JAN DEVLETOĞLU
Nikos Kazancakis ve Yaşar Kemal’in Nobel kaderi
Kazancakis dokuz kez Nobel’e aday gösterildi. Ünlü Fransız Yazar Albert Camus bile bir oy farkla kazandığı Nobel töreninde, “Bu ödülü benim değil Kazancakis’in alması gerekirdi” dedi. Aynen Yaşar Kemal’in 1973 ve 74’te üst üste iki kez Nobel ödülüne aday gösterilip alamaması gibi. Ama bu gerçeği Yaşar Kemal için Nobel kürsüsünde söyleyen bir yazar çıkmadı!
Rüzgârın oyunu
Yıllar önce, zamanların birinde, ülkenin bir numaralı medya kuruluşunun İngiltere temsilcisiyim. Başbakanımız, Birleşik Krallık’ın resmi davetlisi olarak Londra’ya geliyor. Beraberinde de gazetelerden üst düzey yöneticileri ve önemli yazarları getiriyor. Gazetenin önemli yazarı, yazısını bitirmiş beni bekliyor. "Jan, korteji kaçıracağım herkes bizi bekliyor. Sen yazıyı gazeteye geç arkamızdan gel” dedi. Odada bir ben, bir de elle yazılmış bir deste kargacık burgacık başyazı! Çaresiz masaya oturdum. Oda servisi tam zamanında yetişti. İstediğim buzlu limonatayı getirmiş dışardan sesleniyor. Kapıyı açmamla masanın üzerindeki notlar odanın ortasına uçtu. Kominin de yardımıyla topladık kağıtları güç belâ. Ama önemli yazar kağıtlara sayfa numarası koymamış.
Ani’ye otostopla nasıl gittik, başımıza neler geldi?
Türlü maceralarla, bazen kamyon kasalarında koyunlar arasında, bazen büyük şirketlerin servis araçlarıyla, otostopla ve bazen de yürüyerek Kars’a kadar geldik. Her nedense Ara’nın “Bölge komutanına uğrayın” uyarısını kulak arkası etmiştik. Otellerden en perişanına kaydolduk. Ama Kars, bizi daha varmadan kaydetmişti!
Aziz Nesin'le bir Sanasaryan Misafirhanesi anısı: Yeni Harman, Filtresiz
“Yıl 1969, Sanasaryan Misafirhanesinin mutat davetlerinin birindeyim. Bir hareket oldu. Herkes kenara çekildi. Aziz Nesin, voltaya çıkmıştı. Uyarıları unutup fırladım volta alanına. Aziz Nesin’e karşı yönde yürümeye başladım. Volta alanında bir Aziz Nesin var, bir de ben. Üstat ile aynı alanda volta atmak misafirhanelerde pek görülmüş bir şey değil. Herkes bizi izliyor. El, kol, otur işareti yapanlar var. Çok heyecanlıyım. Elimi cebime attım…”
Korku (3)- İstanbul'dan Londra'ya giderken havaalanı komutanı beni neden odasına çağırdı?
“Ben Havaalanı Komutanıyım Jan. Seni son anda ekranda gördüm. Bu saçla yurtdışına çıkamazsın. Sen ülkemizi temsil ediyorsun Londra’da." Hoppala, ne vardı saçımda anlamadım? Bütün dünya uzun saçlıydı. Ama adımda ne olduğu apaçık belliydi. Belli ki yolcu çıkış listelerinde görmüşlerdi adımı. Korkunun şiddetini artırmak için de son ana kadar beklemişlerdi.
‘Korku’ (2): “En Uzun Yürüyüş”ün yazılmamış hikâyesi
Arkadaşım Ali Özgentürk 1966-69 yılları arasında gerçekleşen, Deniz Gezmiş’in de katıldığı sayısız direniş yürüyüşlerinin 16 mm siyah-beyaz film çekimini yapmıştı. Annemi bir arkadaşına yatılıya gönderip Osmanbey’deki evimizde gece gündüz birkaç saat nöbetleşe uyuklayarak filmin kurgusunu yaptık. Odalarda duvardan duvara sicimler germiş, yürüyüşün her sahnesini ayırıp, numaralayıp kurgu için çamaşır mandallarıyla iplere asmıştık. Korkudan kimseye haber vermemiş, ekmeğimizi bile evde kendimiz yapmıştık.
Leon Surmelian’ın kitabının yazılmayan hikâyesi
Uzattığı kitaba baktım. Saroyan’ın tüm kitaplarını okumuştum ama Surmelian adını o güne kadar hiç duymamıştım. Eski Ermeni yazarlar konusunda fazla bilgili değildim. Kitabın ilk sayfasına göz atarken çok anlamlı bir söz söyledi. “Boşuna arama kitabı. Eski baskılarını İngiltere’de bulman imkânsızdır. ABD’de bulsan bile çok pahalıdır. Hem kitap bakarsın belki bir gün yine sana döner.” Durmadım üzerinde. Son sözünün ne anlama geldiğini düşünmeye zaman da yoktu.
Korku
Okul müdürünün küçük odasında 4-5 kişiydik. Hepsi müdür düzeyinde kıdemli öğretmenlerdi. İsteğimi sevgi ve takdirle karşıladılar hatta “Bize onur getirdiniz, fotoğraf çekme isteğinizle” dedi içlerinden biri. Sonra bir duraklama… Bir sessizlik bürüdü odayı.

