Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. hafta yargılaması sürüyor

Anayasa Mahkemesi’nin ‘suç yok, ihlal var’ kararına rağmen ‘Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. Hafta’ davası sürüyor. 12. celse, 5 Nisan Cuma günü İstanbul Adliyesi 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

DENİZ KAYA

Davanın 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerekiyordu ancak mahkeme İstanbul Adliyesi’nin en büyük salonu bu olduğu için 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonuna taşındı. Davayı takip edenler arasında Uluslararası Af Örgütü, Hafıza Hakikat Adalet Merkezi ve Amerikan Konsolosluğu vardı.

Hak savunucusu Sebla Arcan, savunmasında şunları söyledi: “Dünyanın her yerinde hak ihlallerine uğrayanları ve ailelerini destekliyorum. Cumartesi Anneleri’ni 29 yıldır destekliyorum. İnsan Hakları Derneği’ne başvuru yaptıkları sırada tanıştım ve anlattıklarını dinlediğimde hiçbir şey olmamış gibi devam edemedim. Gözaltında kaybetme gerçeğini detaylarına kadar gördüm. Bunu hak savunucusu kimliğimin ayrılmaz bir parçası olarak görüyorum. 699 haftadır onları desteklediğim ve onlarla bulunduğum için 700. hafta da oradaydım.”

“O gün yaşananları anlatayım” diyen Arcan, sözlerini şöyle sürdürdü: “25 Ağustos 2018 günü saat 9.30 sularında Galatasaray’a geldim. Geldiğimde bir hareketlilik yoktu, sayımız azdı. Meydana çok yakın çay ocağına, ailemin yanına gittim. Meydanda hareketlilik olduğunu fark ederek alana gittik. Geldiğimizde ağır teçhizatlı polisler vardı. Kendileriyle diyalog kurup olayı anlamaya çalışsak da bizimle diyaloga girmediler. Bize yasaklama kararı tebliğ edilmediğinden ne olduğunu kavrayamadık. Beklenmeyen bir durum olduğu için şaşkındık. 699 hafta boyunca bir sorun çıkmamıştı. Hatta 300, 400, 500 ve 600. haftalarımızda çok kalabalık toplanmalar yapmıştık. Arkadaşlarım yaşlı ve kronik hastalığı olan insanları kenara almayı teklif ettiler. Fakat polisler ‘Süpürün’ talimatı ile bastonla bile ayakta duramayan Emine Ocak’ı itip kaktılar. Ağır bir polis şiddeti başladı. Direnme olmamasına rağmen insanları yerlerde sürükleyip kafalarını ezdiler. Polis uyarısı müdahaleden sonra yapıldı, ben gözaltı aracında duydum. Araçta hakaret ve şiddete maruz kaldık. Maruz kaldığımız şiddet Adli Tıp Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından belgelendi. Gözaltı öncesi ve sonrası ısrarlarımıza rağmen bize yasaklama kararı tebliğ edilmedi. Ben hariç herkes arkadan kelepçelendi. Benim omzum zedelenmişti. 9 saat kadar 38 derece hava sıcaklığında, klimasız, polis minibüsünde tutulduk. Gözaltı aracında tansiyonum 19/10’du. Yüksek tansiyonun yol açtığı sorunlar yüzünden gözaltı sonrası iki gün yoğun bakımda kaldım. Bu uygulamalar anayasa ve insan hakları mahkemesine kesinlikle aykırıdır. Yargılanan ben değil gözaltı emrini verenler ve uygulayanlar olmalıdır. Dolayısıyla bize yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Yargılanmamıza neden olan 2911 sayılı Kanun’un 10. Maddesindeki bildirim ve 17. maddedeki kaymakamlığın yasaklama yetkisi Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına aykırıdır. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi verdiği dosya, Maside Ocak Kışlakçı ve Gülseren Yoleri kararlarında Beyoğlu kaymakamlığının yasaklama kararı dayanaksız bulunmuş ve 700. Haftada yapılan bu müdahale insan hakları ihlali olarak sayılmıştır. Ayrıca 4 Kasım2023’ten beri 10 kişi sınırlamasıyla basın açıklamamızı yapıyoruz. O halde soruyorum ‘Biz neden hala yargılanıyoruz?’  Mahkemenizden Anayasa mahkemesi kararları doğrultusunda beraat kararı vererek 3 yılı aşkın süredir devam eden bu davayı sonlandırmanızı talep ediyorum.”

Bu konuşma sonrasında sanık Ramazan Bayrak söz alarak, “Bize işkence ettiler. Suçlamayı kabul etmiyorum, onları yargılayın” dedi.

Daha sonra, savunmasını yapmak üzere Leman Yurtsever söz aldı: “29 yıldır Cumartesi Anneleri için İnsan Hakları Derneği’ni destekliyorum. Burada yargılanması gereken sorumlular ve suçu işleyenlerdir. Fakat biz yargılanıyoruz, suçlamaları kabul etmiyorum.”

Hak savunucusu Ezgi Çelik de savunmasını “Demokratik hakkımı kullanmak için desteğe gittim. Bize yöneltilen suçlamaları kabul etmiyorum” sözleriyle yaptı.

Jiyan Tosun ise şöyle konuştu: “Ben 1995’te gözaltına alınarak kaybettiğiniz Fehmi Tosun’un beş çocuğundan biriyim. Halam, kardeşi için gidip dua edemiyor. Hanife Anne biricik oğlunu kaybetti fakat kendisi yargılanıyor. Hasan, kardeşinin ölüsünü bulabildi diye kendisini şanslı sayıyor. Annemi kimsesizler mezarlığına giderken bile gözaltına aldılar. Tüm bunlardan sorumlu olan derin yapı asla açığa çıkarılmadı ve yargılanmadı. Şu an burada yargılanmak beni çok sinirlendiriyor ve zoruma gidiyor. 2911’e muhalefetten yargıyı kabul etmiyorum ve bununla ilgili soruları yanıtlamayı reddediyorum.”

Avukat Turan Ece söz aldı ve “Müvekkilim 1990’lardan beri işkence ile karşılaşıyor. Dava dosyası vekillerin dosyasıyla örtüşmemektedir. Somut dosya yargının tarafsızlığına gölge düşürmekten başka bir şey değil. Kolluk kuvvetleri kamu niyetini suiistimal ederek müdahale etmiştir. Kolluk kuvvetlerinin tavrı değişmeli. 90’lı yıllarda bile böyle müdahale yokken şimdi oluyor” dedi.

Bunların sonucunda mahkeme heyeti duruşma defterlerinin yoğunluğu ve araya adlî tatilin girmesiyle duruşmanın 13 Eylül 2024, saat 10.00’a bırakılmasına karar verdi. Sonraki duruşmada eksiklikler giderilecek ve savunması alınmayan üç sanığın savunması alınacak.

Duruşma sonrası Agos’a konuşan sanık Mehmet Günel’in avukatı Ceren Menteş, “Sanığım arbedede alınmış. Bunca şeye sebep olanlar yargılanması gerekirken bu insanlar yargılanıyor. Durumun bu noktaya gelmesi utanç verici. Bu davadan ve insan hakları ihlallerinden ben utanıyorum” dedi.