FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

Zımnen ilga edilen normun hortlatılması

bianet editörü Tuğçe Yılmaz Kadıköy’de GBT kontrolü sırasında gözaltına alınıyor, gözaltına alınma sebebi ve hakkındaki iddialar açıklanmıyor, bu yasal zorunluluk yerine getirilmiyor. Yılmaz o gece karakolda tutularak özgürlük hakkı kısıtlanıyor. Ertesi gün Çağlayan Adliyesi’ne götürüldüğünde, 24 Nisan 2024 tarihinde iki Ermeni gençle yaptığı söyleşi nedeniyle 18.03.2025 tarihinde, söyleşinin üzerinden neredeyse bir yıl geçtikten sonra, yani kanunun öngördüğü dört aylık süre geçirildikten sonra hakkında bir soruşturma açıldığını öğreniyor. Oysa kanunda öngörülen süre “muhakeme şartı” niteliğine haiz olduğundan süre geçirildikten sonra dava açılamaz, davanın açılabilmesi bu şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Kanuni süreler yorum ya da kıyas yoluyla genişletilemez. Bir savcının bunu bilmemesi düşünülemez. Savcı Yılmaz aleyhine bir soruşturma yürütüyor ama ona haber vermiyor, ne diyeceğini sormuyor, onu savunma hakkından yoksun bırakıyor.

Bu ülkenin yargısal sistemi ve yargısal pratiği hep sorunluydu ama sorunlarıyla defolarıyla olsa da bir adliyesi vardı, hâkim ve savcılar sınırlarını bilir kararlarını hukukun içinden kurmaya çaba sarf ederlerdi.

Türkiye’nin yargısı artık kendini hukukun içinden değil ne acıdır ki muktedirin takdiri üzerinden kuruyor ve bu durum yargılamanın kapsadığı her alanda herkesi kanun, usul yerine alabildiğine keyfiliğin hüküm sürdüğü bir yargısal pratiğe mahkûm ediyor. Keyfiliğin olduğu yerde artık hiç kimse güvende değildir. 

Yıllarca avukatlık yaptım, kendimi yargı sisteminin önemli bir parçası olarak görüyor, çokça uğradığım hayal kırıklıklarına, eleştirilerime rağmen mesleğimi severek yapıyordum. Son yıllarda ise mesleğimin en acı günlerini yaşıyorum. Parçası olduğum bir yapının hızla çözülüşünü, çöküşünü hüzünle, acıyla izliyorum ve hiçbir şey yapamıyorum.

Sistem tamamen çöktü, çürüdü. Artık yargıya dair bütün biçimsel gelenekleri kaybettik. Mesela, geleneksel savcılar dava şartlarını, muhakeme şartlarını bilir, şartlar oluşmamışsa dava açmaktan kaçınırlardı. Artık böyle bir dertleri yok. Mesela sürelere dikkat eder, hak düşürücü süre ya da zamanaşımı söz konusuysa soruşturma ya da dava açmazlardı. Artık böyle bir dertleri de yok. Kanunilik şartı bilinir, aksine bir girişimin en azından alay konusu olacağı bilinirdi. Artık böyle bir endişe de yok. 

Mesela bianet editörü Tuğçe Yılmaz 03.06.2025 tarihinde Kadıköy’de GBT kontrolü sırasında gözaltına alınıyor, gözaltına alınma sebebi ve hakkındaki iddialar açıklanmıyor, bu yasal zorunluluk yerine getirilmiyor. Yılmaz o gece karakolda tutularak özgürlük hakkı kısıtlanıyor. 

Ertesi gün öğle saatlerinde Çağlayan Adliyesi’ne götürüldüğünde, 24 Nisan 2024 tarihinde iki Ermeni gençle yaptığı söyleşi nedeniyle 18.03.2025 tarihinde, söyleşinin üzerinden neredeyse bir yıl geçtikten sonra, yani kanunun öngördüğü dört aylık süre geçirildikten sonra hakkında bir soruşturma açıldığını öğreniyor. Oysa kanunda öngörülen süre “muhakeme şartı” niteliğine haiz olduğundan süre geçirildikten sonra dava açılamaz, davanın açılabilmesi bu şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Kanuni süreler yorum ya da kıyas yoluyla genişletilemez. Bir savcının bunu bilmemesi düşünülemez.  

Aynı savcı Yılmaz aleyhine bir soruşturma yürütüyor ama ona haber vermiyor, ne diyeceğini sormuyor, onu savunma hakkından yoksun bırakıyor. 

Dosyayı izin için Adalet Bakanlığı’na gönderiyor. Bakanlık, 16.04.2025 tarihinde izin vererek bu ihlaller silsilesine ortak oluyor. 02.06.2025 tarihinde yani gözaltına alınmasından bir gün önce TCK 301’de yazılı suç isnadı ile dava açılıyor ve yine yasaya tamamen aykırı biçimde yakalama emri çıkarılıyor.

Yani görevini yapan bir gazetecinin hakları ve özgürlüğü, üstünde adliye yazan bir kurumun ve adında adalet yazan bir bakanlığın mensupları tarafından yasaya açıkça aykırı biçimde pervasızca ihlal ediliyor.

Bununla da kalmıyor usulsüzlük, yürürlükte olmayan bir norma dayandırarak açıyor davayı savcı. Böylece ceza hukukunun temel ilkesi olan kanunilik ilkesini de göz ardı ediyor.

Zira TCK 301 Anayasa Mahkemesi’nin terminolojisiyle söyleyecek olursak zımnen ilga edilmiş yani yürürlükten kaldırılmıştır. Yine Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarına göre bu normun uygulanma kabiliyeti yoktur. 

Kısaca hatırlayacak olursak;

AİHM, 2011 tarihli Taner Akçam v. Türkiye kararında, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu düzenleyen TCK’nın 301. maddesinin, içerdiği muğlak kavramlar nedeniyle, öngörülebilir bir kanun niteliği taşımadığını açıkça ifade etmiştir.

Öngörülebilir bir norm olmadığı için 301 kanun niteliği taşımaz ve sadece bu nedenle, bu norma dayanarak başlatılacak herhangi bir soruşturma ifade özgürlüğünü ihlal eder, çünkü bir özgürlüğe yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olması gerekir. 

Zira Anayasa’nın 90. Maddesine 2004 yılında eklenen cümleye göre; 

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

TCK’nın 301. maddesinin de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çatışma halinde olduğu bizzat AİHM tarafından tespit edilmiştir. 

Bu çatışmanın yol açtığı uyumsuzluk, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınarak çözülmelidir yani iç hukuk normu zımnen ilga olmuştur. 

Anayasa’nın 90/5 maddesi 2004 yılında yani AKP iktidarı döneminde madde metnine eklenmiştir ve halen yürürlüktedir. Yargı organlarının zımnen ilga edilen bir norma dayanarak kovuşturma yapmaları Anayasa ve Ceza Kanununda güvence altına alınan kanunilik ilkesine aykırı olduğu gibi en hafif deyimiyle görevi kötüye kullanmadır.  

Ayrıca AİHM’e göre, soruşturma yapılmasının Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlanması da yeterli bir güvence oluşturmaz.   

Tuğçe Yılmaz aleyhine düzenlenen iddianamenin gönderildiği mahkemenin yasaya aykırılıkları ilk planda gözeteceğini ve  bu haksızlığın derhal gidereceğini umuyorum. 

Yargı yok ama hâlâ adliye var, adliyede hâlâ hakimler var diyebilmek için…