1500. sayımız bayilerde

Elinizde tuttuğunuz ya da internetten eriştiğiniz gazete ile Agos 1500'üncü sayıya ulaştı.

Bugüne kadar yanımızda duran, gazetemize emek veren, bizimle birlikte yürüyen tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

Sizlerle buralara geldik, iyi ki varsınız. 

(Not: Tüm sayılara ve her hafta yayınlanan yeni sayıya e-gazete formatında ulaşmak için: https://www.agos.com.tr/tr/e-gazete )

Bu vesileyle Hrant Dink'in gazetemizin kuruluşundan tam bir yıl sonra yayınladığı yazıyı hatırlıyoruz:

Birdirbirin ardından

4 Nisan 1997

Soranlar çok oldu “köşenin adı niye birdirbir?” diye.

Üzerinde çok düşünülmüş matah bir bulgu değil. Günün birinde kendiliğinden, yaşamın içinden geldi ve “pattadanak” oturdu işte.

İlk sayımızın son sayfa rütuşlarını yapıyorduk. Nuran “Hraaaant  hadi köşenin adını söyle de sayfayı kapatayım” diye yırtınırken biz Ümit, Cengiz ve Yeto’yla, gazetenin antreman sayfalarından yuvarladığımız kağıt bir topla, üç karışlık kalede, penaltı atışı yapıyorduk az ötede. Akşama kadar çakıldığımız sandalyeden henüz kurtulmuştuk, oynamak istiyorduk çocuklar gibi. Bir ara “hadi birdirbir oynayalım” dedik, hani şu çocukluğumuzda, gençliğimizde sıkça oynadığımız oyun var ya... İşte onu. Ama izin vermiyordu Nuran. Kolumuzdan çekiştirip bizi başka bir oyuna, “gazetecilik oynamaya” çağırıyordu aslında. Oturttu da  bilgisayarlarımızın başına. “Burada oynayın şimdi birdirbirinizi” dedi ve tekrarladı. “Hadi köşenin adını söyle”.

“Birdirbir” dedim birdenbire.

***

Tatlı oyundur birdirbir.

Eğilirsiniz... Arkadaşınız üstünüzden atlar hoopp diye. Normal şartlarda bir başına zıplayamayacağı kadar sıçrar sizi dayanak yaparak.

Hele de çok kişi bir arada oynuyorsanız, tadına doyum olmaz birdirbirin. Siz eğilirsiniz onlar atlar, onlar eğilir siz atlarsınız.

AGOS’taki “gazetecilik oyunumuz” da “birdirbir” oyunu sanki. Sırt verdik birbirimize. Sırt vermek istedik cemaatimize. “Hadi” dedik “gelin biz eğilelim siz atlayın üstümüzden. Erişelim bir başımıza erişemeyeceğimiz mesafelere”. Samimiydik. Kimileri katılmadı bu oyunumuza. Hedefimiz yüksek bulundu belki. Biraz daha eğilmemizi mi istediler yoksa? Kimileri hiç yanaşmadılar, kendilerini yaşlı hissettiler, zıplamanın, oynamanın, sıçramanın artık kendilerinden geçtiğine inanmışlardı belli ki.

***

Biz yan yana gelebilenler büyük bir coşkuyla oynadık oysa. Birbirimize sırt verdik namusluca. Ne sırtımızdan biri atlarken onu yanıltıp kıçüstü oturttuk ne de biz atlarken birilerini çökerttik. Hatalarımız, kusurlarımız olmadı mı? Çook... Ne var ki bunlar ne olmayan cinliğimizin ne de olmayan hinoğlu hinliğimizin eserleriydi. Çocuk saflığımızdan ve çocuk heyecanımızdan kaynaklanıyordu herşey... Hatalarımız da sevaplarımız da.

***

Ve bugün bakıyoruz ki bizim oyun olarak algıladığımız şey çok ciddi boyutlara varmış. Üç-beş kişi ile başladığımız oyunumuza katılanların sayısı altmışa, “İkibini tuttursak iyidir” dediğimiz tirajımız 4 bine, üç kişilik maaşlı personel sayısı 25’e ulaşmış, Türkiye yetmemiş dünyaya açılmış. Basının ve medyanın ilgi odağı, başvuru kaynağı olmuş.

***

“Birdirbir” aşamalı bir oyun. Önce bir kişi eğilir sonra iki kişi sonra üç derken çoğalır, uzar gider gidebildiği kadar.

Ve işte biz de geldik oyunun yeni aşamasına. Bu kez “ikidiriki”yi oynayacağız artan coşkumuzla.

Katılın siz de bu oyuna, inanın çok zevkli ve bir o kadar da erdemli.

Kategoriler

Genel