KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Büyü

Kendini kaybedilişi üzerinden tanımlayan şeyler var. Büyü gibi. Varlığı fark edilene kadar yoklara karışan gizli bir gökkuşağıdır o. Ortalık rutinin grisine bulandığında anlaşılır en çok. Yok olduğunda.

Çok işlevli, pek meşguliyetli yetişkin dünyasında büyüye pek yer yoktur. Sanki sadece çocuk dünyasına aittir o. Kimse aslında çocukluğuna ihanet ederek büyüdüğü için büyüyü kaybettiğini itiraf etmek istemez. Didem Madak dışında. Genç yaşında başka bir boyuta doğru yola çıkan Madak, ‘Pulbiber Mahallesi’ kitabındaki ‘Büyümüş Çocuk Şiiri’nde en güzelinden anlatır bu durumu.

Artık büyüdü diyorlar bana
Ekmeğini salatanın suyuna banma
Ben artık büyüyüm Füsun 

Füsun kaybettiği annesi ve doğurduğu kızıdır şairin. Seslendiği muhataptır. Ölüme inat devam ettirdiği hayat döngüsüdür. İnsan büyüdüğünde en çok oyunbazlığına, mutluluğuna kastederler. Ama kimileri razı gelmez bu fukaralığa. Teslim olmaz düzenin görece ciddiyetli, kandırmacalı soğukluğuna. Oyunun ta kendisi olmayı seçer. Çocukkenki neşe kaynağına sahip çıkmayı. Büyüyü korumayı. 

Zengin evlerinde Harry Potter oldum bu yaştan sonra
İstanbul'un kargaları İstanbul kadar kocaman
Bağırmak denen bir adam saltanatını kurmuş burada
Birçok şarkının ortasında yürürken İstiklal Caddesi
Tomtom Mahallesi'ne taşıyor beni 

Bir yoksunluktur büyüsüz kalmak, alışana. Öyle ya, bir vakit hayatta baktığın her yerde renkler patlardı. Ağaçların fosforlu yeşil olduğuna yemin edebilirdin. Gülün, karanfilin, yılın ilk mimozasının kokusu tanrısaldı. Aşktı büyü. Bir tene sığınmak, bir göz bebeğinde kaybolmaktı. Tesadüfler başroldeydi o zamanlar. Her şey için en doğru zamandı. Yine kötülük vardı, yine vahşet buyuran o ses. Ama menzil hayat kurtarırdı. Varırdın beklendiğin bir yere. Seni illa da bekleyene. 

Ben yürümüyorum Füsun cadde yürüyor
Bir cadı olduğumu burdan anlıyorum
Hiçbir takım tutmuyorum, yıldızların takımından başka
Bilirsin işte erkekler büyükayı, kadınlar küçük cezve
Bugün bir harf girdi atmosferime, tutuştu ve yandı
Siyah bir gelinliğe benzeyecek bu şiir
Uzun kuyruklusundan 

Şiir de büyüdür. Okuyana dünyasını şaşırtır. Harflerden değil kalpten yapılmadır o. Çentiklediğin şeylerden. Hiç çekilmemiş fotoğrafların bellekteki albümüdür şiir. Tersine dünyadır. En güzel kaostur. Anlam senin avucundadır. Bütün isimler dilinin ucunda. Herkes ve her şey sırasını bekler senin tarafından yeniden yaratılmaya. Akarsın yollar boyu. Hayat damarlarındadır. Dursan, mırıldandığın şarkıyı unutsan çöker sanki koca dünya.

İmgelerle yer değiştiriyorum Füsun
Şiirin bir odasına üç yüz milyon vereceğim
Durmadan mazmunlara sürgün gidiyorum olmuyor böyle.
Cümle kapıların önünde kelimelerle beş taş oynuyorum. 

Yazmak yalnızlıktır. Özlediğin dünyanın büyüsünü kaynatırsın kelimelerin kazanında. Ama seni anlamayanların, gerçeğini çarpıtanların diyarında yersiz yurtsuz kalırsın çokça. Meczup ilan ederler seni. Bunları da yazarsın çaresiz. Ezelden ebede yılmaz bir kayda geçirici. 

Karanlık sokaklardan biraz korkuyorum
Ama korkmuyorum da esasında.
Pardon diyorum ayağıma bastığında dünya
saçlarımın ucundan başlıyor artık kırılma
Kelimelerin tadına bakıyorum
Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla. 

Dünya hoyrattır ya, ne haber?.. Gözünün yaşına bakmaz. Yaşadıklarının zulüm dozu arttıkça, korkacak bir şeyinin kalmadığına ayarsın. Sağ kaldığına bir de. Israrla, inatla. “Ne kadar güçlüsün” derler, zayıflığını emanet edemediklerin. En kötüsünü söylemeyi de, sözü silah etmeyi de bilirsin. Kendinden duyduğun korkunun adıdır merhametin. 

kahverengi bir delik açıyor sayfanın ortasında
Elimde tuttuğum sigara
Ucu olmayan dize yakışıyor şiire 

Küçük bir simyacıdır sigara, ateşle kendini dumana ve küle dönüştüren. Yok olarak tat veren. Yaktığı yerin izi kalır. Atkılarda, kazaklarda ve elbette okunan, yazılan kağıtlarda bir deliktir o yanık. Sözü olmayan acıları çevreler koyu renk boşluğuyla. İçine düştüğün uzak boşluğu olur o minicik delik.

Büyüyü her yitirdiğinde bir yerlerin yanar. Yanık, şiirin yazılmamış dizesidir sanki, kendini sende tamamlar. Azalmışlığının simgesini okşarsın. Mecbur, bekleyeceksin yeni yangınını. Ta ki bu ölümden de yeniden doğana kadar.