Bakım Emeğinden Direnişe
Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 15 yaşında
Türkiye’den Fas’a, Gazze’den İzlanda’ya, İran’dan Brezilya’ya uzanan festival seçkisinde; göç, kimlik, ekoloji, toplumsal hafıza gibi konularda 50 film izleyicilerle biraraya geliyor. Çayan Demirel ve Ayşe Çetinbaş’ın birlikte yönettiği "Kardeş Türküler ile 30 Yıl" belgeseliyle açılan festival, 17 Aralık'a kadar devam edecek.
İnsan hakları mücadelesinin sesini, tanıklıklarını, direniş hikâyelerini 15 yıldır Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından İstanbul’a taşıyan festival, bu yıl da İstanbul'un iki yakasında toplam altı mekânda gösterilecek 50 film, bir dizi söyleşi, forum, panel ve atölye etkinliği ile seyirciyle buluşuyor. Bu seneki programda ana tema "Bakım Emeği" olarak belirlenirken, ekolojik cinayetler, ata tohumları, deprem, savaş, kadın ve LGBTİ+ hakları gibi pek çok temaya dokunan filmler ve etkinlikler yer alıyor.
Festival İstanbul’un iki yakasına yayılırken, gösterim ve etkinliklere Fransız Kültür Merkezi, Pera Müzesi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekânı, Postane, Bağlarbaşı Kültür Merkezi (Üsküdar) ve TAK (Kadıköy) ev sahipliği yapacak.
Festival ekibinden Necati Sönmez, Nazlı Evrim Şerifoğlu, Güliz Sağlam, Emel Çelebi ve Melike Ölker’le buluştuk; seçkiyi, bu seneki programı ve her şeye rağmen bir festival yapmayı konuştuk.
Bu sene 15. kez Hangi İnsan Hakları? Festivali’ni yapıyorsunuz. Böylesine bir ekonomi ve politik iklimde bir festival yapmak, hazırlanmak nasıldı?
Güliz Sağlam: Bu sene 15. yılımız. Bu kadar yıla rağmen aynı zamanda en çok zorlandığımız yıllardan biri oldu. Türkiye’de özellikle kültür-sanat alanında kaynakların çok çok sınırlandığı zamanlardayız. Festivali yapıp yapamayacağımız bile soru işaretiydi. Bu sene bir destek kampanyası başlattık, bu sayede festivali yapabiliyoruz.
Bu senenin teması “bakım emeği” olarak belirlendi. Neden bu başlık?
Güliz Sağlam: Her sene olduğu gibi bu sene de bir tema belirledik. Bu sene “bakım emeği” temasında filmler belirledik, etkinlikler düzenledik. Bakım emeği çok fazla tartışılan, gündeme gelen bir konu değil maalesef. Buna dikkat çekmek, bu konularda düşünmek, neoliberal politikalar sonucunda bakım emeğinin aslında daha çok da kadınların üstüne yüklenmesine dikkat çekmek istedik. Bu vesileyle çeşitli kurum ve sendikalarla biraraya geldik, onları konuk edeceğimiz söyleşi ve paneller ekledik programımıza.
Bakım emeği temasına odaklanmanız nasıl oldu?
Evrim Şerifoğlu: Aileyi merkeze alan politikaların güçlendiği bir dönemden geçiyoruz. Bu eğilim küresel ölçekte görülse de Türkiye’de “aile yılı” ilanı ve bunun on yıla yayılmasıyla daha görünür hâle geldi. Kadın hakları alanında uzun süredir tartışılan temel sorun, devletin sağlaması gereken sosyal hizmetlerin aileye, özellikle de görünmeyen bakım emeğini üstlenen kadınlara devredilmesi. Sosyal devlet zayıfladıkça, ekonomik kriz derinleştikçe ve Türkiye’nin savaşlardaki rolü arttıkça devlet birçok alandan çekiliyor. Nüfus politikalarında yaşlanan nüfus gerekçesiyle doğurganlık baskısı artarken, yaşlı bakım evleri yetersiz ve ödeneksiz bırakılıyor; 65 yaş üstü olmak artık çoğu yerde kabul için yeterli değil, 80 yaş ve üzeri şartı aranıyor. Engelli bakımına verilen desteklerin azaltılması da aynı tabloyu tamamlıyor. Bu başlıklar hızla değişen gündemde görünmezleşiyor, kamusallaştırılamadığı için çözümsüz kalıyor; oysa yakında hepimizi doğrudan etkileyecek.
Bunun yanı sıra bu yıl festivalde bu çerçeveyi hapishanelerdeki bakım emeği üzerinden de tartışmak istedik. Hasta, yaşlı ve engelli mahpuslar için hapishanelerde profesyonel bakım yok; rehabilitasyon birimleri son derece yetersiz. Bakım çoğu zaman diğer mahpuslara kalıyor, kimi zaman ise hiç karşılanamıyor. Bu konuyu üç örgütle birlikte Pazartesi günü (bugün) saat 18.00’de Postane’de düzenleyeceğimiz etkinlikte ele alacağız.
Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’ni nasıl konumlandırırsınız, yola çıkma amacınız neydi?
Necati Sönmez: Klasik bir film gösterim festivalinin dışına çıkarak, gösterdiğimiz filmlerin ele aldığı meselelerin tarihsel ve politik bağlamını birlikte tartışabileceğimiz toplantılar, buluşmalar ve forumlar düzenlemeyi önemsiyoruz. Bu nedenle yan etkinlikleri, o alanlarda çalışan sivil toplum örgütleri, inisiyatifler ve bireylerle birlikte kurguluyor; farklı yapıların yan yana gelebileceği ortak tartışma alanları yaratmaya çalışıyoruz. Ayrıca Hangi İnsan Hakları? Festivali hem kurmaca hem belgesel filmleri bir araya getiren yapısıyla belgesel ağırlıklı festivallerden ayrışan bir çizgiye sahip.
Bu yaklaşım doğrultusunda emek başlığı altında güvencesiz emek, görünmeyen emek, emek sömürüsü ve bakım emeği gibi alt temalarla çalışan kişi ve kurumlara ulaştık ve kapsamlı bir yan etkinlik serisi ortaya çıktı. Öte yandan film seçim süreci de yoğun ve görünmeyen bir emek içeriyor. Belirli temalar etrafında yüzlerce film izlenerek titiz bir seçki oluşturuluyor. Bu da festivalin arka planında kalan önemli bir emek alanı.

"Alan açan bir festival"
Emel Çelebi: Hem STK'ları, izleyicisini filmlerle buluşturan ve konuşma, dertleşme için alan açan ve yani yeni çözümler bulmak, konuşarak halletmeye çalışan bir festivaliz. Bu yönümüzün önemli olduğunu düşünüyorum ben de. Bir de önemli olduğunu düşündüğüm bir başka bölüme değinmek istiyorum. Bu yıl festivalde “Tükettiğimiz Dünya” başlığı altında geniş bir ekoloji bölümü yer alıyor. Daha önce de Dokumentarist ve Hangi İnsan Hakları’nda ilgi gören bu bölüm, bu yıl CultureCIVIC (AB) desteğiyle gerçekleştiriliyor.
Destek kapsamında 2026’da, il ve ilçeler dâhil olmak üzere yaklaşık 15 yerleşimde film gösterimleri yapılması ve en önemlisi yerel ekoloji mücadelesi yürüten STK’lar arasında kalıcı ağlar kurulması hedefleniyor. Amaç, yereldeki ekolojik mücadeleleri birbirine bağlayarak Türkiye geneline yaymak. Program yalnızca film gösterimleriyle sınırlı değil; forumlar, paneller ve aktivist film yapım atölyeleri de yer alıyor. 2024’te 10 ilde başlatılan bu çalışma, gelen geri bildirimler ve artan ilgiyle genişletildi.
"Hakan Tosun'u unutturmamak bizim sorumluluğumuz"
Tam da bu noktada festivalin 10 Ekim’de öldürülen aktivist, gazeteci ve belgeselci Hakan Tosun’a da bir bölüm ayırmasına gelmek istiyorum. Bu bölümü anlatır mısınız biraz?
Necati Sönmez: Hakan Tosun, bu festivalle işaret etmek istediğimiz pek çok mücadele alanını yıllardır belgeleyen bir video aktivist ve belgeselci. Bir yandan hızlıca üretilip belli bir derdi doğrudan ifade eden, kısa sürede çekilip çevrimiçi paylaşılan video aktivist işleri var; diğer yandan belgesel çalışmalarıyla uzun soluklu bir kayıt tutuyor. Son 15 yılda ekoloji mücadelesinin belirgin biçimde tırmandığı bir dönemde, büyük bir enerji ve üretkenlikle bu sürecin görsel hafızasını oluşturan isimlerden biri.
Neredeyse her direnişe yetişen, nerede bir mücadele varsa oraya gidip belgeleyen son derece üretken bir arkadaşımızdı. Ne yazık ki 2010 yılında Hatay’da yaptığı bir çekimden döndükten yalnızca iki gün sonra, İstanbul’da uğradığı saldırı sonucu ağır yaralandı; üç gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybetti.
Festival kapsamında, bu karanlık ölümü ve hâlâ yanıtlanmamış “Hakan’a ne oldu?” sorusunu konuşabileceğimiz, “Hakan için adalet” talebini yineleyebileceğimiz bir buluşma düzenliyoruz. Aynı zamanda Hakan Tosun’un video aktivist işleri ve belgesellerini örneklerle ele alacağımız ikinci bir oturum da olacak. Bu başlık, bu yıl festival için hem çok acı hem de son derece önemli bir bölüm. Bu davayı unutturmamak, bu alanda üreten insanlar olarak sorumluluğumuz. Şüpheli ölümleri ve cinayetleri kamusallaştırmak, adalet mücadelesinin en temel araçlarından biri. Bu kapsamda Hakan’ın son çalışması olan, tapulu arazilerine el konulan mahallelerin direnişini anlatan kısa videosu da gösterilecek.
Böylesi baskıların ve belirsizliklerin arttığı bir dönemde, bir festival düzenlemenin arkasındaki temel duygunun dayanışma olduğunu söylemek mümkün mü?
Güliz Sağlam: Festival başladıktan sonra bu duygu daha da belirginleşiyor. Bizim temel özelliklerimizden biri sansürsüz ve tamamen bağımsız bir festival olmamız. Herhangi bir yapıya ya da kuruma bağlı değiliz ve bu bağımsızlığı özellikle önemsiyoruz. Ancak kültür-sanat alanındaki kaynakların giderek azalması ve alanın daralması, en çok da bizim gibi bağımsız festivalleri etkiliyor.
Bu nedenle festivalin izleyicisiyle, üreticisiyle, belgeselcisiyle, sinemacısıyla birlikte sahip çıkılması gereken ortak bir alan olduğunu düşünüyoruz. Dayanışma çağrısını yaparken de bunu gözetiyoruz. Türkiye’de pek çok sinemacı, sansür mekanizmaları nedeniyle artık filmlerini gösterecek festival bulamıyor. Bu alanı korumak, kaybetmemek bu açıdan da hayati.
Bağımsız Festivaller Forumu’nun Dokumentarist’ten sonra bu festivalde de bir takip forumu olarak düzenlenmesi tam da bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Amaç, bağımsız festivallerin bir araya gelmesi, bir ağ oluşturması, süreklilik kazanması ve birbirinden haberdar olması. Bu buluşmaların zamanla daha güçlü bir dayanışma zeminine evrilmesini önemsiyoruz ve bu doğrultuda etkinlikleri sürdürmeyi planlıyoruz.
Melike Ölker: Az sayıda kişiyle çok iş yapıyoruz; bu da dönemsel olarak ciddi bir yoğunluk yaratıyor. Festival bittikten sonra gelen rahatlama hissi ise çok belirgin. “İyi ki yaptık” duygusu ağır basıyor. Özellikle etkinliklere gelen izleyicilerin, katılımcıların gözlerindeki heyecanı ve karşılığı görmek bütün yorgunluğu unutturuyor. “İyi ki buradayız, iyi ki konuştuk” cümlelerini duymak, tüm emeği anlamlı kılıyor. Benim kişisel motivasyonum da büyük ölçüde bu.
Aslında ekip altı kişiden oluşuyor; Emre’yle birlikte yedi kişi sayılabiliriz. Bu ekiple yılda iki festival düzenliyoruz. Hangi İnsan Hakları? daha küçük ölçekli bir festival; Dokümentarist ise oldukça büyük bir organizasyon. Altı gün boyunca 80’in üzerinde film gösterimi yapılıyor, yurt içinden ve yurt dışından konuklar ağırlanıyor. Ölçek gerçekten çok büyük ve mevcut yorgunluğumuzun önemli bir kısmı da Dokümentarist’ten kaynaklanıyor.
Haziran’da Dokümentarist’i tamamladıktan sonra kısa bir ara vermeye çalışıyoruz ama yaz rehavetini üzerimizden atamadan yeniden çalışmaya başlıyoruz. Fiziksel ve zihinsel yorgunluğun yanı sıra, ekonomik zorlukların yarattığı ayrı bir yük de var. Çünkü her festival öncesinde aynı soruyla yeniden yüzleşiyoruz: “Bu festivali bu yıl da yapabilecek miyiz?” Bu belirsizliği her yıl, hatta yılda iki kez yaşamak zorunda kalıyoruz.
Güliz Sağlam: Tabii, “Yapabilecek miyiz?” sorusunun yarattığı zihinsel yük çok ağır; yorucu ama aynı zamanda kıymetli bir iş yaptığımızın da farkındayız. Bunu mümkün kılan şey maddi koşullar değil, tamamen kurulan gönül bağı.
Emel Çelebi: Herkes bir şey öneriyor; biri şu olsun diyor, diğeri bu etkinliği ekleyelim diyor. Detaylarla tek tek uğraşılıyor. Sonra Necati basın bültenini yazıyor ve bir bakıyorsun, koca bir program ortaya çıkmış. O an gerçekten “Biz bunu nasıl yaptık, bunu kim yaptı?” diye düşünüyorum. Altından nasıl kalkacağız derken aslında çoktan kalkmış oluyoruz. Her yıl aynı hissi yaşıyorum: Uzaktan bakınca, bütünü görünce insan şaşırıyor. Detaylara gömülmüşken fark edilmeyen emek, bir anda görünür hâle geliyor.
Festival ekibi olarak, mutlaka izleyin dediğiniz filmleri sorayım.
Hepimizi gerçekten heyecanlandıran, derinden etkileyen ve “bunu herkes mutlaka izlemeli” dedirten filmler var. "Eat Your Catfish" bunlardan biri. Daha önce Dokumentarist’te göstermiştik ama tema ile örtüştüğü için bu yıl yeniden programa aldık, kaçıranların özellikle gelmesini isteriz.
Yine aynı şekilde "İzlanda'nın Durduğu Gün" çok önemsediğimiz bir belgesel.
"Cutting Through Rocks/Kayaları Kesmek" de öne çıkan filmlerden. Oldukça yeni; birkaç hafta önce dünyanın en büyük belgesel festivallerinden birinde gösterildi ve seyirci ödülünü aldı. İran’da geçen, kadın mücadelesini merkeze alan güçlü bir film.
"Döngü", "Hasan ile Gazze'de", "Döngü" filmlerinin yanı sıra ayrıca Ekoloji bölümündeki filmlerin tamamını da özellikle tavsiye ederiz.
15. HANGİ İNSAN HAKLARI? FİLM FESTİVALİ PROGRAMI:
Söyleşi: HASTA MAHPUSLAR VE HAPİSHANEDE BAKIM EMEĞİ
15 Aralık 2025 Pazartesi 18.00
Postane
Katılımcılar:
Gülseren Yoleri, İnsan Hakları Derneği (İHD)
İkram Doğan, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUDER)
Berivan Korkut, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)
Türkiye’de hasta mahpusların yaşam ve sağlık hakları için verilen mücadele, yıllardır hem ağır hak ihlallerine hem de sistemsel ihmallere karşı yürütülüyor. Tedaviye erişimden infaz erteleme süreçlerine, kelepçeli muayeneden, sağlık değerlendirmelerinin güvenilirliğine uzanan bu mücadele; hapishanelerdeki bu oldukça kırılgan grupların temel haklara erişimi için sürdürülen hayatî bir çaba. İnsan Hakları Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ve Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden uzmanlarla ve hak savunucularla, söz konusu hak mücadelesinin görünmeyen bir boyutunu, hapishanelerdeki bakım emeğini; bakımın kim tarafından ve nasıl karşılandığı, ağır hasta, yaşlı veya engelli mahpusların gündelik ihtiyaçlarının hangi koşullarda karşılanabildiği, cezaevi içi sağlık ve sosyal hizmet mekanizmalarının pratikte nasıl işlediği gibi soruları ve çözüm önerilerini konuşuyoruz. Festivalin, bakım emeğini toplumsal ve politik boyutlarıyla tartışma çağrısını, hapishane bağlamında en görünmez ve en kırılgan örneklerden biri üzerinden derinleştirmeyi umuyoruz.
Forum/ TEKELLEŞMEYE VE TEKTİPLEŞMEYE KARŞI TOHUM ÇEŞİTLİLİĞİNİ KORUMAK
15 Aralık 2025 Pazartesi 20.00
Postane
Katılımcılar:
Bediz Yılmaz
Kiraz Özdoğan
Yerdeniz Kooperatifi
Buzuruna Juzuruna (zoom’dan bağlantı)
Filmler:
Haysiyet Tohumları / Seeds of Dignity, 30’
Hangi Tohum İle Başlamalı?, 4' + Marul, 14'
Son yüzyılda tarım tekelleri, binlerce yıllık bilgi ve birikimle oluşmuş yerel tohumları kontrol altına almak ve yok etmek için yoğun bir çaba gösteriyor. İnsanlığın gıda üretme bilgeliğinin ve tohum çeşitliliğinin yok olmaya doğru sürüklenişi tarım tekellerine bağımlılığı artırırken açlık, yoksulluk ve ekolojik krizi derinleştiriyor. Buna karşılık, dünyanın dört bir yanındaki tarım emekçileri ve tohum savunucuları bu muazzam tohum çeşitliliğini korumak adına direniyor.
Tohum çeşitliliğini gözeterek sebze yetiştirmek toprakla, suyla, havayla yeniden bağ kurmamızı sağlarken, aynı zamanda gıda egemenliğimizi koruyarak tarım tekellerine karşı direnişi güçlendirir.
Etkinlikte, kaybolmaya yüz tutmuş agro-ekolojik bilgeliği yeniden öğrenmek isteyenler için rehber niteliğinde toplam 40 eğitici filmden oluşan Tohumdan Tohuma dizisinden birkaç örnekle birlikte Lübnan'daki Buzuruna Juzuruna oluşumunun hikayesini anlatan bir belgesel izleyecek, ardından bu alanda çalışanlarla bir forum gerçekleştireceğiz
Gösterim ve anma: HAKAN TOSUN İÇİN ADALET!
16 Aralık 2025 Salı 19.30
Bağlarbaşı Kültür Merkezi
Film:
Validebağ Direnişi, Yön. Hakan Tosun (2014, 40')
Katılımcılar:
Hakan Tosun’un ailesi
Validebağ Gönüllüleri
Av. Onur Cingil
Moderatör: Arif Belgin (Validebağ Gönüllüleri)
İki ay önce vahşi bir şekilde darp edilerek katledilen belgeselci ve video aktivist Hakan Tosun, Türkiye'deki sayısız ekolojik mücadelenin yanısıra Validebağ Korusu’ndaki kent direnişini de belgelemişti. Korunun yanı başında yeşil alan olarak ayrılmış küçük bir toprak parçasına dönemin Üsküdar Belediyesi’nin dini bir tesis yapmak istemesi üzerine başlayan direniş 40 gün sürmüştü. Tosun kent sakinlerinin kurulan çadırlarda ve sokakta yürüttüğü bu mücadelenin her aşamasını kamerasıyla kayda geçirmişti.
Validebağ Gönüllüleri ile ortaklaşa düzenlenen etkinlikte, "Hakan Tosun İçin Adalet!" demek için ailesi, davanın avukatı ve dostları ile buluşarak Tosun'un söz konusu filmini birlikte izleyeceğiz.
Yuvarlak masa: GÖRÜNMEYEN EMEĞİ GÖRÜNÜR KILMAK
16 Aralık 2025 Salı, 18.30 Film gösterimi / 19.45 Yuvarlak masa
Postane
Film:
İzlanda'nın Durduğu Gün/The Day Iceland Stood Still, Yön. Pamela Hogan (2024, 70')
Katılımcılar:
Necla Akgökçe
Gülnur Acar Savran
Feryal Saygılıgil
Selin Top
Melda Yaman
Ilaria Mariotti
Sezen Yılmaz
Moderatör: Ezgi Karakuş
Kadınların görünmeyen emeği üzerine yapılan sayısız feminist araştırmaya, yılların mücadelesine ve tüm kazanımlara rağmen; patriyarkanın en sağlam kalelerinden biri hâlâ yerinde duruyor; ev içi emek ve bakım yükünün kadınların omuzlarında olması. Kadınlar hâlâ ücretli ve ücretsiz emek kıskacından çıkmak için direniyor, seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Bu etkinlikte, 1975’te İzlanda’da katılım oranı %90’lara ulaşan büyük kadın grevini örgütleyen kadınların tanıklıklarından yola çıkarak; ev içi iş bölümünün nasıl değişebileceğini, bakım emeğinin sınırlarını ve bakımın nasıl kamusal ve kolektif bir sorumluluk haline gelebileceğini tartışacağız. Görünmeyen emeği görünür kılmanın yolları neler? Kadınlar bu kıskaçtan nasıl kurtulur? Kaliteli bakım hizmetleri sunan, kadınların ücretsiz bakım yükünü azaltan ve bakım çalışanları için iyi çalışma koşulları sağlayan güçlü bir bakım sistemi nasıl inşa edilebilir?
Bu soruları birlikte çoğaltmak ve cevaplar aramak için bir araya geliyoruz.
atölye
“ÖĞRENCİ İŞİ BU” BELGESELİ
WORK-IN-PROGRESS ATÖLYESİ
17 Aralık 2025 Çarşamba 17.30
Postane
Katılımcılar:
Belgesel ekibi, Berke Baş, Can Candan, Fırat Yücel, H.Işık, İdil Akkuş, Somnur Vardar, Aylin Kuryel
Bu sene Haziran ayında, 18. Documentarist İstanbul Belgesel Günleri kapsamında, “Belgesel sinema tanıklık eder, görünmeyeni görünür kılar ve sesi bastırılanlara ses olur. Peki direnişler nasıl görünür hale gelir? Kolektif üretim nasıl mümkün olur?” sorularından hareketle düzenlediğimiz Öğrenci Hareketleri: Eylemi Belgelemek, Belgeleme Eylemi atölyesinin ardından, bu kez foruma katılan ve şu anda kurgu aşamasında olan “Öğrenci İşi Bu” belgeselinin ekibiyle birlikte bir work-in-progress atölyesi gerçekleştiriyoruz. Boğaziçi Direnişi ile birlikte Boğaziçi'nin son beş yılına odaklanan belgesel, yaşanan yıkımı ve üniversite bileşenlerinin mücadelesini kayıt altına almayı hedeflemektedir.
Atölyede filmden iki ayrı kesit izleyip yaratıcı sürecin kolektif biçimde ilerlemesine katkı sunmak amacıyla değerlendirme ve önerilerle ilerleyeceğiz.
Not: Güvenli ve yapıcı bir ortam gözetilerek etkinlik sadece davetlilere açık tutulacaktır.
Gösterim ve anma: DİRENİŞİN BELGESELCİSİ HAKAN TOSUN
17 Aralık 2025 Çarşamba 20.00
Postane
Filmler:
"Geldiler ve tapulu mallarımıza el koydular!", Yön. Hakan Tosun (2025, 7')
İliç Altın Madeni, Yön. Hakan Tosun (2024, 20')
Kaz Dağları Talanı, Yön. Hakan Tosun (2021, 30')
Katılımcılar:
Hakan Tosun’un ailesi, avukatı ve dostları
“İstanbul’a döndüğümde montaj için görüntüleri tararken karşılaştım kendimle. Muğla’ya gidişimizin ikinci gününde Kalem mevkiinde sunum yaparken gördüm ve şaşırdım. Sanki aradan onlarca yıl geçmiş de arşivi tararken tesadüfen eski anılarla karşılaşmışım gibi bir histi. Oysa aradan sadece 4 gün geçmişti. Başka bir boyutta yaşayan benmişim gibi geldi, ya da bir rüya hali gibi. Uyuyorsun ve uykuda yaşadıkların uyandığında bir anda siliniveriyor zihninden. Hatırlamaya çalışıyorsun silik birkaç görüntü dışında bir şey görmüyorsun. Oysa ateşlerin ve dumanların arasında hayatlarını tehlikeye atarak tek bir ağacı kurtarmak için canla başla çalışan insanlar gerçekti. O görüntüleri çeken, eve döndüğünde izleyen ve bu yazıyı yazan ben de öyle. İyi ki video var, iyi ki fotoğraf var, tekrar hatırlamak ve hatırlatmak için.”
Hakan Tosun tam 5 yıl önce bunları yazmıştı, Muğla yangınında tanık olduklarını “Ateşlerin ve Dumanların Arasında 5 Gün” başlığı altında anlatırken. Ekoloji hareketinin tırmanışa geçtiği bir dönemde eline kamerayı alıp son 15 yıl boyunca direniş ateşinin yandığı her yere yetişmeye çalıştı. Belli başlı ekolojik mücadeleleri belgeledi, çoğu tanıklığını hızlıca kısa videolara, kimi direnişleri ise daha uzun belgesellere dönüştürerek paylaştı. Kimi zaman videonun sonuna ismini bile eklemeyi düşünmedi. Sonuçta Türkiye’deki ekoloji ve yaşam alanları direnişlerine dair muazzam bir arşiv bıraktı.
Ağacın, kuşun, böceğin, karıncanın, insanın dostu Hakan Tosun’u 13 Ekim’de karanlık bir cinayete kurban verdik. Bir yandan o gece ne olduğunu sormaya, “Hakan Tosun İçin Adalet!” demeye devam ederken, öte yandan yaptığı işin kıymetini, yarattığı hafıza arşivini ve ekoloji mücadelesinden bunun nasıl değerlendirilebileceğini konuşacağız. Ailesi, dostları ve meslektaşlarını bir araya getiren bu buluşmaya Hakan’ın tüm dostlarını bekliyoruz.

