YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Azınlık politikalarında durum

Kaymakam konusu böyle ama daha kritik meselelerde pek de yol kat edilmiş değil. Mesela vakıf seçimleri... Hâlâ yönetmelik yok, hâlâ azınlık vakıfları yönetim kurullarını seçemiyor.

Ne zamandır Türkiye siyasetini konu ediyoruz; biraz da azınlık toplumlarıyla ilgili devlet politikalarında durum nedir, ona bakalım. 

Haftanın en ilginç gelişmesi, Türkiye Ermeni toplumundan bir kişinin kaymakamlık sınavını kazanması oldu. Henüz atanmış değil, belli ki –staj ve diğer prosedürlerin yerine getirilmesi için– en az iki yıllık bir süre gerekecek. Hiç şüphesiz, sınavı geçmesi bile önemli ve atanırsa Cumhuriyet tarihinde bir ilk olacak. Sınavı hak ederek kazandığından eminiz. Beri yandan, hükümetin bu kararı bilerek aldığını varsaymak da mümkün. Yani öyle görünüyor ki Ermeni olduğu biliniyordu ve önü kesilmedi. Bu da önemli ve böylesi pozitif ayrımcılıklar gerekli. 

Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi’nin 1 Kasım Pazartesi tarihli yazısındaki şu ifadeleri durumu özetliyor: “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu aradım. Soylu, Berk Acar’ın, sınavlarda çok başarılı olduğunu, kaymakam olmaya hak kazandığını söyledi. Ama konuşmasından Soylu’nun Berk Acar’ın kaymakam olmaya hak kazanmasından dolayı memnun olduğu sonucunu çıkardım. İlgi gösterdiği belliydi.”

Evet, bu önemli gerçekten, fakat uygulama, yani ne tür bir görev alacağı daha çok yol gösterici olacak. Diğer yandan, Ermeni toplumunda dile getirilen “İsmi Berk Acaryan olsaydı ne olurdu?” sorusu da çok yersiz değil. Bu soruların sorulmadığı ve böyle gelişmelerin haber değeri taşımadığı bir ülke için çaba göstermeye devam etmek gerek. 

Kaymakam konusu böyle ama daha kritik meselelerde pek de yol kat edilmiş değil. Mesela vakıf seçimleri... Hâlâ yönetmelik yok, hâlâ azınlık vakıfları yönetim kurullarını seçemiyor. Geçen hafta bazı hareketlenmeler olur gibiydi. İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce ve Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy Türkiye Ermenileri Patrikliği’ni ziyaret ederek Patrik Maşalyan’la görüştüler. Görünüşte bir nezaket ziyareti vasfı taşıyan bu buluşmada, beklendiği üzere vakıf seçimleri konusu da gündeme geldi. Öğrendiğimize göre ziyaretçiler kendilerinin bu konuda karar alıcı değil fikir oluşturucu olduklarını söyleyip siyasi iradeyi adres gösterdiler. Patrik Maşalyan’ın da konunun önemini bir kez daha dile getirdiğini biliyoruz. Ancak bu yeni yönetmeliğin niçin hâlâ çıkarılmadığı konusunda bilhassa Ankara’dan doyurucu bir yanıt alamıyoruz. Niçin vakıf seçimleri yapılamıyor, niçin yeni yönetmelik sekiz yıldır bekliyor? Engel nedir? Konu her açıldığında yetkili cenahtan “Üzerinde çalışıyoruz” yanıtı geliyor, hatta konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Nisan’da açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’na bile girdi ama ne yazık ki bekleyiş sürüyor. Bu süreçte hukuki zeminde hak arama yoluna giden bir vakfımız olduğunu da hatırlatalım. Ermeni toplumundan üç vatandaş adına seçim yapılması için açılan dava ise Danıştay’da bekliyor. Bu konuda hukuki zeminde hak aramak da gerekli ve bu bir vatandaşlık hakkı. 

Bu hafta yaşanan bir başka gelişme ise, HDP milletvekili Garo Paylan TBMM’de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü Plan Bütçe Komisyonu’nda azınlık okullarına da bütçeden pay verilmesi önerisini getirmesiydi. Öğreniyoruz ki öneri AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla reddedilmiş, İYİ Parti ve CHP’li vekiller çekimser kalmış ve oy kullanmamışlar. 

Azınlık okulları devlet nezdinde yarı özel - yarı kamusal okul statüsünde. Okulların tabelalarına baktığınızda da bunu görebiliyorsunuz. Ancak yanlışlık şurada ki, bu okullar tamamen kamusal hizmet veriyorlar. Yani Türkiye toplumunun fertleri nasıl ki ücretsiz devlet okuluna gitme hakkına sahipse, azınlık toplumlarının üyeleri de kendi anadillerini ve kültürlerini öğrenmek için bu hakka sahip. Bunun da yolu, her biri yüz yılı aşkın geleneği olan okullara devam etmek. Ancak devlet yüz yıllık çizgisinin gereği olarak bu okulları statüsü belirsiz ve sıkıntılı bir durumda tutmayı politika olarak benimsemiş durumda. Bu tablonun da bir an önce değişmesi ve her vatandaş gibi devlete vergi veren azınlık toplumları üyelerinin de bütçeden eğitim payı almasının sağlanması gerekir. 

Bir de önceki haftadan bir örneğimiz var. Bakırköy’de Dadyan Okulu’nun bulunduğu sokağa Dadyan Sokağı ismi bir türlü verilemiyor. Bakırköy Belediyesi’nin kararı İBB Meclisi toplantısında reddedildi. Yine öğreniyoruz ki ret kararı verilmesinde AKP’li üyelerin oyları belirleyici olmuş. 

Okulun ve bitişiğindeki kilisenin de banisi olan, Osmanlı yönetimine büyük hizmetler vermiş Hovhannes Bey Dadyan’ın isminin bir sokağa verilmesinde ne tür bir mahsur var, anlamakta zorlanıyoruz doğrusu. Bu teklifin teknik gerekçelerle reddedildiği söylense de, benzer durumlarda sokak ismi değişikliğinin kolaylıkla yapıldığını biliyoruz. 

Tablo, “Bir adım ileri üç adım geri” şeklinde özetlenebilir.