ILGAZ GÖKIRMAKLI

Emine Yıldırım’ın ilk uzun metraj filmi “Gündüz Apollon Gece Athena” festivallerle başlayan yolculuğunun ardından Türkiye’de vizyona girdi. Annesinin hayaletini arayan Defne ve ona eşlik eden hayaletleriyle izleyicisini “ferahlatan” filmi ve bir türlü yüzleşip huzura erdiremediğimiz hayaletleri yönetmen Emine Yıldırım’dan dinledik.

10 Ekim Ankara Katliamı ve yargılama süreciyle ilgili her türlü bilgi ve belgelerin, sadece dava dosyalarında kalmamasının ve dijital olarak kamuoyuna sunulması amacıyla hazırlanan 10 Ekim sitesi yayın hayatına başladı. 10 Ekim Avukat Komisyonu’ndan Avukat Senem Doğanoğlu, hukukçu/araştırmacı Duru Yavan, sinemacılar Pelin Anılan ve Gök Akyel ile 10 Ekim Katliamı’nın hukuki süreci, 10 Ekimin 10. Yılında 10 Kavram hafıza ve arşiv çalışmasını konuştuk.

Gazze Bienali, tüm dünyaya Filistin ile dayanışma için örnek olabilecek bir organizasyonla yaratıldı. 2024'te Gazzeli sanatçılar, Ramallah Al Risan dağındaki Forbidden Museum işbirliğiyle, bir sanatsal direniş eylemi olarak Gazze Bienali'ni kuşatma altındaki bir kumsaldan başlattılar. Şimdi ise Gazze Bienali-İstanbul Pavyonu, 08 Kasım'a kadar İstanbul Depo'da.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Bienali’nin 18. edisyonu başlıyor. Küratör Christine Tohmé’nin “Üç Ayaklı Kedi” başlığıyla kurguladığı bienal, üç yıla yayılan bir yapı üzerinden ilerleyecek. Bienalin Lübnanlı küratörü Tohmé, açılış toplantısındaki konuşmasında Filistin’de yaşanan soykırıma karşı ses yükseltti. Karaköy- Beyoğlu hattında sekiz ayrı mekânda 47 sanatçı ile izlenecek olan 18. İstanbul Bienali, 20 Eylül’den itibaren kapılarını açacak.

2025 Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nü Türkiye’den, bilimsel dürüstlüğü, kamu yararını savunmadaki ısrarı ve risk alma cesareti gösteren ve bilgiyi bir iktidar aracı değil, toplumun ortak hakkı olarak gören Bülent Şık aldı. Ödül vesilesiyle konuştuğumuz Şık, “Gıda güvencesi ve güvenliği ülkedeki siyasal rejimle birebir ilintili bir sorundur. Ben bu aradaki bağlantıları göstermeye çabaladım” diyor.

"Türkiye’de gazetecilik yapmayı uçsuz bucaksız, dalgalı ve dibi görünmeyen bir denizde yüzmeye benzetiyorum. Kimimizi korkutan, kimimizin “girdikçe alışıyorsun” dediği… Furkan Karabay ve onun gibilerin varlığı, o suyu çok daha güvenilir kılıyor, “Hadi ipleri de aşalım, deniz bizim” diyor. Çünkü bu ülkede gazetecilik, hakikatin peşinden gitmek kadar ona sahip çıkma iradesiyle de ölçülüyor. Yalnızca yazmak değil; yazdığının sonuçlarına katlanmayı da içeriyor."