Yalnızlara geçit yok

Bu yılki Filmekimi’nde izleyicinin beğenisini toplayan ‘The Lobster’, az sayıda sinemada gösterime girdi. Yunan sinemasının yaratıcı ismi Yorgos Lanthimos’un son yapımı, özgün senaryosu ve başarılı oyunculuklarıyla, bu dönem en izlenesi filmler arasında yer alıyor.

Çağdaş Yunanistan sinemasının yükselen isimlerinden Yorgos Lanthimos’un son filmi ‘The Lobster’, bir süre film festivallerini dolaştıktan sonra vizyona girdi. Yaratıcı senaryosuyla dikkat çeken film, yalnızlığa, ilişkilere ve bu konudaki dayatmalara, yaşadığımız zamanın dışına çıkarak bakıyor. 

Film, yalnız yaşamanın resmen yasak olduğu distopik bir gelecekte geçiyor. Tüm yalnızları bir otelde toplayan otoriteler, onların uygun birer eş bulmalarını sağlamak için türlü yöntemlere başvuruyor. Kendilerine tanınan 45 günlük süre içinde, kendilerine uygun bir partner bulamayanlar, baştan belirledikleri bir hayvana dönüştürülerek doğaya salınıyorlar. ‘Uygunluk’ kriteri, iki kişi arasında en az bir ortak nokta olması, ki birçok çift arasında yalnızca tek bir ortak nokta bulunuyor.

Filmde, ruh eşini olmasa da hayat arkadaşını bulmak için elinden geleni ardına koymayan bireylerin yanı sıra bu duruma başkaldıran, sisteme karşı gelen asi ‘yalnızlar’ da var. Onlar, dayanışmadan yoksun hayatlarında kendi başlarının çaresine bakmayı tercih ediyorlar. Burada kim aydınlık tarafta, kim karanlık tarafta, karar vermek güç. Sisteme boyun eğenler de, asiler de hem ötekilere, hem de kendi gruplarının üyelerine çeşitli konularda baskı uyguluyor. Bu iki grup arasındaki karşıtlıktan, filmdeki en ince esprilerden biri çıkıyor: Toplu av seanslarında yalnızları avlamayı başaranlar, otelde biraz daha kalmaya hak kazanıyor.

Distopya mı, gerçek mi?

Film ilk bakışta distopik bir geleceğe işaret ediyor gibi görünse de, zekice işlenen detaylar izleyiciyi şüpheye düşürüyor. Hikâye, günümüzün evlilik, sevgililik, birliktelik müesseselerine eleştirel bir bakış getiriyor. Kabul etmek zor olsa da, bu konuda doğru tespitlerde bulunuyor. Bunun dışında tek yaptığı, gerçeklik payı olan durumları biraz abartıp, biraz da çarptırarak yeniden önümüze koymak. Böylece izleyici, filmde anlatılan o tuhaf, samimiyetsiz ilişkilerin, yaşadığımız dünyaya değil de, belki hiç yaşanmayacak, kötümser bir geleceğe ait olduğu hissine kapılıyor. İkna olmadıysanız, işte size filmden bir diyalog: “Eğer kendi başınıza başa çıkamayacağınız problemler, gerginlikler, tartışmalar yaşarsanız, tarafınıza çocuk tahsis edilecek. Genellikle bunun yardımı dokunur. Hem de çok...” Hımmm.

David karakteriyle mükemmel bir oyunculuk sergileyen Colin Farrell, izleyiciyi hem rolüne hem de senaryoya ikna etmeyi başarıyor. David otele ilk gittiğinde, eşini bulamadığı takdirde bir ıstakoza dönüştürülmek istediğini söylüyor. Film, adını buradan alıyor. Aslında hayvan olmak, doğada özgürce yaşamak ve istediğin kadar seks yapmak demek. Bu yüzden de, bazı karakterlerin, bundan sonraki yaşamını hayvan olarak geçirmeye çok da itirazı yok. Ancak yönetmen, filmin açılışını yaptığı şok edici sahneyle bu konuda da içimize kurt düşürüyor.

Talihsiz bir ilişki denemesinin ardından kendini yalnızların tarafında bulan David, ormanda kendisi gibi miyop bir kadına (Rachel Weisz) âşık oluyor. Birbirine çaresizce tutunan çift, kendi aralarında bir dil geliştirerek, sadece ikisinin paylaştığı bir dünya kurduklarının farkına bile varamadan, ufak bir görme kusurunun ortaklığına takılıp kalıyorlar. Bu durum sonradan bir trajediye dönüşüyor. Sonunda çiftler mi kazanıyor, yoksa yalnızlar mı, âşıklar mı yoksa içindeki nefret fidanlarını büyütenler mi, anlayamıyoruz. Ancak emin olduğumuz tek bir şey var ki, o da, kalpsizlere ne bu senaryoda, ne de dünyada yer olduğu.

Yorgos Lanthimos, 2009 yılında çektiği, doğumlarından itibaren ebeveynleri tarafından eve hapsedilen ve köpek dişleri düşmeden dışarı çıkamayacakları söylenen üç kardeşin hikâyesini anlattığı ‘Köpek Dişi’ filmiyle hayranlık uyandırmış; 2011 yapımı ‘Alpler’de ise yas tutan yüreklere odaklanmıştı. Yönetmen, imza attığı her işle, başka bir gerçekliğe ait gibi görünen kurgularla, yaşadığımız dünyayla ilişkili absürt durumlara kapı açıyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema


Yazar Hakkında