YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Gezi direnişi 12 yaşında: Tarih sizi nasıl yazacağını biliyor

Gezi direnişi aslında ilk büyük mağlubiyetleri oldu. Evet iktidarı kaybetmediler, seçim de kaybetmediler ancak toplumu istedikleri biçimde dönüştüremediklerini ve dönüştüremeyeceklerini anladılar. Bu kendi açılarından bir mağlubiyetti. O yüzden “Gezi” ile ilgili dertleri hiç bitmedi.

2013 yılında Taksim’deki Gezi Parkı’nın yok edilmesi ve yerine AVM-kışla karışımı tuhaf bir heyula dikilmesi niyetine karşı başlatılan direniş, 12 yaşında.

Neler olduğunu hatırlatmaya gerek var mı, bilmiyorum. İlk diyeceğim şu: hepimiz oradaydık!

Oradaydık çünkü bölgedeki tek nefes alma alanı olan parktaki ağaçların vahşice sökülmek istenmesi tam bir infial yaratmıştı. Üstelik yerine, yani kentin tam göbeğine, yeni inşa edilmekte olan rejimin en sevimsiz simgesi dikilecekti. AVM özellikleri taşıyan güya tarihe de referans veren bir kışla.

Protestolar büyüdü, gençler haftalar boyunca parkta çadırlar kurdu, forumlar düzenlendi, yeni bir siyaset dili ve siyaset yapma tarzı oluşturulmaya çalışıldı. Direniş tüm ülkeye yayıldı. Böylece bir “Gezi” fikriyatı ve kuşağı oluştu.

AKP, yani devlet, bu fikriyattan, hiç hazzetmedi. Hatta bunu bir “darbe” girişimi olarak bile gördü. Başlarda aslında iktidarın aklında bu yoktu. Ne zaman ki polis şiddetiyle direniş geriletildi, hareket sönümlenir gibi oldu, sonrasında böyle bir “formül” bulundu ve tarih yeni baştan, iktidar eliyle yazılmak istendi.

Meşhur sözdür, “Tarihi galipler yazar” denir. İktidar bunu yapmak istedi. Medyasıyla, kanaat önderleriyle, kontrol altına aldığı yargısıyla bunu yapmaya çalışıyor yıllardır. 

Bununla da kalmıyor, direnişe şu ya da bu ölçüde katılan insanları hapse atıyor. Hukuken karşılığı olmayan suçlamalarla. Osman Kavala 7,5 yıldır hapiste. Çiğdem Mater, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden 2022 yılından bu yana hapisteler.

Neden tutuklandıklarını hem biliyoruz, hem de bilmiyoruz. Bilmiyoruz çünkü suçlamaların hukuki bir karşılığı yok. “Anayasal düzeni değiştirme” gibi bir faaliyetin içinde olmadıklarını iktidar da biliyor. Bilmese durup durup yıllar sonra dava açmaz, insanları hapse atmazdı. 

Ama bir yandan da biliyoruz çünkü iktidar açısından Gezi direnişi aslında ilk büyük mağlubiyetleri oldu. Evet iktidarı kaybetmediler, seçim de kaybetmediler ancak toplumu istedikleri biçimde dönüştüremediklerini ve dönüştüremeyeceklerini anladılar.

Bu kendi açılarından bir mağlubiyetti. O yüzden “Gezi” ile ilgili dertleri hiç bitmedi. 2025 yılına geldik hâlâ insanlar Gezi yüzünden hapse atılıyor, düşünün. Menajer Ayşe Barım’ı kastediyorum. Neden hapiste olduğunun hiçbir izahı yok. 

Bütün bu süreçte  polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybedenler ve aileler büyük bedeller ödedi. Berkin Elvan’ın ailesi bile iktidar tarafından hedef gösterildi, gösteriliyor. 

Ve evet, biliyoruz. Çünkü bu ülkede otoriter sağ iktidarlar halkın sokağa çıkmasından hiç ama hiç hoşlanmaz. “Protesto hakkı” en çok korktukları şeydir.  İsterler ki halk, iktidar tarafından kurulmuş/ayarlanmış bir sistemde oyunu kullansın, sonra da hiç sesini çıkarmadan otursun beklesin.

Gezi bunu da bozdu. Toplumun seçimler dışında da sesini çıkarma hakkı ve imkânı olduğunu gösterdi. AKP’nin Gezi’ye yönelik hıncının asıl sebeplerinden biri de tarihin işte bunu yazmasıdır. Gerçek tarihin…

Bu hınç nedeniyle arkadaşlarımız yıllardır hapiste, Taksim, devletçe takıntı derecesinde korunmaya çalışılan yasaklı bir alan.

Yukarıda bir yerde Gezi ile ilgili mağlubiyetten bahsederken AKP için “Evet iktidarı kaybetmediler, seçim de kaybetmediler” demiştim. Ama yıllar sonra kısmen bu da oldu. 2024 Yerel Seçimleri’nde AKP artık birinci parti olma vasfını kaybetti, Ankara, İstanbul ve İzmir’in yanı sıra pek çok büyük kenti CHP’ye kaptırdı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Erdoğan’ı gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminde mağlup etme potansiyeli ortaya çıktığında da önce İmamoğlu’nun diploması iptal edildi, sonra da İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı hiç de inandırıcı olmayan suçlamalarla hapse atıldı.

Dolayısıyla Gezi ile son dönemde yaşadıklarımızı birlikte düşünmek gayet mümkün. Mağlubiyetler açısından.

Yazıyı Sırrı Süreyya Önder’i anarak bitirelim. Gezi’de ağaçları sökmeye çalışan makinelerin karşısına ilk dikilen oydu. “Ağaçların da vekiliyim” diyordu. Önder’e de, Gezi için hayatını kaybeden, bedel ödeyenlere de, hapiste yatanlara da selâm olsun. Tarih sizi nasıl yazacağını biliyor.