Gölgede kalan mesele: Lozan ve Süryaniler

İmralı temasları ile başlayan ve PKK kongresinde “fesih” kararı alınmasıyla ilerleyen süreçte, PKK’nin “Lozan” vurgusunda bulunması gündemdeki yerini koruyor. Lozan Antlaşması çeşitli yönleriyle tartışılırken gölgede kalan ve pek tartışılmayan bir mesele de Türkiye’nin gayrimüslim halklarından Süryanilerin yaşadıkları hak kayıpları. Antlaşmanın “Azınlıklar” başlığı altındaki 37 – 44. Maddeleri azınlık toplumlarının eğitim, dini ve geleneklerin korunmasına atıf yapıyor ve aslında herhangi bir grubun ismi zikredilmiyor. Bugüne kadar sadece Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler devlet tarafından bu kapsamda görüldü. Süryaniler ise bu halklar arasında sayılmadı ve 100 yıllık süreçte büyük hak kayıplarına uğradılar. Süryani hakları aktivisti David Vergili, “Var olan eğitim kurumları, sonrasında da dini eğitim merkezleri kapatılarak, asimilasyon ve inkâr politikalarına maruz kaldılar. Varlıkları ve gelecekleri tehlike altında. Süryanilerin anadilinde eğitim hakkı ile yasal ve anayasal güvenceleri sağlanmalı" diyor.

Süryaniler (Asuri-Arami-Keldani), yüzyıllardır soykırım, katliam, sürgün, taciz ve daha pek çok baskıya maruz kalan halklardan biri.

1915’te Süryanice “kılıç” diye adlandırdıkları Sayfo Soykırımı’na maruz kalan Süryani halkı nüfus, dil, mülk, eğitim, ibadethane ve birçok boyutta büyük bir kayıp ve yıkım yaşadı.

Bu süreçte Süryanilerin okulları ve akademileri kapatıldı, köy ve yerleşim yerlerinin isimleri değiştirildi, mülkleri ve ibadethaneleri gasp edildi, farklı amaçlarla kullanılmak üzere dönüştürüldü. Böylelikle Süryaniler yalnızca katledilmedi, dinsel ve dilsel anlamda da kimliksizleştirildi, topyekün “yok edilmek” istendi.
Soykırımın ardından bir avuç kalan Süryaniler, anadilleri ve kültürlerini yaşatmaya devam ederek “yok edilmeye” karşı güçlü bir mücadele yürüttü. Daha çok Turabdin (Mardin ve çevre iller) bölgesinde hayatta kalabilen Süryaniler için 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile gasp edilen hakları için yeni bir umut oluştu.

Ancak Süryaniler, Lozan’dan da haklarını alamadı. “Azınlık” olarak kabul edilmelerine rağmen Süryaniler anlaşma sonrası eğitim ve dini haklarından faydalanamadı. Ne okul açabildiler ne de anadilde eğitim hakkından faydalanabildiler. Üstelik 100 yıldır yürürlükte olan bu sözleşmeye rağmen Süryanilerin hala son yıllarda kiliseleri ve mülkleri “satışa çıkarılıyor”. Öte yandan devlet nezdinde de okul açmalarına imkan tanınmıyor.

Tüm bunlara karşı Süryani halkı, dünyanın dört bir yanına dağılmış olsalar ve herhangi bir okulları olmasa dahi, bugün tehlike altındaki diller arasında yer alan anadilleri Süryaniceyi kullanmaya ve kültürlerini yaşatmaya devam ediyor.

Süryani hakları aktivisti David Vergili, Süryaniler ve ikinci Kürt çözüm süreciyle tekrar gündeme gelen Lozan Antlaşması’na dair sorularımızı yanıtladı.

David Vergili

Lozan Antlaşması’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

24 Temmuz 1923’te, bundan tam bir asır önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi sayılan Lozan Antlaşması, Türkiye temsilcileri ile Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devletleri arasında imzalandı. 1915 Sayfo Süryani Soykırımı ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan uluslararası antlaşmalar içinde, Lozan Antlaşması bir kez daha Süryani halkının haklarının gasp edildiği ve görmezden gelindiği bir antlaşma olarak tarihte yerini aldı.

Anlaşma ile Türkiye’de yaşayan azınlık halklardan Süryanilerin hakları garanti altına alındı mı sizce?

Lozan Antlaşması ile Türkiye’de yaşayan azınlıkların hakları garanti altına alındı. Ancak bu haklardan azınlık grupları arasında bulunan Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar faydalanabildi. Söz konusu haklar Süryaniler için uygulamaya konulmadı. Müslüman azınlık grupları, Kürtler, Ezidiler ve gayrimüslim grupları arasında bulunan Süryaniler bu haklardan faydalanmadı. Nitekim, Cumhuriyet tarihi boyunca Süryaniler kültürel, sosyal ve eğitim haklarından yoksun bir şekilde kimliklerini ve varlıklarını korumaya ve yaşatmaya çalıştı.

Süryaniler anlaşmada var olan haklarından yararlanabildi mi peki? 

Anlaşmanın “Azınlıklar” başlığı altındaki 37 – 44. maddeleri azınlık toplumlarının eğitim, dini ve geleneklerin korunmasına atıf yapıyor ve herhangi bir grubun ismi de zikredilmiyor. Ancak Süryaniler, anlaşmada var olan haklarından maalesef yararlanamadı. Üstelik var olan eğitim kurumları ile daha sonrasında dini eğitim merkezleri de kapatılarak asimilasyon ve inkâr politikalarına maruz kaldılar. 
Süryanilerin azınlık haklarından faydalanmaması konusu ise bugüne kadar kalmış karanlık bir nokta. Resmi tarih, Süryanilerin bu haklardan gönüllü bir şekilde feragat ettikleri yönünde olduysa da, kolektif hakların bireyler tarafından reddi uluslararası hukuka aykırıdır. Bu konuda Agos yazarı Baskın Oran hocanın çalışmaları yeterince bir literatür sağlıyor.

Süryani Ortodoks Patriği III. İlyas Şakir’in Ankara’ya seyahati esnasında İleri gazetesine, “Biz hukuk-i ekalliyet istemiyoruz” demecini “şehir efsanesi” olarak değerlendiren Baskın Oran, devamında şöyle yazar: “Farz edin ki, III. İlyas Şakir’in pullu-mühürlü bir ‘feragatname’si bulundu. Hiçbir şey ifade etmez. Çünkü azınlık hakları Hobbes’tan (1588-1679) beri, ‘kolektif olarak kullanılmak üzere birey’e verilmiş’ haklardır. Cemaat liderlerinin bu haklardan birey adına vazgeçmesi, uluslararası hukukta mümkün değildir.” 

Diğer yandan, Lozan görüşmeleri başladığında İngiliz Lord Curzon ile görüşen Süryani temsilci Ağa Petros, Süryanilere destek sözü vermesine rağmen daha sonraları Süryaniler için bir talepte bulunmadı. Ağa Petros, görüşmeler başlamadan önce de İsmet İnönü ile görüşür ve Hakkari’den zorunlu olarak çıkartılan Süryanilerin dönüşünü talep eder. İsmet İnönü, bu talebi Ankara’ya bildirir. Ancak Ankara’nın ret cevabı hızlı bir şekilde Lozan’a ulaşır.

Bir asır sonra, Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen uluslararası anlaşmaların sonuncusu olan Lozan’da, Süryaniler haklarını garanti altına almak için delege gönderirken elleri boş döndü.

Turabdin platosu

Süryanilerin okul açmasına uzun yılladır imkân tanınmıyor. Anlaşmaya rağmen Süryanilere bu haklarının tanınmamasının nedeni nedir sizce?

1913-1914 öğretim yılında, Osmanlı vilayetleri ve livalarında, gayrimüslim toplumlarına ait toplam 2 bin 580 okul bulunuyordu. Bu okullardan 29’u Süryani toplumuna aitti. 1928’de Mardin’deki son Süryani okulunun da kapatılmasının ardından, Süryaniler yaklaşık 90 yıl boyunca okul açamadı. Yine bununla birlikte dini kurumlar da nasibini aldı.

Anlaşma ile Türkiye’deki gayrimüslim toplulukların eğitim hakkının güvence altına alınmış olmasına rağmen okul açmalarına izin verilmeyen Süryaniler, böylece en temel insan haklarından biri olan eğitim-öğretim hakkından mahrum kaldılar.

Verilen mücadeleler sonucunda, 2013'te Süryanilerin anaokulu açmasına mahkeme kararıyla izin verildi. Fakat okuldan mezun olan Süryani öğrencilerin eğitim ve öğretime devam edebilecekleri bir ilk, ortaokul ve liseleri hala yok. Dolayısıyla anaokulu da Süryani çocuklar için yeterli düzeyde değil. Bu anaokulu, halk olarak eğitim ve dil sorununu çözmüyor. Anlaşma dahilinde bulunan azınlık haklarından Süryaniler yararlanmadı. Bugüne kadar devletin ve resmî kurumların tatmin edici bir beyanatı ve tarihi bir belgesi de bulunmuyor. 

Ankara’da gerçekleşen bir toplantıya atıf yapılsa da bu görüşmede hakların feragatından bahsetmek ve buradan bir sonuç çıkarmak haklı bir politika değildir. 

Peki tüm bunlara karşı Süryaniler neler yaşadı ve nasıl bir yol izledi?

Sayfo sonrasında ve Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber, halk olarak Süryanilerin nüfusu yok olmaya yakın, dini, eğitim, sosyal ve iktisadi zenginlikleri yıkıldı, el değiştirdi ve yaşadıkları coğrafi alan da küçüldü. Hakkâri bölgesi ve Urfa çevresindeki Süryani varlığı yok olurken yalnızca Turabdin’de varlık gösterildi. İnkâr politikaları bütün azınlık toplumlarına uygulandığı gibi Süryanilere de uygulandı ve en önemlisi de halk olarak kurumsuz bırakıldı. 

1915 Sayfo Süryani Soykırımı sonrası 200 bini hayatta kalabildi. 300 bin Süryani katledildi, 500 bini ise yok edildi. Bunların arasında din değiştirmek, göç etmek zorunda kalanlar oldu. Yaşadıkları acılar yüzünden yaşamına son veren Süryaniler oldu.

1924’te Hakkari Nasturileri katliama uğradı, bölge Süryanisizleştirildi ve aynı süreçte Urfa Süryanileri Halep’e sürüldü. Yine uluslararası güçlerin desteğinden yoksun olan Süryaniler, 1933’te de Irak Simele’de katliama maruz kaldı. 1928’e geldiğimizde Türkçe dışında dil ve alfabe kullanımı yasaklanırken, aynı yıl son Süryanice eğitim veren okul da kapatıldı. Süryanice yer isimleri değiştirildi. Soyadı Kanunu ile Süryaniler geleneksel aile isimlerini kaybetti.

1932’de Mardin’de bulunan Süryani Patrikliği ülke dışına çıkartıldı. Varlık Vergisi, Seferberlik Kanunu ve Kıbrıs Olayları esnasında Süryaniler her zaman hedef tahtasına konuldu ve fişlendi. Süryanilerin en önemli eğitim kurumları olan Mor Gabriel ve Deyrulzafaran Manastırı, 1978’de eğitime kapatıldı. 1980 darbesi, 90’lı yılların çatışmalı süreci, faili meçhul cinayetler ve bugüne kadar devam farklı grupların Süryanilere yönlendirdiği baskı ve tehditler devam ediyor.

Turabdin'de Süryani Manastırı

Son yıllarda topraklarına dönmek isteyen Süryanilerin kimisi katledildi, kaybedildi. Süryani halkı bütün bunlara rağmen yaşadıkları ve göç ettikleri bölgelerde yaşamlarını idame etmeye çalıştı, yeni bir hayatın imkanlarını aradı. Ancak 1950’li yıllardan itibaren de büyük göç dalgaları başladı ve Süryani varlığı tekrardan büyük bir yara aldı. Son yarım yüzyılda ise Süryaniler siyaset ve hak arama talebi konusunda da aktif olarak bulundukları ülkelerde faaliyet gösteriyorlar.

Lozan’ın 100’üncü yılında çeşitli tartışmalar yürütüldü. Şimdi de “çözüm süreci”nde tekrar gündeme geldi. Süryaniler bugün Lozan’ı nasıl değerlendiriyor?

Lozan ile ilgili tartışmalar hem azınlık toplumları nezdinde hem de Türkiye kamuoyunda düzenli aralıklarla gündeme gelen bir anlaşma. Bu konu şu an bile Türkiye’de yaşanan son süreçte konuşuluyor. Süryaniler açısından Lozan’ın bugün itibarıyla, topyekûn kalıcı ve kapsamlı bir cevap olacağı kanaatinde değilim. Çünkü, kurumların yaşatılmasından ziyade, Süryani varlığı ve mevcudiyeti tehlike altında ve yok olma ile karşı karşıya. Bu nedenle, Süryaniler ve gayrimüslim azınlıklara yönelik yeni ve kapsamlı bir anlayışa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

"Süryanilerin gelecekleri garanti altına alınmalı"

Süryaniler olarak talep ve beklentileriniz nedir? Bu anlamda bir çağrınız var mı?
Hem Türkiye’de hem de Ortadoğu bölgesinde Süryanilerin varlığı ve geleceği tehlike altında. Yok olma tehlikesi de aciliyetini koruyor. Bu gözlem Süryaniler ve ilgili kurumlar tarafından da dile getiriliyor. Vaziyet böyle olunca, Süryanilerin varlığı, geleceği ve mevcudiyetine yönelik politikalar geliştirilmeli, güvenlik sorunları, ırkçı ve dışlayıcı pratiklerden kaçınmalı ve ekonomik imkanların önü açılmalı. Süryanilerin anadilinde eğitim hakkı ile yasal ve anayasal güvenceleri sağlanmalı. Bütün belirsizliklere rağmen Süryaniler yaşadıkları ülkeler ile bağlarını koparmadı ve imkanlar dahilinde de temelli geri dönüşler yapıldı. Bu niyetin ve amacın üzerine inşa edilecek yeni anlayış ve yaklaşım ile Süryaniler nefes alabilir ve yaşamlarını idare edebilir. Uluslararası sistemin giderek belirsizliğe yöneldiği bir süreçte Süryanilerin ve diğer azınlık toplumların gelecekleri garanti altına alınmalı, gerekli siyasal, kültürel ve sosyal haklar garanti edilmelidir.

Kategoriler

Toplum Güncel



Yazar Hakkında