Gazeteci yazar Emine Uçak Erdoğan’ın ‘Keje: Bir Gecede Büyümek’ adlı kitabı bu hafta yayımlandı. Erdoğan, kitabında özellikle 1970’lerde ve 80’lerde Güneydoğu’da yaşayan çocukların yaşadıklarını hikâyeleştirmiş. Onunla, son dönemde gündeme gelen ‘öfkeli genç kuşak’tan yola çıkarak Kürt sorununu konuştuk.
FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr
Erdoğan’a göre AK Parti’den BDP’ye yönelik Zerdüştlük suçlaması, dindar Kürtlerden de olumsuz tepki aldı.
• Son zamanlarda Kürt sorunu bağlamında sık sık duyduğumuz bir söz var: ‘Bu, konuşulacak, müzakere edilebilecek son kuşak. Bundan sonra gelecek kuşaklar o kadar öfkeli ki, konuşabilecek muhatap bulamazsınız.’ Buna katılıyor musunuz?
Kitaptaki öykülerde, bu konuşulacak son kuşak denilenlerin, yani 1970’lerde veya 80’lerde çocuk olanların öykülerini anlattım. Evet, onlar gerçekten de konuşulabilecek son kuşak, çünkü henüz öfkeye teslim olmayan, yaşananlara geniş açıdan bakabilen kuşaklar. 1990’larda doğanlar ise, ilginçtir, sıcak çatışmalara birebir tanıklık etmemiş olmalarına rağmen öfkeleri çok daha sert.
• Neden daha önceki kuşaklara göre daha öfkeliler?
Bunun temel nedeni zorunlu göç. Güneydoğu’da zorunlu göç büyük bir travmaya yol açtı. Bu travmadan en sert şekilde etkilenenler ise çocuklar oldu. Zorunlu göçü birebir yaşayan yetişkinler o noktaya nasıl gelindiğini biliyorlardı. Bunu bir şekilde kendi içlerinde yaşadılar; yaşayamadıkları kadarını da çocuklarına aktardılar. Bu çocuklar birebir şiddet olaylarına tanıklık etmemiş olsalar da, şehrin varoşlarında her türlü yoksulluk ve yoksunluk içinde yetişti. İşte bu yüzden de büyük bir öfke patlaması var. Bunun vebali de aslında hepimizin üstünde. Açılım yapma iddiasında olan AK Parti hükümetinin de vebali var; BDP’nin de ve Kürt sorununda bir şeyler yapmaya çalışan sivil toplumun da vebali var. Zorunlu göçten doğan mağduriyetleri gidermeye yönelik uygulamalar yok denecek kadar az. Kürt sorununun bugün geldiği noktada da zorunlu göçün ciddi bir faktör olduğunu düşünüyorum.
• Tersinden düşünemez miyiz? Yani, daha önceki kuşaklardan farklı bir kuşak geliyorsa bu kuşak sorunlara yeni çözüm önerileri üretemez mi?
Bu ihtimal zayıf, çünkü mesela BDP çizgisine baktığınızda kendisi gibi düşünmeyeni hain gören bir anlayış var. AK Parti’de de aynı yaklaşım geçerli aslında. Bu yüzden de kimseden ses çıkmıyor. Kürt sorununda siyaset olarak iki kesim var. AK Parti ve BDP. Her iki tarafın tabanında da farklı sesler duyulmuyor.
• AK Parti’de özellikle son dönemde devletçi söylemin ağır bastığını görüyoruz. BDP tarafında ise ‘sivil cuma’ gibi atılımlarla deyim yerindeyse dindarla barışma eğilimi var. Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
AK Parti son dönemde sadece Kürt meselesinde değil başka konularda da devletçi refleksler sergiliyor. AK Parti’de önceleri Kürt sorununda bilmemekten kaynaklanan bir iyimserlik vardı. Meseleyi yanlış okudu.
• Nasıl yanlış okudu?
Kürt meselesinde en çok sesi çıkan, kendi medyası da olan BDP kesimi var. AK Parti şöyle düşündü: ‘Sorun olan sadece BDP’ye yakın olan Kürtler. Ben onları memnun edersem sorunu da çözerim.’ AK Parti şunu göremedi; İnsanların BDP’yi destekleme nedeni kendi Kürt kimlikleriyle ilgili sorunlarının olması. Bu da sadece BDP’nin tabanında olan bir sorun değil. Kürtlerin büyük çoğunluğu bu sorunu yaşıyor. AK Parti’de elitist bir yaklaşım var. ‘Sahaya yardım ederiz, hizmet götürürüz ve çözeriz’ diye düşündüler. Ama böyle olmadı. Tabii buna devlet içindeki çatışmayı da eklerseniz Kürt sorunu bugün şiddete teslim olmuş durumda.
• BDP’de durum ne?
BDP Kürt siyasetinde en güçlü yapı gibi görünüyor ama temsil gücü sanıldığı kadar yüksek değil. Bunu oy oranlarında olduğu gibi siyasi söyleminde de görebiliyoruz. BDP siyaseti en başından beri Marksist bir siyasi çizgi izledi ve bu söylem geniş halk kesimlerinden çok büyük bir destek alamadı.
• BDP bu yüzden mi dindarlarla yakınlaştı?
Evet, bu BDP için iyi bir siyasi hamle. Sonuçta dindar Kürtler BDP’ye kendini çok yakın hissetmiyor. Nasıl AK Parti hizmet yoluyla Kürtleri kendine çekmeye çalışıyorsa, BDP de dindar kitleleri değişik yöntemlerle kendine çekmeye çalışıyor.
• Başbakan’ın BDP çevrelerine yönelik Zerdüştlük suçlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başbakan din ve vicdan özgürlüğünden söz ediyor ama öte yandan Zerdüştlük suçlaması yapıyor. Bu aslında Kürtler arasında yaşayan farklı etnik ve dini kökenlere sahip insanlara da hakaret. Ayrıca bu Zerdüştlük suçlaması ters tepti. Kürtler dağa çıkan çocuklarına Zerdüşt denmesinden hoşlanmadı.