktık. Süryani Ortodoks cemaatinin de bienali ağırlamaya çok açık ve destekleyici olduğunu gördük. Çok sevindik ve etkilendik. Mekana, bir topluluk merkezi ve dini merkez olduğunu asla göz ardı etmeden, saygı duyacak nitelikte nasıl bazı işler yerleştirebiliriz ve eklemlenebiliriz diye baktık. Güncel sanat işleri olacak yine. Ama oranın atmosferinden, doğasından etkilenen, ona cevap veren ve bienallerin kavramsal çerçevesinde oturan işler olacak.”
Bir buluşmaya dönüşmesini umarak, bienalin kapanışını 21 Haziran'a kadar uzattıklarını söyleyen Bafra, “Şimdiye kadar genelde bir ay sürüyordu ama biraz daha uzatıldı. Yılın en uzun günü 21 Haziran’da, Dara Antik Kenti'nde bir buluşmayla bianeli sonlandıracağız” bilgisini veriyor.

