İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 77. yılında ortak açıklama
Türkiye adeta bir işkence mekânı haline geldi
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilişinin 77. yıl dönümünde, Türkiye’nin önde gelen iki hak örgütü, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kapsamlı bir durum raporu paylaştı. "Eşitsizlik, Adaletsizlik, Yoksulluk, Ayrımcılık ve Savaşa Karşı, Israrla Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Değerlerini Savunuyoruz" başlığıyla yayımlanan açıklamada, evrensel ideallerin çok gerisinde kalındığı ve küresel insan hakları rejiminin ağır bir kriz içinde olduğu vurgulandı.
Türkiye kalıcı bir OHAL rejimi ile yönetiliyor
Açıklamada, Türkiye'de yaşanan insan hakları krizinin yoğunluğuna dikkat çekildi. Ülkenin 2016 yılından bu yana, 2018'de resmen kaldırıldığı söylense de fiilen kalıcılık kazanan bir OHAL rejimi ile yönetildiği belirtildi. İktidarın anayasacılık ve hukukun üstünlüğü ilkelerini terk ettiği ifade edilen metinde, belirsizlik ve keyfiliğin bir yönetim tekniği haline geldiği savunuldu.
İşkence ve hapishanelerdeki durum
2025 yılında işkence olgusunun Türkiye'nin en başat insan hakları sorunu olmaya devam ettiğinin altı çizildi. İşkencenin sadece resmi gözaltı merkezlerinde değil, sokaklarda ve evlerde de yaşandığına işaret edilen açıklamada, "Siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir" denildi.
Hapishanelerin durumu ise raporda geniş yer buldu. Siyasal iktidarın hukuku bir sindirme aracı olarak kullanması sonucu cezaevlerinin kapasitesinin üzerinde dolu olduğu belirtildi. Özellikle "kuyu tipi" olarak adlandırılan Yüksek Güvenlikli S ve Y Tipi hapishanelerin tecrit koşullarını ağırlaştırdığı ve derhal kapatılması gerektiği vurgulandı. İmralı Hapishanesi başta olmak üzere tecrit uygulamalarının kronikleştiği ve ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin "umut hakkı"nın olmamasının insan onuruna aykırı olduğu ifade edildi.
Kayyım politikaları ve Kürt meselesi
Van Belediyesi'ne ve ardından 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın tutuklanması sonrasında yaşanan süreçlerin, seçmen iradesinin gaspı olduğu belirtildi. Kayyım atamalarının örgütlenme özgürlüğünün ağır bir ihlali olduğu vurgulandı.
Kürt meselesinin çözümü konusunda 1 Ekim 2024’ten bu yana yeni bir sürecin tartışıldığına değinilen açıklamada, iktidarın ayrımcı ve kutuplaştırıcı politikalarına devam ettiği tespiti yapıldı. Meselenin çözümünün araçsallıktan uzak, demokrasiyi değer olarak kabul eden bir "demokratikleşme programı" ile mümkün olabileceği belirtildi. Hak savunucuları, barışın konuşulması fırsatının tarihsel olarak değerlendirilmesini arzu ettiklerini ancak müzakerenin ortak çerçevesinin insan hakları değerleri olması gerektiğini hatırlattı.
Toplantı özgürlüğü ve ekonomik kriz
2025 yılının, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından yasakların kural olduğu bir yıl olarak kayıtlara geçtiği belirtildi. Van ve İstanbul halkının irade protestoları, 8 Mart, 1 Mayıs, Onur Yürüyüşleri ve işçi eylemlerinin yasaklandığı veya kolluk şiddetiyle müdahale edildiği hatırlatıldı.
Ekonomik krizin de bir insan hakları ihlali olarak tanımlandığı açıklamada, derin yoksullaşmanın yurttaşların yaşamını sürdürmesini imkansız kıldığı ifade edildi. Kadınların ve LGBTİ+’ların şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmaya devam ettiği, mültecilerin ise nefret söyleminin hedefi olduğu raporda yer alan diğer önemli başlıklar oldu.
İHD ve TİHV, açıklamayı "Tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip raporlayarak görünür kılmaya ve insan haklarının kurucu değerlerine sahip çıkmaya devam edeceğiz" sözleriyle sonlandırdı.

