‘Söylenemez olduğu düşünülen her şey artık söyleniyor’

‘Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu’nun yazarlarından akademisyen Mahmut Çınar’la son dönemde medyanın ürettiği nefret söylemini konuştuk.

Her sene yılbaşına bir hafta kala medyada, özellikle Hıristiyanları hedef alan çok sayıda içerikle karşılaşıyoruz. 2016’nın son günlerini kapsayan bir ‘medyada nefret söylemi’ taramasında da yine farklı sonuçlar çıkmadı. ‘İçkiyle, kumarla peygamberin doğum gününü kutlamak’, ‘Yılbaşında, Hilal mi!? Haç mı!?’, ‘Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası, Kiminin maymunu var, kiminin Noel babası!’ gibi başlıklarla yazılan haberler ve köşe yazıları ulusal basında sıkça yer alırken, yılbaşı öncesi kutlamalara yönelik nefret söylemi içeren yorumlar sosyal medyada zirve yaptı. Noel ve yılbaşı kutlamalarına karşı ayrımcı söylemlerin zirve yaptığı bir dönemin akabinde gece kulübü Reina’ya düzenlenen silahlı saldırıyı sosyal medyada öven paylaşımlar olmasıysa saldırının şokunu daha da artırdı.

Noel ve yılbaşı dönemini kapsayacak şekilde bir haber taraması yaptığımızda medyada nefret söylemini en yaygın olarak kullanan mecraların bu konuda da karşımıza çıktığını görüyoruz. Bu medya organlarının ürettiği nefret söyleminin ve ayrımcı dilin hangi yollarla yayıldığını, bunun etki alanının nasıl genişlediğini açıklayabilir misiniz?

Noel ve yılbaşı döneminde artan bu söylemin asıl yaratıcısının bu yayın organları olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu, bu tür söylemlerin tek bir kaynağı yok. Bunu genelde bir sarmal örneğiyle açıklamaya çalışıyorum: Bitmeyen bir etki-tepki sürecinden bahsediyoruz. Toplumsal olan medya dilini yaratıyor, medya dili toplumsal olanı etkiliyor ve sonra toplumsal olan yeniden medya diline yansıyor. Bu, sonsuz bir çember ne yazık ki…

Bu tür sözde gazeteler, toplumda zaten var olan, bir biçimde kolayca dile getirilemeyen bir algının, bir düşüncenin temsilcileri olarak, özellikle muhafazakâr bir kitlenin ya da muhafazakâr kitle içindeki bir grubun hislerine tercüman oluyor. Bu gazetelerin öyle büyük tirajları yok. Ancak bu temsil ettikleri düşüncelerin toplumda pek çok insan tarafından kabul görmediği anlamına gelmiyor. Toplumda ciddi bir karşılığı olan yabancı düşmanlığı, etnik ve dini nefret, bu gazetelere ihale ediliyor. Gündelik dille ifade etmem gerekirse, sağ-muhafazakâr kesimin içinin yağlarını eritiyor bu gazeteler.

Bu yapısal sorunun son yıllarda daha ciddi bir karşılığının oluşmaya başladığını düşünüyor musunuz?

Evet, nefretin siyasi ağızlardan, iktidardan, iktidarın yandaşlarından, kimi zaman da iktidara karşı söylem ürettiğini iddia eden kaynaklardan yayıldığına tanık oluyoruz. Söylenemez olduğu düşünülen her şey söyleniyor artık ve buna şahit olurken sanırım söylemsel bir şok yaşıyoruz, inanamıyoruz.

Noel ile ilişkilendirilen yılbaşı her zaman bir gerilim konusu olmuştu bizde. Ancak mesela Noel Baba'nın başına silah dayayarak yapılan eylemler, bizzat Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kurumlarda getirilen yasaklar, Diyanet İşleri'nin kendince toplumda oluşan bu anlamsız duyarlığa karşılık verme çabasıyla yayınladığı fetvalar, sosyal medyada kimlik bile gizlemeden yapılan tehditler gibi gelişmeler, bir tür izansızlık hali… Muhafazakar siyaset, toplumsal kutuplaşmaya benzin dökmekten başka bir şey yapmıyor bu yolla. Ve bu siyasetin alıcısı olan giderek muhafazakârlaştırılmış kitleler, tabii ki bu nefret söyleminin hem alıcısı hem de dağıtıcısı haline geliyor.

Noel, yılbaşı, Hristiyanlık, Yahudilik ve Batı kültürü gibi başlıkları hedefleyen bu söylemin alıcısı kimlerdir?

Bu söylemin alıcısı, eğitim sistemiyle, inanç sitemiyle, devletçi baskı ve muhafazakâr toplumsal yapı ile yaratılmaya çalışılmış, büyük ölçüde de yaratılabilmiş çok büyük bir kitledir. Yabancı düşmanlığının muhafazakârlara, muhafazakârlığa özgü olmadığını biliyoruz zaten. Türkiye toplumunun yaratılışı, daha doğrusu Türk milletinin icadı, büyük ölçüde yabancı düşmanlığı ile sağlanmış bir birlik, bütünlük söylemine dayanır. Zaten her milliyetçilik bir ölçüde bir öteki düşmanlığı barındırır, bu öteki de çoğu zaman ‘yabancılar’ ve toplum içindeki farklı etnik, dini yapılardır. Bizde ise bu düşmanlığın her durumda, siyasi yelpazenin hemen her rengi tarafından beslenen, bitmez biçimde iç ve dış siyasetin malzemesi haline getirilmiş bir olgu olduğunu görüyoruz. İçinden çıkamadığı her durumda iktidar ağzından ‘dış güçler’ lafını duyuyoruz; bu boşuna değil. Yönetenler, bu kitlenin nasıl yönetilebileceğini, hangi konuda sorgusuz sualsiz biat edeceğini, ‘dış güçler’ dediğinizde nasıl kenetleneceğini iyi biliyor.

‘İslamcı söylemde bir hafifleme olur”

 “Yılbaşı gecesi Reina'da yaşanan saldırının, en yetkili ağızlardan dile getirilen İslamcı söylemde bir hafifleme yaratacağını düşünüyorum. Daha doğrusu, saldırganlığa davetiye çıkaran söylemde bir azalma olmasını umuyorum. Yılbaşı kutlamalarına yönelik sözde protesto eylemlerinde dile getirilenlerin bir terörist tarafından katliama dökülmesi, terörle aynı yerde durmak istemeyenler için ders alınması gereken bir sonuç ortaya çıkardı. Bu dersin alınmış olmasını, toplumsal karşılığı sürüyor ve sürecek olsa da bu söylemlerin en azından siyasilerce üretilmesi konusunda bir hassasiyet oluşmuş olmasını temenni ediyorum.” 

Aralık’ın son üç gününde medyadan manzaralar  

Medyada nefret söylemini izleme çalışması yaparken, sadece Aralık ayının son üç günü, birçoğu manşet olmak üzere, doğrudan Hıristiyanları hedef alan en az 35 adet haber ve köşe yazısı bulunuyor. Farklı dinlerin farklı bayramlarının bulunması ve dinin çeşitli yorumlarına göre başka kutlamaların kabul edilmemesi, nefret söylemi çalışmaları kapsamında ağırlıklı olarak fikir özgürlüğü çerçevesinde kabul ediliyor. Bu sebeple Hıristiyanlara dair ayrımcı pratikleri körükleyebilecek birçok içeriğin de kapsam dışında kaldığını ve böyle bir taramada karşımıza çıkan haberlerden çok daha fazlasının sadece üç günde karşımıza çıktığını belirtelim. Ulusal basında yer alan söz konusu haberler ve köşe yazıları incelediğinde başlıca şu tespitler öne çıkıyor: 

  • Yılbaşı kutlamanın haram olduğu, dinden çıkmakla aynı anlama geldiği sıklıkla dile getiriliyor, yılbaşı kutlamaları toplum yapısına yönelik bir tehdit olarak kodlanıyor.
  • Bu tehdit algısı özellikle haberlerde, korkutucu, şeytanlaştıran ve abartılı görsel kullanımıyla güçlendiriliyor.
  • Genelde, İsa’nın doğduğu gün olarak kutladığı Noel gecesiyle tüm dünyada yeni yılın başlangıcı olarak kutlanan yılbaşı arasında herhangi bir ayrım yapılmadığını görüyoruz.
  • Yılbaşını kutlayan kişiler toplumsal normlardan sapmış bir şekilde temsil ediliyor, alkol, zina, gayrimeşruluk gibi vurgulamalarla, yaşam tarzı gazetelerin ideolojileriyle uyuşmayan kişileri dışlayan, ötekileştiren, düşmanlaştıran ve hedef gösteren bir dil kullanılıyor. Yılbaşı kutlamaları ‘Batı’dan gelen bir adet olarak görüldüğü için bazı içeriklerde de batılılar hedef alınıyor, bu aslında yaşam tarzı düşmanlığı ile fazlaca örtüşüyor.
  • Yılbaşı kutlamalarının, gazeteler tarafından şirk, şeytan, katliam, küfür, kâfir, zina, fuhuş, alkol, uyuşturucu, kumar gibi olumsuz anlamlar yüklenen birçok kavram ve örüntüyle bir arada ele alındığını görülüyor.
  • Bu tarihlerde devletleri ‘katliam’ ve ‘zulüm’ ile suçlayan birçok içerik yılbaşı kutlamalarına bağlanıyor ve Hıristiyan kimliğine vurgu yapılıyor.
  • Batı’nın toplumu yozlaştırmak adına yılbaşı kutlamalarını empoze ettiği çok yaygın bir söylem.



Yazar Hakkında