VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Size Ermeni Soykırımı’nı hatırlatmak istiyorum

Modern zamanların ilk soykırımına yüz yıldan uzun bir süre boyunca aldırış etmediyseniz, bunun nedeni, bilmemeniz değildi. Nedeni, umurunuzda olmamasıydı. Nedeni, o acıyı hissetmemenizdi. Nedeni, başkalarının acısını uzaktan seyretmeniz ve canınızın sıkılmasıydı.

Yine 24 Nisan geldi. Size Ermeni Soykırımı’nı hatırlatmak istiyorum.

Ermeni Soykırımı’nın tarihini anlatmayacağım, çünkü bu konuda bilginiz olduğunu tahmin ediyorum. 106 yıl önce olanlarla ilgili bir kitap, belki bir-iki makale okumuş bile olabilirsiniz. Size soykırımla ilgili hikâyeler de anlatmayacağım, çünkü 1915 yazında, ‘Büyük Savaş’ kisvesi altında Suriye Çölü’ne sürülen bir halkın, sıcaktan, açlıktan, susuzluktan ya da süngülerin ucunda can vereceği ‘ölüm yürüyüşleri’nden kareler görmüşlüğünüz vardır muhtemelen.

Size Ermenilerin yok edilişini hatırlatmak istiyorum, ama içiniz rahat olsun, sizden istediğim hiçbir şey yok.
Herhangi bir iyilik istemiyorum. Yapacağınız iyiliklerin bana bir faydası dokunmaz.

Sizden adalet talep etmeyeceğim, çünkü biliyorum ki sizin adaletiniz suçların en büyüğüyle yüzleşemiyor. Milyonlarca insanın yerinden edilmesi, kiliselerinin, okullarının, evlerinin, bahçelerinin, hatta mezarlıklarının gasp edilmesi karşısında insani adalet ne yapabilir ki? Her iki ferdinden biri hunharca katledilmiş, yüz binlerce kadını kaçırılmış ve tecavüze uğramış, yüz binlerce yetimi zorla başka bir dine geçirilmiş, başka bir dil konuşmaya, başka bir kimliğe mensupmuş gibi davranmaya mecbur bırakılmış bir halk için nasıl bir adalet söz konusu olabilir? Bunun davası için mahkemeye kaç sayfalık dilekçe yazmak gerekir? Kurbanları savunmak için kaç avukat gerekir?

Soykırım’dan sonra insani adalet mümkün mü? Sizin adaletiniz aciz.

Geçmişte yaşanmış bir olayın tarihsel gerçekliğini tanımanızı, kabul etmenizi bile istemeyeceğim sizden. Eğer insanlık, bir uygarlığın yok edilmesi gibi bir olayı yüz yıldan uzun bir süredir kabul edemiyorsa, senin gecikmiş kabulünün ne kıymeti olacak?

Kabul mü? Ne için?

O içi boş “Bir daha asla!” klişesini de tekrar etmeyeceğim.

Biliyorum ki yine olacak. Benim açımdan yine oldu zaten. Geçen yıl Türkiye Ordusu F-16’larıyla, Bayraktarlarıyla, Karabağ Savaşı’na katıldığında açık yaralarım yeniden sızlamaya başladı. Yüz yıllık bir cezasızlık böyle bir şey işte. Enver Paşa kahraman sanılınca, olan bu. Uygar ülkelerin soykırım gerçeğini “tanımış” olması, kurbanların bir kez daha saldırıya uğramasını engellemedi. 

Yine olacak. Bakü’de yeni kurulan ‘park’a bakarken, bunu biliyorum. ‘Zincire vurulmuş Ermeni’, ‘can çekişen Ermeni’, ‘çengel burunlu ve düz kafalı Ermeni’ heykellerinin teşhir edildiği, ölüm temalı bir eğlence parkı... Pazar günleri, anne-babaların çocuklarını ‘Ermeni öldürmece’ oynamaları için götürdükleri bir park... Bunlar bugün oluyor, ‘Nasyonel Sosyalizm’ zamanlarında değil.

Yine olacak. Olduğunda, günümüzün ahlak bekçisi uluslararası bürokratlar ve kendini insan hakları savunucusu ilan etmiş kişiler, “o öyle dedi, bu böyle dedi”lerle dolu raporlar yazmakla meşgul olacaklar. Suriye’den Orta Afrika’ya, Myanmar’dan Sincar Dağı’na, birçok yerde yaşanan yeni ‘yok etme’ savaşlarına kurban gidenlerin çocuklarına söyleyebileceğim tek bir şey var: Mücadele etmekten, kayıtsız kalan insanlığın yüzüne haykırmaktan başka bir seçeneğiniz yok. Mücadeleniz uzun sürecek ve yalnız olacaksınız, fakat tek seçeneğiniz bu.

Size Ermenilerin yok edilişini hatırlatırken, ahlakın mumla arandığı bir dünyada ahlaki üstünlük taslamak gibi bir amacım da yok. Filistinlilere sorun. Çoğu Holokost’tan sağ kurtulmuş insanlar tarafından kurulmuş bir devlet olan İsrail, bir başka halkı işgal altında tutuyor. İsrail devleti, ‘Holokost’tan önceki Holokost’u tanımıyor, Ermenilerin soykırıma uğradığını inkâr ediyor. İsrail, Karabağ’daki savaş sırasında, genç Ermeni askerleri öldürmek üzere, ileri teknoloji ürünü silahlarından tonlarca göndermekten geri durmadı. İsrail, Ermenistan’a insani yardım teklifinde de bulundu.
Ağdam’dan kalan yıkıntıları gördüğümde, ahlaki üstünlük bütün anlamını yitirdi.

Modern zamanların ilk soykırımına yüz yıldan uzun bir süre boyunca aldırış etmediyseniz, bunun nedeni, bilmemeniz değildi. Nedeni, umurunuzda olmamasıydı. Nedeni, o acıyı hissetmemenizdi. Nedeni, başkalarının acısını uzaktan seyretmeniz ve canınızın sıkılmasıydı.

Bugün yalnızca, size yüz yıl önce yaşanan soykırımı hatırlatmak istiyorum.

Size verebileceğim tek bir mesaj var, başka da bir şey yok, çünkü biliyorum. 

Benim başıma geldiyse,  herkesin başına gelebilir.

İşte o zaman acıyı hissedersiniz.

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)