KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Gönlüm

Dört ses severim
Su sesi
Para sesi
Kadın sesi
Bir de kırdırdığım kollardan çıkan kemik sesi

Erden Kıral’ın ‘Gece’ filminde, Electro Tülay’ın (Tülay Tünay) seslendirdiği, sözü müziği kendisine ait şarkıda, pavyon sahibi böyle diyor. Böyle başlıyor ‘Gönlüm’ şarkısı. Hayatın sesleriyle. En sevdiğim sesleri düşünüyorum bir an. Deniz sesi, rüzgâr sesi, yağmur sesi, bebek sesi. Bir de sevişmelerimizde efekt olmaya gönül indirmeyen sahici nefes ve çığlık sesi. Gönül sesi.

Bir sabahsız gecede
Hasret doldu gönlüme
Sevmek senin neyine
Dile düştüm bak yine

Hayat bazılarımıza hep ters, klipte de ekrana yansıttıkları üzere. Yani bazılarımız için arabesk başlı başına bir hayat tanımı, “Ay çok arabesk” diye acının her nevi tezahürünü hor görenlerin aksine. Sabahsız gece, gün ışığında da bitmeyen içkin bir karanlıktır. Gün ışığını sorgu lambası gibi yaşatır insana. Köşene büzülmek istersin. O telaşlı, o durmadan koşuşturan insan kalabalığının uzağında, dışında kalmak. Hasretinle baş başa. Hasret ki özlemden farklıdır. Birine hasret kaldığında sızlarsın kemiklerine kadar. Bu kadar sevmiş, sevebilmiş olmaya isyan, kendine de lanet edersin. Kimilerine acınası, kimilerine gülünç gelir halin. Görürsün de aldırmazsın, sarhoşken dünyayı iplemediğin gibi. Gölge etmesinler gecene, yetişir. Sabahlar senden uzak, Allah’a yakındır. Olandan çok olmayan gözüne ilişir.

Oy gönlüm, yan gönlüm
Acı senin kaderin, çek gönlüm
Uyan, uyan uykudan gönlüm
Uyan, uyan uykudan gönlüm

‘Ah’ ve ‘vah’tan ayrıdır ‘oy’ ünlemi. Uzar nefesinde. ‘Y’ sesi eşliğinde düşersin kendi gönlüne. “Goğnüm” dersin hatta, Neşet Ertaş’ı yâd ederek. Kalp çoğuldur, gönül tekil. Bir zamanlar bir şiirim vardı: Altınlarınız da yalanlarınız da sizin olsun sarı kuru / Benim gönlüm gümüş / Kararıyorum bazen doğru / Yine de içimde saklı ay ışığım / Korkacak korkum kalmadı / Kutunun içindeki her şey dökülmüş

Böyledir işte biraz. Dert sahibi bir gönlün yalanı, riyası kalmaz. Haliyle korkusu da. Kudretini kabullenişinden alır, oraya saplar da pergelin ucunu, çember zamanını çizmeye koyulur. Artık an dediğin, geçip bitmemiş geçmişle yaşanagelmiş bir geleceğin alaşımıdır. Bir girdaptır zaman, bütün ihtimalleri barındırır.

Bir vedasız gecede
Kaybettim seni ben
Ben bittim her gece
Sen, sen, sen diye

Sen içinde bitirmeden adı ayrılık olmaz hiçbir şeyin. O afili cümleler nafiledir. Hatta bazen veda ettiğini karşındaki bilmez bile. Elbette, tersi de geçerli. Gönlün zihnin hükmünde değil ki, bitti dememişse, sürer o sızı gündüz gece. Tarih, takvim bahane. Neyi beklediğini unutacak kadar beklediğin ve sonunda bekleyecek bir şeyin olmadığını fark ettiğin gece, en uzun gece. Bitersin beklemekten, beklemenin bitmediği, aşkın dinmediği bütün o gecelerde.

Oy gönlüm, yan gönlüm
Acı senin kaderin, çek gönlüm

Kordur içindeki. Söner parlar kendince. Kimse bilmez, kimse görmez. Suskunlaşırsın, kendinle hasbihal demlendikçe. Hem bazı şeylerin sözü yok. Hem bazen iki yeter çoğunluk. Üçüncüye anlatmak, başka dile çevirmek gibi. Asla yaşadığın şey olmayacak aktardığın. Kıyamazsın hayatın özüne. Kendine saklarsın.

Bir zamanlar bir şiirim vardı: Olsun varsın / Bazı hatalar sevilir de zamanla / Madem ne af dileyen var ne bağışlayan / Saklarım içimde ışıldayan zamanlarımı / Kör karanlıkta gümüş alınlık / gibi taşırım umudumu / aylanır, nurlanır kem gözlere inat // İçimde ince bir ah / Kırk kere düştüm / Kırk bir kere maşallah

Düşmek de yol almaktır. Düzen başarısızlık olarak dayatsa da, sen eski zaman mitolojik kahramanları gibi bir arayış yolculuğuna çıktığını bilirsin. Neyi aradığını unutacağın, kendini kendinde kaybedeceğin bir gönül yoludur bu. Ruhlar diyarına ışınlanıştır. Mağmaya değin indiğin, gök kubbenin içinde titrediğini hissettiğin bir yolculuktur. Hayat senin içinden akar da, bir anda da dışına, gezegenler sisteminin bile ötesine, o tarifsiz uzay boşluğuna fırlatır seni. İç organların parçalanır gibi olur irtifa kaybından. Ya da, dünya mı düşmektedir, sen aslında yükselmekte misindir, bunu da kestiremezsin. Tren yolculuğunda vagonların durması, ağaçların uçarak seninle gelmesi gibidir. En bilge aldanıştır.

Kimse seni uğurlamamış. Kimse seni karşılamayacak. Gönlüne düşmüşün. Maruz kaldığını düşünmeden, mağdur hissetmeden, sırtlayarak yaşadıklarını günahı ve sevabıyla, gönlüne bakmışın. Berrak, buz gibi bir su. Kendi sularında yıkanmışın.

Kimseler kirletemez artık seni, ne kadar düşsen de. Sigaradan bir nefes çeker, kalkarsın dalıp gittiğin, kim bilir kaç saattir oturduğun o kaldırım kenarından. Omzuna çarparlar, böğrüne birilerinin çantasını yersin. Sular titreşir içinde. Gönlün böyle hatırlatır kendini. Titreşen sularla. O suları konuşturan şarkılarla. Mırıldanırsın minnetle. Eşliksiz. Bazı şarkılar tekildir çünkü. Bazı kederler lâl. Gönlüm, sen hep benimle kal.