Kobane’nin yarası Suruç’ta kanıyor

SAT-7 TÜRK Televizyonu'ndan Gökhan Talas, Suruç'ta Ezidi ve Kürt göçmenlerin bulunduğu kampları ziyaret etti, izlenimlerini yazdı: En büyük zorluğu çocuklar yaşıyor. Hastalık, eğitimsizlik ve sağlık hizmeti alamamak gelecek nesiller için büyük bir risk taşıyor. Gıda eksikliği hastalıkları, hastalıklar sağlıksız gelişimi beraberinde getiriyor. Ve fiziksel koşulların yetersizliği yanında, neredeyse her ailenin öyküsünde bulunan ölümlerin yol açtığı psikolojik sarsıntıları aşmaları için yardım almaları şart.

Suriye’de devam eden iç savaşın bir çok can alıcı sonucu oldu. Sadece Suriye’nin değil, bölgenin yeniden şekillendiği, etnik ve dini çatışmaların neredeyse Orta Doğu’da her ülkede çatışmaları tetiklediği bir savaş dönemine girilmiş oldu. Her savaşta olduğu gibi bunda da savaşın kendi doğasının gayri meşru, kötücül çocukları doğdu. Bu çocuklar arasında son 2 yıldır en çok göze çarpanı, kendisine kısaca “İslam Devleti” diye IŞİD. Bölge Müslümanlarının şiddetle karşı çıktığı isim, batının İslam tanımlaması açısından mevcut tüm oryantalist yaklaşımlara kaymak süren bir fırsat oldu. Tabi IŞİD tarzı İslam’ın etkileri sadece İslam dışı değil bizzat Müslüman toplumlar tarafından da deneyim ediliyor. IŞİD kendi din anlayışına dahil olmayan herkesi yok etmeye veya devşirmeye and içmiş bir terör hareketi. Buna teolojik ayrılık yaşadığı Müslümanları da dahil ediyor. Böylece evinden edilen, katledilen veya hala esir olarak tutulan milyonlarca IŞİD kurbanı karşımıza çıkıyor. Zorunlu göç nedeniyle bölgeden göç eden on binlerce insan Türkiye’de kamplarda konaklıyor. O kurbanlar bir sel gibi dünyanın kör tarafına doğru akıyorlar…

Savaşın etkilerini görmek isteyen herkes için elbette ilk durak Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırındaki kentler oluyor. Biz de özellikle bölgede bulunan kamplarda, IŞİD teröründen kaçan ve bir şekilde otoritelerin de etki alanına girememiş insanların durumunu görmek için, SAT-7 TÜRK televizyonu ekibiyle birlikte Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine gittik. İlk amacımız, Kobane’den kaçan Kürtlerle birlikte sayıları az da olsa Hristiyan ailelerin durumuna dair tespitler yapmaktı. Bölgeye dair aklımızda felaket resminden öte bir fikir olduğunu söyleyemem. Bu resim internet ortamında karşılaştığımız resimler, köşe yazıları ve haber detaylarında kulağımıza çalınan hikayelerden ibaretti. Bölgenin büyük bir ihtiyaç halinde olduğu, kampların oldukça aksak ve yetersiz olduğu, devletin gereken ilgiyi özellikle siyasi ekseninde olmayan halklara karşı göstermediği fikrine sahiptik. Hiç şaşırmadık. Aralık ayının yoğun sisi Urfa’yı türküdeki dumanlı dağlarla şereflendirmiş ancak peşi sıra gelen yağmur kampları perişan etmiş. Suruç’a vardıktan sonra belediyeden rehberlik almak istedik ancak neredeyse tüm belediye bir göçmen merkezi haline gelmiş ve yetkililer sürekli hareket halinde. Belediyenin yönlendirmesiyle Rojava Yardımlaşma Derneği’nin, eskiden belediyenin kültür merkezi olan ama şimdi göçmen denetim merkezi gibi kullanılan binasına gittik. Binada hummalı bir çalışma söz konusu. Her katta farklı birimler oluşturulmuş. Biz ‘Bilgi İşlem Merkezi’nde bulunan genç dernek çalışanlarıyla görüştük. 

Suruç’ta 35 bin göçmen 

Dernekten aldığımız bilgiye göre belediye (bir anlamda DBP ve bağlı birimler) her gelen Kobaneli Kürt vatandaşı kayıt altına alıyor. Ellerinde geniş bir göçmen arşivi var ve ihtiyaçları biliyorlar. Çünkü Kobane’deki mevcut kampların 4 tanesi bizzat  belediye ve bu merkez tarafından kurulmuş ve geliştiriliyor. Derneğin elindeki verilere göre yaklaşık 35.000 göçmen Suruç’ta konaklıyor. Rojava, Kader Ortakkaya, Suphi Nejat Ağırnaslı ve Kobane isminde dört kamp kurulmuş Biz Rojava, Kader Ortakkaya ve Suphi Nejat kamplarını ziyaret ettik. Bildirilen ihtiyaçlar az çok diğerleriyle aynı. Günlük gıda, bebek malzemeleri, battaniye ve sağlık malzemesi gibi ihtiyaçlarda çok büyük bir eksiklik var. Bölge belediyelerinin ortak bir stratejisi olduğu ve tüm çalışmalarda DBP’li belediyelerin her bölgede ortak hareket ettiği hem söylendi hem de açıkça görülüyor. Biz Suphi Nejat Kampı’ndayken Van Belediyesi’nin aracı akşam yemeğini getirmişti. Aynı şekilde bir gün önce Rojava kampında Ağrı’dan gelen yardım araçlarını görmüştük. Kısacası bölgede bulunan Rojavalı Kürtler için otorite, yardım kuruluşu veya danışma merkezi demek, Kürt kurumlar demek. Herkes için tek bir umut var: Kürt siyasi hareketinin ve Rojava’da savaşan etkin güçlerin başarılı olması. YPG, tüm halkı kapsayan bir kimliğe dönüşmüş durumda. Çocuklardan, yaşlılara kadar herkes için YPG’nin gücü sadece askeri değil toplumsal bir var oluş anlamına geliyor. 

Kampta direniş halleri

Kamplarda konuştuğumuz insanlarda görmeyi umduğumuz, umutsuz, tükenmiş veya isyankar hava Suruç’ta bulunan kamplarda mevcut değil. Evet, insanlar zor şartlarda yaşıyor ve bekledikleri gibi bir misafir olamamışlar. Ancak “ihtiyaç nedir” diye sorduğumuzda genelde bir tek cevap aldık; “şükür…” İnsanlar günlük yaşamlarını idame ettirmenin ötesinde evlerinde yaşanan savaşın nasıl gittiğiyle ilgileniyorlar. Beslenmek bile bir sorun ama sığınabildikleri bir yer bulmuş olmanın minneti hakim herkeste. Yüzler genelde gülüyor. Kamplarda gezinip duran yardım görevlisi, gazeteci veya konuklara eğlenen bir ifadeyle bakıyorlar. Bu durum Kürt halkının zor şartlarda gösterdiği dirayetle mi izah edilir yoksa savaşın katılaştırdığı ruh halleri mi bunlar? Bilmek zor. Ama bu güçlü direniş haline hayran olmamak mümkün değil. 

Kaybı olmayan aile yok 

Tabii tüm bu şartların en zor noktasında çocuklar bulunuyor. Hastalık, eğitimsizlik ve sağlık hizmeti alamamak gelecek nesiller için büyük bir risk taşıyor. Gıda eksikliği hastalıkları, hastalıklar sağlıksız gelişimi beraberinde getiriyor. Ve fiziksel koşulların yetersizliği yanında, neredeyse her ailenin öyküsünde bulunan ölümlerin yol açtığı psikolojik sarsıntıları aşmaları için yardım almaları şart. Kaybı olmayan bir aileyle tanışmadık. Gençler cepheye gitmek için can atıyor ama anne-babaların yürekleri kuş gibi. Her gün Kobane sınırından yaralılar geliyor ve bu yaralılar için belediye dispanseri dışında tedavi merkezi yok. O dispanser de akıl almaz bir kalabalıkla çevrelenmiş. Ayrıca kentteki güvenlik güçleri, YPG’li savaşçıları burası üzerinden takip ediyor. 

İnsanlar dürbünle bombalanan kentlerini izliyor

Sınırdaki durumu görmek için Kobane’ye en yakın köy olan Siftek’e gittik. Suruç’a 25 kilometre uzaklıktaki köy, bir savaş izleme merkezine dönüşmüş durumda. Köyün camisinin çatısında insanlar dürbünlerle çatışmaları takip ediyor ve nöbet tutan DBP’liler için birçok stant kurulmuş. Sınırın ötesindeki çatışmaların sesleri kulaklarımızı yırtıyor. Mermi sesleri, bomba gümbürtüleriyle kesiliyor. Her mermide kulaklar keskinleşiyor, yüzler asılıyor. “Acaba” sorusunun en can yakıcı olduğu yerlerden birindeyiz. İnsanların dürbünle bombalanan kentlerini yani evlerini izlemeleri bizi de sarsıyor. 

“Bir soykırımı daha kaldıramayız” 

Suruç’tan sonraki durağımız Diyarbakır, Çamlık mevkiinde bulunan Ezidi göçmenlerin bulunduğu Fidanlık oldu. Hem daha eski bir kamp, hem de çatışmalardan uzak olmanın görece rahatlığı var. Kampa girmek için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi çok yardımcı oldu. Zira burada güvenlik önemli bir sorun. Ezidiler hakkındaki ilk tespitimiz “kimseye güvenemedikleri” yönündeydi. Son yüz yılda defalarca kez toplu katliamlardan geçmiş ve sonunda varlığı tehdit altında olan bir halk için ne denebilir? Kamptaki koşullar aşağı yukarı diğer kamplarla aynı. Yetersiz, yetersiz, yetersiz… Tüm kampların sloganı bu sanki. Yiyecek yetersiz, temizlik malzemesi yetersiz, ilaç yok, giyisiler çabuk tükeniyor, su sorunu ve gıda da çeşit problemi var. Yine çocuklar ve kadınlar için bir felaket yaşanıyor. Ezidiler çok zor ve acılı bir yolculuktan sonra buraya ulaşmışlar. Ve neredeyse yarısından çoğu artık ülkelerine dönmek istemiyorlar. “Bir soykırımı daha kaldıramayız” diyor konuştuğumuz dini liderleri. Ölümden ziyade asimilasyon ve kültürel imhadan çekindiklerini fark ediyoruz. Belediyenin planladığı eğitimi kabul etmemişler. Bir ibadethane bile kurulmasını istemiyorlar. Bu coğrafyada yerleşmemek mi yoksa kendi dünyalarında var olma süreçlerini idame ettirmek mi seçimleri, bilemiyoruz. Ama bu kapalı toplumda sesini yükselten herkes aynı şeyi söylüyor. IŞİD canavarına yenilmeyeceğiz. Genç savaşçılarının çoğu YPG saflarına katılmışlar. Konuşmak istemeseler de peşmerge tepkisi dikkati çekiyor. Peşmergenin bölgelerini korumak konusunda gereken çabayı göstermediğine inanıyor çoğu. Beklentileri ise bu güvensiz ortamı terk edip daha da batıda yeni bir yaşam kurmak. 

Üç günün sonunda Urfa / Diyarbakır ziyaretlerimizden bolca acı ve kederle döndük. Bölgenin sorunları daha bir arpa boyu iyileşmemişken, göçmenlerin bu sorunları zirveye taşıdığını görmek kaygı verici. Göçmen politikası ve bölgeyle ilgili stratejik yaklaşımlar gözden geçirilmezse hem halklar arasındaki duvarları yeniden onarmak çok zor olacak hem de Türkiye’de kalan Kürt coğrafyasını… Bu konuda adımları hızlandırmak kimin görevi?

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem



Yazar Hakkında