Onur Yürüyüşü'ndeki gözaltı rekorunun tanıkları anlatıyor

Onur Ayı kapsamında İstanbul’da düzenlenmek istenen 20. Onur Yürüyüşü, geçen hafta polisin sabah saatlerinden itibaren Taksim ve çevresini ablukaya almasıyla engellenmeye çalışıldı. Onur Yürüyüşü’nü yapmak için bir araya gelmeye çalışan toplam 373 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ertesi gün serbest bırakılsa da ters kelepçelerle uzun süre bekletildiler, bazı avukatlar da tartaklandı. 373 gözaltı son dönemin rekoru olarak da kayıtlara geçti. Tanıkları o günü anlattı.

Neredeyse tüm dünyada her yıl kutlanan Onur Ayı, bu yıl Türkiye’de hiç olmadığı kadar baskı ve kısıtlamalarla geçiyor. Ay boyunca yapılmak istenen birçok etkinliğe getirilen resmî yasakların yanı sıra LGTBİ+lar toplumun farklı kesimleri tarafından da hedef gösterildi. KaosGL, bunu “Devletin LGBTİ+’lara açtığı savaş” olarak nitelendirdi.

İstanbul Onur Yürüyüşü’nün yapılmaya çalışıldığı 26 Haziran Pazar günü yaşanan yüksek sayıda gözaltı dalgası, henüz 20 Mayıs’ta, 9. Boğaziçi Onur Yürüyüşü’nde 70 kişinin gözaltına alınmasıyla başladı. İstanbul Onur Yürüyüşü esnasında alanda çalışan gazeteciler polis tarafından şiddete maruz kaldı, gözaltına alınanlar oldu. Geçen sene Onur Yürüyüşü öncesi boğazına basılarak gözaltına alınan Fransız Basın Ajansı AFP’nin (Agence France-Press) muhabiri Bülent Kılıç bu yıl da darp edilerek gözaltına alındı. Kılıç, darp edildiği ve 4,5 saat bekletildikleri otobüste avukatıyla görüştürülmediği gerekçesiyle gözaltı emri için şikâyetçi olacağını açıkladı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye, Twitter’da şu açıklamayı yaptı: “Emniyet güçleri, Anayasa Mahkemesi’nin son 3 yılda verdiği 3 mahkûmiyet (#BeyzaKural, #Erdalİmrek #GökhanBiçici) kararına rağmen gazeteciye keyfi şiddet ve gözaltıyı sürdürüyor. Ne yazık ki karşımızda, AYM kararını ve hukuku hiçe saymayı alışkanlık yapmış bir idare var.”

Bu yıl Onur Ayı, getirilen yasakların sayısıyla da dikkat çekiyor. Onur Ayı etkinlikleri kapsamında duyurulan 10 yasak kararı oldu. Bu kararlar Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, ODTÜ Rektörlüğü, Gaziantep Valiliği, Çanakkale Valiliği, Datça Kaymakamlığı, Beyoğlu Kaymakamlığı, Kadıköy Kaymakamlığı, Eskişehir Valiliği ve İzmir Valiliği’ne aitti.

20. İstanbul Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınanlar kelepçeli bir şekilde saatlerce karanlık araçlarda bekletilmiş, Vatan Emniyeti’ne giden avukatlara görüşme izni verilmemişti. 2015-2021 arasında polis saldırılarıyla yapılan Onur Yürüyüşlerinde toplamda 103 kişinin gözaltına alındığını vurgulayan KaosGL, “20. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü 373 gözaltı ile tüm bu gözaltı sayılarını ‘geçerek’ birinciliğe yerleşti” diyor. Bu hafta, İnsan Hakları Gündemi sayfasını gözaltına alınanların, alanda olanların deneyimlerine açtık. Onur Yürüyüşlerinde yıllardır sokaklarda olan kişilerin gözaltı deneyimlerini, yıllar içerisinde artan şiddete ve yürüyüşe katılma konusunda düşüncelerine kulak verelim.

Ateş Alpar: ‘Gerçeklerin görünmesi için çalışmayı sürdüreceğiz’

Saat 13.00 sularında Cihangir’deydim. Fotoğraf makinem vardı yanımda. 10 polis üzerime yürüdü, kimlik sordular. Gördükten sonra, fotoğraf çekmeye geldiğimi belirttiğim halde beni gözaltı aracına dayadılar, üstümü aradılar, ters kelepçe takmaya çalıştılar. Ters kelepçeye direndim, bunun üzerine önden kelepçelenerek gözaltı aracına bindirildim. Havasız, karanlık araçta 11 kişiydik ve saatlerce burada bekletildik.

Son sekiz yıldır çeşitli şehirlerdeki, ama özellikle İstanbul’daki Onur Yürüyüşlerini fotoğraflıyorum. Amacım Onur Yürüyüşlerinin ses, fotoğraf ve videodan oluşan arşivini ve bellek kaydını oluşturmaya çalışmak. Alanları terk etmeyen, baskıya ve heteronormatif tahakküme karşı konum alan ve onu aşan lubunların ve onların destekçilerinin görünür/duyulur olma çabalarını kayıt altına almaya çalışıyorum.

Elbette yine fotoğraf çekecektim, ancak gözaltına alındım. Saatlerce aracın içinde bekletildik ve hiçbir açıklama yapılmadı. Sözlü atışma da yaşadık. Trans bir arkadaşımıza homofobik ve transfobik saldırıda bulunuldu, bunun kasıtlı bir eylem olduğunun farkındaydık. Bunun üzerine bir arada durmamız gerektiğini konuştuk aramızda.

Türkiye’de uzun zamandır sanat üretmeye çalışan biri olarak, öncelikle şunu söylemeliyim: Türkiye’de son birkaç yıldır Onur Yürüyüşleri çeşitli gerekçelerle ama en temelde politik nedenlerle yasaklı olmasına rağmen birçok direniş temasıyla ve etkinliklerle var olma mücadelesi veriyor. Kuşkusuz bu kazanımların hiçbiri kolayca elde edilmedi. İktidarların normatif değerleri, temsil kodlarını şekillendirerek üretmesi sonucu baskılayıcı bir işlev görmesiyle lubunlar genel olarak heteronormatif şiddete maruz kalmaya devam ediyor. Toplumsal hayatta yatay ve dikey olarak gerçekleşen ilişkilenmelerin tümünü dolaşan bir ağ olarak iktidar, meşru görülen kadınlık ve erkeklik kategorilerinin dışındaki her tür cinsel yönelim ve kimliği sapkın olarak kodluyor, lubunları heteroseksist dünyanın onaylanmış şiddetine maruz bırakmaya devam ediyor.

Devletin şiddeti 1915’ten bu yana apaçık ortada. Ara ara farklı coğrafyalarda görsek de bu şiddet bugün sadece halklara değil, özellikle LGBTİ+ bireylere ve kadınlara yöneltilmiş durumda. Bu hal, iktidar yandaşlarını da sokağa çıkardı ve görünür yaptı. İktidar şiddeti kendi medyasının imkânlarını kullanarak yaymaya ve bu yolla baskı oluşturmaya çalışıyor.

Bizler elbette sanat icra etmeye ve doğru bildiğimiz, gördüğümüz, sezdiğimiz şeyleri anlatmaya, kamuoyunun gerçekleri görmesini sağlamak için çalışmaya devam edeceğiz.

Mustafa Sarıyılmaz: ‘Buralar bizim de aynı zamanda’

Onur Yürüyüşü çağrısı her zamanki gibi Haziran’ın son Pazar günü saat 17.00’ye yapıldı. 2015 yasaklarından itibaren, ben her zaman 12.00’de alanda olmaya özen gösterirdim. Ancak bu yıl, sabah, genel bir yorgunlukla yataktan kalkmakta zorlandım. Yine de gittim. 12.00’de olmasa da orada olacağım dedim. Ne göreyim, her yol kapalı, her köşebaşında polisler küçük gruplar halinde duruyor. İki arkadaşımla buluşup farklı rotalar belirleyip alana gitmeye çalıştık. Tabii polis çoktan şiddete ve gözaltı alımlarına başlamıştı bile. Saat daha 15.00 civarıydı. Yolda bizim gibi başka lubunyaları görüyor, birbirinden haber almaya güvenli gördüğümüz yerler nereler diye konuşarak yola devam ediyorduk. En son Pürtelaş ile Mebusan Yokuşu arasında bir noktada kaldık, polis bir grubu ablukaya almış, kim olduklarını anlamaya çalışıyoruz önce. Sonra fark ediyoruz ki arkadaşlarımız. Bekliyoruz ki görelim kim olduklarını ve haber verelim komiteye. Polis bize doğru gelirken bir kafeye oturup beklemeye devam ediyoruz. Komiteden ‘dağılıyoruz’ mesajı geliyor. “Tamam” diyor, telefonlarımızı şarj edeceğimiz bir yere geçiyoruz. O esnada bir arkadaşım beni arayıp, “Maçka’dayız, oturuyoruz”, diyor. Ben de telefonumu şarj edip yanlarına gideceğim. Tabii o esnada Twitter’ı takip ediyorum ki bir şey var mı, kimler gözaltına alınmış öğrenmeye çalışıyorum, derken polisin Maçka’ya gittiği haberi geliyor. Hemen arkadaşımı arıyorum, tabii ki bakmıyor, çünkü bilin bakalım ne oldu. Polis, eylem sonrası parkta oturup yorgunluklarını atmaya çalışan bir grup arkadaşımızı gözaltına alıyor. Sırf parkta oturdukları için.

Bunlar bende ne hissettiriyor diye sürekli soruyorum kendime. Hayatın bu kadar zorlaştığı bir dönemde, birbirimizi etkinliklerde görüp, iki gullüm alıkabileceğimiz [gırgır, şamata yapacağımız] zamanımızı aldılar. Ben Onur Haftası’nı da Yürüyüşü’nü de her yıl iple çekiyorum, ruhumun kendini toparlaması için, başka şehirlerde yaşayan arkadaşlarımı görebileyim diye. Önce bunu aldılar, sonra yürüyüş için her yeri kapattılar. Ve saat 15.18’de ilk gözaltlarını yaptılar. Bunları okurken ya da yazarken bazen sinirleniyorum ama, her şeye rağmen, lubunyanın direncini gördükçe içim umut doluyor, yorulmuş olan ben tamamen kendini şarj etmiş, gaza gelmiş oluyorum. Lubunyalıktan ortaklaştığımız, yolumuzun daha önce hiç kesişmediği insanlarla arkadaş oluyoruz, güçleniyorum her seferinde. Baskı ne kadar artarsa artsın, lubunyalar olarak hepsinin altından hep kalktık, kalkacağız da. Buralar bizim de aynı zamanda.

Arda Özen: 'Lubunyanın onuru işkenceyi yenecek!'

2013’ten beri her yıl Onur Haftası etkinliklerine ve Onur Yürüyüşü’ne katıldım, katılacağım da!

2021 Onur Yürüyüşü’nde saat 15.00 gibi en erken gözaltına alınanlardandım. 18 arkadaşımla birlikte saatlerce gözaltı aracında tutulmuş, polis şiddetine ve tacizine maruz kalmıştık. İlk gözaltına alınışımdı ve yanımdaki arkadaşlarımdan oldukça güç almıştım. ‘İyi ki varız’ cümlesinin en anlamlı olduğu anlardı. Dava süreci de dayanışmamızla birlikte güçlenerek gerçekleşti ve devam etmekte.

2022 Onur Yürüyüşü için tekrar, tabii ki Taksim’deydim. Bu sefer tüm eğlenceyi kaçırmayacak ve direnişimi sonuna kadar sürdürecektim. Taksim’in çeşitli yerlerinde şanlattıktan sonra Maçka Parkı’na gidip arkadaşlarımla vakit geçirmek istedim. Her zaman olduğu gibi kalabalık bir Maçka günüydü. Eğlenip, bir şey içtikten sonra arkadaşlarımızla buluşmak için hareket ettik. Saat 21.00 sularında Maçka Parkı’nda bir anda polis tarafından ablukaya alındık ve ters kelepçelerle, herhangi bir sebep gösterilmeden ben ve diğer 11 arkadaşım gözaltına alındık. 373 kişi gözaltındaydı! Bense bu sene en geç gözaltına alınanlardan oldum. Saatlerce gözaltı aracında aç, susuz bir şekilde polisin tacizine ve şiddetine maruz bırakıldık. Geçen sene arkadaşlarımdan aldığım gücü göstermenin sırası bendeydi ve gerekeni layıkıyla yaptım.

Diyeceğim o ki; iyi ki LGBTİ+’yım. Çünkü o süreci en iyi beni anlayan kişilerle birlikte geçirebilirdim. Arkadaşlarım iyi ki varlar. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Gullümümüzle, madiliğimizle [hırçınlığımızla] biz hep var olduk ve hep var olmaya devam edeceğiz. Baskılar bizi yıldıramayacak. Lubunyanın onuru işkenceyi yenecek!



Yazar Hakkında