‘Derdimiz tüm olayı 1915'e kilitlemeden, o dört yıllık zaman diliminde anlamak’

Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen ‘Nar Niyetiyle: Unutmanın Değil, Hatırlamanın Zamanı’ sergisi, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 29 Nisan’a kadar ziyaretçilerini bekliyor. Serginin küratörü Güzin Erkan sorularımızı yanıtladı.

Serginin hemen girişinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014’teki taziye mesajıyla Başbakan Davutoğlu’nun 24 Nisan mesajından alıntılar yer alıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın desteklediği bu sergide sizin bu iki mesajı güçlü bir şekilde hemen girişe yerleştirmeniz ne anlama geliyor? Siyaseten o noktaya mı dönülmek isteniyor, çünkü aradan geçen dönemde taziye mesajıyla oluşan havanın tamamen kaybolduğunu söyleyebiliriz.

Bu sergi güncel bir sergi, bugünden bahsediyoruz. Serginin küratörü olarak büyük ölçüde Ermenilerle Türkler arasındaki bu ortak yaşam kültürüyle ve sanat kısmıyla ilgileniyorum. Ama tabii siyasi olarak baktığımızda böyle bir serginin girişinde bu iki mesajın yer alıyor olması, serginin ana fikriyle birleştiği zaman böyle bir niyet olduğunu ortaya koyuyor olabilir. Dışişleri Bakanlığı'nın sergisi ve onlar da en üst makam olarak bu görüşü destekliyor. 

Türk-Ermeni ilişkilerini bir kartpostal koleksiyonundan yapılan seçkiyle anlatmaya nasıl karar verdiniz? Böyle bir konuda, ''Bakın burada ortak bir yaşam vardı, kartpostallarda da görülüyor'' demek çok basit geldi bana, başka bir yöntem kullanılabileceğini düşündüm açıkçası.

Evet, serginin merkezinde kartpostallar yer alıyor ama onun dışında, özellikle kültür-sanat bölümlerinde değişik seçkiler de var. Bizim ziyaretçilerimiz her iki toplumdan da olacak. Bence asıl derdimiz, Türk insanına bu konuyu bir parça daha anlatabiliyor olmak. Onlara, Ermenilerin bu topluma katkılarını hiç düşünmedikleri taraflardan anlatmaya çalışmak ve bunu görsel dökümantasyon ile desteklemekti. Çünkü kartpostal tarih demek aslında, sadece bir resim değil. Özellikle bu koleksiyon Anadolu’nun her şehrini kapsıyor. 80'e yakın il var ve sergimizde 150 adetlik bir seçki var. Türkiye'nin her yerinden seçkiler var. İçlerinde düğünler, kültürel olaylar, spor takımları, mahalleler var. Bu topraklarda bu insanların güzellikle yaşadığını kanıtlayan bir sergi…

Kartpostallar dışında sergide görülecek başka şeyler de var, örneğin bir panoda ilişkilerin başladığı tarihten 1915'e kadar evirilişini anlatan bir panorama, diğer tarafta da Ermenilerin mimari, zanaat, müzik, tiyatro ve basın-yayın alanlarında Osmanlı döneminde yaptığı çalışmalar anlatılmaya çalışılmış. Serginin bu bölümünü tasarlarken ne düşündünüz? 

Gelen ziyaretçinin öncelikle bizim önem verdiğimiz şeyi, niyetimizi anlamasını istedik. Ne niyetle yola çıktığımız. Ziyaretçinin girdiği zaman buradan çok da rahatsız olmadan, olaylara objektif bakarak hareket edebileceğini düşünüyorum. Öncelikle kısa bir kronolojik bilgi vermek gerekiyordu, bahsettiğiniz panonun amacı o. İki toplumun tarih boyunca ilişkilerindeki inişler çıkışlar olmuş. O bölümden geçtikten sonra da, bu ilişkilerin kilit noktası 1915. Arkada büyük siyah bir pano görüyorsunuz, 1914-1918 yazıyor. Derdimiz tüm olayı 1915'e kilitlemeden, bunu o dört yıllık zaman diliminde anlamak. Dönemin şartlarını değerlendirmek… Bugünkü şartlarla ve insan haklarıyla baktığımız zaman, 21. yüzyıl kafasıyla baktığımız zaman hiçbirimiz için bir anlamı olmayabilir. Ama tarihi, tarih perspektifiyle değerlendiriyor olmak gerekiyor, o panonun amacı o. 1915'i es geçmek mümkün değil. Zaten en başında da, unutmanın değil hatırlamanın zamanı dememizin sebebi bu. O trajediyi es geçmeden genel olarak insanlara bir tarihçe sunduktan sonra, birlikte yaşamlarını yeniden hatırlatmakla devam eden bir sergi senaryomuz var.

Diğer tarafta arkeoloji sergisi gibi bir durum da var. Bazı mesleklere ait Ermenilerden kalma el aletleri ve matbuat da sergilenmiş. Aslında günümüzde de söz konusu zanaatlarda ve meslek alanlarında çalışan Ermeniler var, bu konuda bir eksiklik olmamış mı?

Serginin zaman dilimi, merkezini oluşturan kartpostallar itibariyle de aslında bir dönemi anlatma hedefli. 1915'e kadar olan süreçten sonra birlikte yaşam devam ediyor ama tahmin edersiniz ki çok çok azalarak. Bugünkü Ermeni nüfusu az. O zamanki zenginliğe bugün ulaşmak çok zor, onlarla birlikte yok olan birçok zanaat var. İstanbul'a baktığınız zaman, orada beş başlık var; mimari, zanaat, müzik, tiyatro ve basın-yayın. En çok ürünün olduğu zamana ait... Bugünle kıyasladığınız zaman, o dönem çok daha zengin. Bugün İstanbul'a gelen turistlerin, İstanbul dediğimiz zaman akıllarına gelen manzara içerisinde Ermeni mimarların yaptığı eserler en önde. Müzik dediğiniz zaman önemli Ermeni bestekârlar var. O bölümün amacı işte bu, bugün yaşadığımız birçok şeyin temelinin o dönemde o insanlar tarafından atıldığını anlatabilmek. Sanatçı ruhlarıyla Ermeniler bu toplumda her konuda bir ilke imza atmışlar. İlk tiyatro, ilk kadın tiyatro sanatçısı, ilk Türk etimolojik sözlüğünün yazarı, ilk Türkçe romanın sahibi… O kadar çok ilk var ki. Bugün devam ediyorsak o ilkler başladığı için. Bu panonun amacı da bu, o döneme ve ilklere şahitlik edebilmek.

OKUMAK İÇİN TIKLAYIN: Yektan Türkyılmaz'dan 'Nar Niyetiyle' sergisi izlenimleri - Tarih vertigosu, hafıza hipnozu 

Serginin son bölümünde siyah bir duvar çekmişsiniz, arkasında da bazı arşiv belgeleri çekmecelere konulmuş. Buna nasıl bir anlam yüklediniz? 

Oradaki belgeler, Osmanlı arşivinden toplanmış belgeler, içeriğinde o dönemki uygulamalar anlatılıyor. Resmi kurumların o dönem içerisinde Ermenilere uyguladığı çeşitli yaptırımları anlatıyor. Biz burada bir tarihçe vermeye çalıştık, ama asıl amaç, asla polemik başlatmak olmadı. Biz sergiyi lanse ederken de en öne koyduğumuz ekranda da, görünür yerdeki tüm içeriğimizde de bunu anlatmaya çalıştık. Ben küratör olarak sergimin ana fikrini oluşturmadığı için arşiv belgelerinin çekmecelerde sergilenmesi gerektiğini düşündüm. Çok daha doğru buldum bunu. Buraya gelen ziyaretçi merak ederse bakar, bakmasa da çok bir şey kaybetmez. Ana fikri orta alanda veriyoruz.

ASALA'nın öldürdüğü diplomatlar da sergide bir yere sıkıştırılmış, bu da tarihin bir parçası elbette ama serginin bütününde kurulmak istenen bağlamda ASALA nereye oturuyor anlayamadım.

Siz de dikkat etmişsinizdir; bahsettiğiniz bölüm çok küçük bir panoda, en arkada yer alıyor. Sonuçta bu serginin bir sahibi var ve bazı hassas durumları var. Serginin ana fikrine dokunmadan siz de dikkat etmişsiniz, arka tarafta ve sonradan yapıldığı belli. Herkesin hassasiyetlerini değerlendirdik diyelim. Biz elimizi taşın altına soktuk. Her iki taraftan da birçok eleştiri gelebilir, haklıdırlar da. Ama bu bir iyi niyet girişimidir. Destek beklediğimizi belirtmekte fayda var. 24 Nisan 1915'te alınan aydınları da dokunmatik ekrandaki içeriğe koyduk. 

İnsanlığa karşı suçları ele alan benzer içeriklerle hazırlanmış sergilerde, kıyaslamak yersiz olabilir belki ama örnek olması açısından mesela Holokost Müzesi ya da Soykırım Müzesi gibi, buralarda kuvvetli bir çarpıcılık unsuru bulunur. Bu sergide böyle bir çarpıcılık göremedim. Bu konuya özellikle mi dikkat ettiniz? Bunu bir eleştiri olarak da alabilirsiniz, gözlemlediğim kadarıyla ziyaretçiler burada hoşça vakit geçiriyorlar, amacınız bu muydu?

Eleştiriniz, ele aldığımız konuyla çok ilgili aslında. Buradaki temamızda ana fikir olarak o kadar ince bir çizgiden bahsediyoruz ki, sizin aklınıza gelen o çarpıcılığı katmak için elinize aldığınız her şey o niyete zarar verebilir. O kadar çok dokümantasyon elimize geçti ki, ama niyetimizi bozabilecek hiçbir şeyi dahil etmemeye özen gösterdik. Aslında serginin çok genel bir başlığı var, ama detaya inmek için tek bir fikri destekliyor ve kuvvetlendiriyor olması gerekiyordu. 1915’te Ermenileri kurtaran kişiler var, bunu ekleyebiliriz diye düşündük, ama bu hikâyeleri paylaşmak, işi demagojiye götürmek olur, diye düşündüm. ''Ortada o kadar insan var ama birkaç tane de böyle örnek var'' demagojisine götürmek istemedim. Oraya girmektense bir parça genel gitmek daha doğru oldu. Hoşça vakit geçirme konusunda, ben bu serginin küratörlüğünü yapıyorum aynı zamanda da bir iç mimarım. Asıl mesleğim serginin tasarımına da dikkat etmek. Öyle bir algı varsa da, mesleğimden gelen bir durumdur. Sizin eğlenceli olarak gördüğünüz şey, aslında tasarımın güzelliğidir. Ama eğlenceli bir sergi yapalım gibi bir amacımız olmadı. Biz oldukça zor ilerledik bu sergi için. Başımıza gelebilecekleri öngörmeye çalıştık. Bir parça da sağlam durabilmek gerekiyordu. 



Yazar Hakkında